23 Nis 2008

İNTERNETTE BULUNMA SÜRESİ İLE DEPRESYON ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

İÇİNDEKİLER

BAŞLIK SAYFA NO

İNTERNETTE BULUNMA SÜRESİ İLE DEPRESYON ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ: 1
GİRİŞ: 1
YÖNTEM: 3
a-) Amaç: 4
b-) Problem cümlesi: 4
c-) Hipotez: 4
d-) Sınırlılıklar: 4
e-) Sayıtlı (varsayım): 5
f-) Tanımlar: Evren- Örneklem 5
BULGULAR VE YORUM: 5
Bulgular: 5
Yorum: 6
SONUÇ VE ÖNERİLER: 7
Sonuç: 7
Öneriler: 7
KAYNAKÇA 7
TABLO.1 8–9














İNTERNETTE BULUNMA SÜRESİ İLE DEPRESYON ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ

GİRİŞ

Ülkemizde yaygın olan kullanım araçlarından biri de bilgisayardır. Bilgisayar kullanımı artık günümüz insanının vazgeçilmezleri arasına girmiştir. Dahası bilgisayar kullanımı okulöncesi yıllarından itibaren insanların hayatlarına girmekte ve her insan tarafından kullanılmaktadır.
İnsanların bilgisayarı kullanma istekleri daha çok teknolojinin getirdiği bir yenilik olarak görülmektedir. Artık günümüzde bilgisayar vazgeçilmezler arasındadır. Öyle ki insanlar herhangi bir işlerini hallederken hemen bilgisayarın yanına gidip bu işlerini halletmeye çalışmaktadır. Bilgisayarlar önceden ekonomik seviyesi çok yüksek olan kişiler tarafından alınırken şimdi her eve yavaş yavaş girmekte ve bilgisayarla ekonomik seviye arasında bir ilgi bulunmamaktadır.
Bilgisayar insanların hayatına daha çocukken girmektedir. Çocuklar bilgisayarı daha çok oyun oynama v vakit geçirme aracı olarak görmektedir. Böylece yavaş yavaş kullanım süresi uzamakta ve bilgisayar ve internet konusunda daha çok bilgiye sahip olmaktadırlar. Artık her eve bilgisayar girmeye başlamış ve bireylerin bilgisayarı kullanım oranları daha da çoğalmıştır.
Bilgisayar deyince aklımıza hemen internet gelmektedir. İnternet üzerinden hemen her işimizi hallederek günlük hayatımızı kolaylaştırmakta ve bilgisayarsız hayat çok zor gibi görülmektedir. Gerek herhangi bir konuyu araştırma olsun gerek bir işimiz hakkında bilgi edinme olsun, gerekse herhangi bir kişiyle görüşme olsun bilgisayar ve internetin faydaları çoktur. Teknolojiyi takip etmekle beraber bireyin herhangi bir konuda yeterliliğini de ortaya koymaktadır. Bilgisayarda herhangi bir program bilmek veya interneti kullanmayı iyi bilmek bir işimizi zorlanmadan, zaman harcamadan, kitaplar karıştırmadan yapmamızı sağlar.
Günümüzde herhangi bir işe girerken genellikle karşımıza internet kullanımı gelmektedir. İş başvurusunda bulunanlarda ilk başta aranan özelliklerden bir tanesi internet kullanımıdır. İnterneti iyi kullanmak demek diğer insanlardan bir adım önde olmak demek ve bununla birlikte toplumda diğer insanlara göre daha bilgili olmak demektir. Daha önce de değindiğimiz gibi bilgisayarı ve interneti iyi kullanıyor olmak daha önceleri bir ekonomik seviyeyle alakalı iken günümüzde bu özellik ortadan kalkmaktadır. Artık internet kullanmak herhangi bir işte çalışmanın bir gayesi olarak gözükmekle birlikte günümüzde genç yaşlı demeden herkes bilgisayar kullanımını öğrenmeye çalışmaktadır. Bunun için bilgisayar kursları açılmakta ve kişilere lazım olacak internet ve bilgisayar eğitimi verilmektedir.
Öyle ki önceki nesillere baktığımızda bilgisayar kullanmayı bilen kişilerin sayısı gayet azdır. Ama şimdiki nesile baktığımızda internet kullananların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Bilgi yüklü kütüphanelerimizin, önceki postalarınızın yerini şimdi bilgisayarlar almıştır. Önceden; herhangi bir araştırma yapılacaksa tek çare olarak kütüphanelere gidilir, oralardan kaynak kitaplar aranır ve istenilen bilgilere ulaşılırdı. Ama şimdi internet sayesinde arayacağımız konuyu internete yazmamız ve ardından gelen seçenekleri tıklayarak internet istenilen bilgiye ulaşmamızı hemen sağlar. Ya da herhangi bir mektup yazma işleminden sonra istenilen yere göndermek günlerce, haftalarca sürerken internet sayesinde yazdıklarımız anında karşımızdaki kişilere gitmektedir.
Bilgisayar ve internet kullanımının daha birçok faydası vardır. Kişilerin ulaşamayacağı yerlere hemen ulaşması, yetiştiremem zaman yok dediği yazılarını hemen göndermesi, istediği tüm konulara anında ulaşması gibi fırsatlar internetin faydalarındandır. Bilgisayar ve internet kullanımının sayılmakla bitmeyecek birçok faydasının olmasının yanında, bunların getirdiği bir takım olumsuzluklar da vardır. Özellikle insanların ilişkilerini sıradanlaştırma, sınırlandırma konusunda zararları vardır.
Bilgisayar ve internet kullanımı kişileri bazı psikolojik sorunlara götürmektedir. İnsanların artık interneti bir vazgeçilmez olarak görmeye başlaması da buna büyük bir sebeptir. İnsanlar nasıl bazı fizyolojik ihtiyaçlarını yerine getirmezse bazı sorunlarla karşılaşıyorsa aynı durumda bireyler internete bağımlı olabilir ve bu da kişilere ileride büyük sorunlara yol açabilir. İnsanların sigaraya, kumara, uyuşturucuya bağımlı olması gibi internete de bağımlı olmaya başladığı görülmektedir. Özellikle bilgisayar kullanımının artması ve her eve girmeye başlamasıyla beraber bu sorunlar daha da artmakta, bunlara bağlı olarak insanlarda daha birçok psikolojik sorunları ortaya çıkarmaktadır.
Yine internet bağımlılığı konusunda yapılan bir anket çalışmasını cevaplayan internet kullanıcılarının %40'nın kendilerini bağımlı olarak gösterdikleri belirtiliyor. Beşte biri chat ortamların bir tür uyuşturucu gibi gördüklerini söylüyorlar. (http://www.yasamdersleri.com)
Yine, yapılan araştırmalar, sürekli internet kullanıcılarının yüksek düzeyde depresyon ve yalnızlık hissettiğini ortaya koyuyor. ABD'de yapılan bir çalışmada haftada bir saatini internet ortamında geçirmenin depresyonun ortalama %1, yalnızlık hissinin %4, sosyal ilişki ve çevre kaybının %2,7 oranında arttığı saptanmıştır. (http://www.yasamdersleri.com)
İnternet kullanımı bireylerin sosyalleşmesi konusunda bir engel teşkil eder. İnternetle birlikte bireyler çevrelerine karşı ilgilerini azaltır. İnsanların özellikle daha çok yalnız kalmalarına neden olur. İnternette her konuda bilgi bulunduğundan, her insana hitap etmekte ve insanlara cazip ve çekici gelmektedir. İnsanları masa başına daha çok bağlamakla dış dünyayla ilgisini kesmektedir. Sonuçta da insanlar yalnız kalmakta ve bu yalnızlığın bir sonucu olarak da sanal âleme daha çok girmektedir.
Günümüzde internete girme sebeplerine bakıldığında ödev araştırması yapmak, herhangi bir konuda bilgi edinmek, herhangi bir iş koluna başvurmak veya bilgi almak gibi nedenler vardır. Bunların yanı sıra aslında gençlerin daha çok “Chat” dediğimiz insanlar arasındaki iletişim kurma ve konuşma gibi nedenlerle internete girdikleri para ve zaman kaybına uğramaları bir yana diğer yandan kendi psikolojilerindeki değişikliklerin, olumsuzlukların farkına pek fazla varamazları ortadadır. Daha çok çevrelerinden, kendilerinin desteklerini artık dünyayla yavaş yavaş ilişkilerini kestiklerini öğrenirler.
Araştırmamızın konusu olan internetle depresyon arasındaki ilişkiye bakıldığında aslında internetin her insana hitap etmesi ve bu yüzden her insan tarafından kullanılması, birçok psikolojik sorunlar sonucunda depresyona yönelttiği bir gerçektir. Özellikle insanların internet bağımlı olması veya yalnız kalma isteği gibi nedenler sonucunda kişilerin depresyona girme olasılığı yüksektir. İnsanları depresyona iten internet dışında daha birçok neden vardır. Ama bu araştırmada internet üzerine yoğunlaşılacaktır.
Depresyona giren insanlara bakıldığında insanların yalnız kalma isteği bazı birtakım fizyolojik yöndeki değişiklikler, isteksizlikler gibi nedenler vardır. İnternetin de insanlar üzerindeki olumsuz etkileri bunlara benzer sebepler teşkil eder.

YÖNTEM

Yaptığımız araştırmada araştırma modellerinden ilişkisel tarama modeli kullanılmıştır. Araştırmamız ilişkisel çözümleme türlerinden korelasyon türü ilişki ile yapılmıştır. Yapılan araştırmada birden çok değişken vardır. Bu değişkenler örneklemlerden elde edilen bireyin internette kalma süresiyle depresyondan aldığı puanlardır. Verilenlerden elde ettiğimiz sayısal ifadelerle araştırmamızda korelasyon yöntemi kullanılmıştır. Sonuç olarak bulgularımıza ulaşmanız için sayısal ifadelere başvurulduğundan dolayı sözele dayalı karşılaştırma yolu ile yapılan ilişkisel tarama modeline değinilmemiştir. Şimdi kullandığımız yöntemin alt dallarına değinecek olursak;
a-) Amaç: Araştırmamızdaki amaç bireyin interneti kullanma süresiyle depresyona girmesi arasındaki ilişkiyi, korelasyonu hesaplamaktır. Her şeyden önce şuna değinmek gerekirse bireyin depresyona girmesini sadece internetle, internete girme süresiyle değerlendirmek ve karşılaştırmak mümkün olmamaktadır. Bireyin depresyona girmesini fiziksel, ruhsal, psikolojik ve çevresel olarak daha birçok faktör etkiler. Bireyin bulunduğu kültür, aile ortamı, arkadaşlıkları, fiziki sağlığı, çevrenin bireye karşı göstermiş olduğu tutumlar gibi birçok faktör bireyin depresyona girmesine neden olabilir. Ancak biz bu araştırmamızda bunları atlayıp sadece depresyonla kişinin internete girmesi arasındaki ilişkiyi göz önünde bulundurarak iki değişken arasındaki korelasyonu incelemeye çalıştık. Araştırmamızdaki temel amaç budur.
Amacımızın bu yönde olmasının nedeni internete girme süresiyle depresyona girip girmeme durumunu belirlemektir. Yani “Bireyin internette bulunma süresiyle depresyon ölçeğinden aldığı puan arasında doğru orantılı bir ilişki var mıdır?” sorusudur. Amacımız bu gibi soruların cevaplandırılmasını sağlamaktır. Eğer elde ettiğimi bulgular pozitif yönde yani bireyin internete girme süresiyle depresyon testinden aldığı puan arasında ters orantı varsa bu durumun altında yatan nedenleri bulmak önemlidir ve bu sebeplere paralel olarak önlemler almak gereklidir.

b-) Problem cümlesi: İnternette bulunma süresiyle depresyon arasında anlamlı bir ilişki var mıdır?

c-) Hipotez: İnternette bulunmayla birlikte bireydeki depresyon durumu artar.

d-)Sınırlılıklar: Araştırmamızda her araştırmada olduğu gibi belli sınırlılıklar vardır. Araştırmamızdaki sınırlılıklara değinecek olursak her insanın interneti kullanmayı bilmiyor olması bu sınırlılıklardan biridir. Özellikle yaşlıların internet ve bilgisayar kullanımını bilmiyor olması bu araştırmayı yapmayı zorlaştırmaktadır. Yine aynı şekilde çocukların internet ve bilgisayarı kullanmayı bilmiyor olması araştırmada bazı sınırlılıklar yaratmaktadır.
Sorduğumuz sorularda da bir takım sınırlılıklar vardır. Özellikle amaç bölümünde de belirttiğimiz gibi depresyona sadece internet neden olmamakta depresyona neden olan daha birçok neden bulunmamaktadır. Bunlardan bireyin fiziki görünüşü, ailesiyle, akranlarıyla çevresiyle ilişkileri bireyi depresyon haline itebilir. Ya da çevresinden aldığı destekler bireye bir rahatlık vererek depresyon halinden kurtulmasına sebep olabilir. Bu ve buna benzer nedenler bireyin depresyonda olup olmamasına etki eder ve araştırmaya bir sorun teşkil edebilir.
Yaptığımız araştırmada uygulanan depresyon ölçeği 15 yaş ve üzeri kişiler için olduğundan 15 yaşından küçükler göz ardı edilmiştir. Özellikle günümüzde psikolojik ve fizyolojik rahatsızlıkların çocuk yaşa kadar indiği bir zamanda bu ölçeğin kullanılması araştırmada 15 yaş üstü kişilerin kullanılmasına neden olmuştur. Buda araştırmanın bir başka sınırlılığıdır.
Araştırmaya uygulama alanı olarak Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi ‘ni seçerek bu fakülte üzerinde çalıştık. Diğer başka İlahiyat, Fen –Edebiyat, Tıp, Hukuk, İktisadi ve İdari bilimler gibi bölümleri göz ardı ederek sadece eğitim fakültesini araştırmaya evren olarak seçtik. Araştırmanın geçerliliği ve güvenilirliği açısından farklı bölümlere çeşitli fakültelere uygulamak daha uygun olmaktadır. Ancak gerek zaman, mekân ve kaynak yönünden bazı sınırlılıklarla karşılaştığımız için evren seçiminde çeşitlilik göz ardı edilmiştir.

e-) Sayıtlı (varsayım): Beck Depresyon testinin depresyonu ölçtüğü kabul edilmiştir. İnternet kullanımının depresyonda etkin olduğu varsayılmıştır.

f-) Tanımlar:
* Evren: Yaptığımız araştırmada kullanılan evren Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencilerinden seçilmiştir.
*Örneklem: Araştırmada kullanılan evrenden 50 öğrenci random (tesadüfü ) olarak seçilmiştir. Seçilen öğrenciler arasında sınıf ayrımı, öğretim türü, bölüm ayrımı yapılmaksızın araştırmada kullanacak olan 50 öğrenci örneklem olarak seçilmiştir.

BULGULAR VE YORUM

Bulgular:
Araştırmamız sonucu elde edilen bulgularımıza bakıldığında şu sonuçlar elde edilmiştir:
Örneklemi oluşturan öğrencilerin Beck depresyon ölçeğinden aldıkları puanların ortalaması: 12,22
Örneklemi oluşturan öğrencilerin internette kaldıkları sürenin ortalaması: 9,99
Örneklemi oluşturan öğrencilerin depresyon ölçeğinden aldıkları puanların standart sapması: 9,5944
Örneklemi oluşturan öğrencilerin internette bulunma sürelerinin standart sapması: 9,760615
Araştırmamız sonucunda elde edilen iki değişkene ait korelasyon: 0,709898469 olarak bulunmuştur.

Yorum:
Öğrencilerin internete girme süreleri ve depresyonda aldıkları puanlar değerlendirilerek yapılan araştırma korelasyon türü ilişkisel tarama modeli sonucunda korelasyon katsayısı yaklaşık olarak bulunmuştur. Korelasyon sonuçlarına bakıldığında iki değişken arasında yani internette bulunmayla depresyon arasında pozitif bir ilişki vardır. Çünkü araştırmamızda bulduğumuz sonuçlar 0 ile 1 arasında yer almaktadır. Buradan sonuçla araştırmamızdaki değişkenlerimizden birisi artarsa diğeri de artmaktadır.
Araştırmamızda değişkenler arasındaki ilişkinin ne düzeyde olduğunu anlamak için bulduğumuz sayısal ifadelere bakarız. Bulunan değer yaklaşık olarak 0,71 olduğu için iki değişken arasında yüksek bir ilişki vardır. Buradaki sonuca bakarak daha önce ortaya attığımız hipotez cümlesinin doğru olduğu sonucuna ulaşabiliriz Yani internette bulunma süresiyle depresyondan aldığı puanların yüksek çıkması araştırmamızın temelini teşkil etmiş olup bu hipotezin doğruluğu yüksek korelasyonla birlikte doğrulanmaktadır.
Yaptığımız araştırmada uygulanan beck depresyon ölçeğinin puanlamalarının ortalaması yaklaşık olarak 12,22 çıkmıştır. Aynı şekilde internette bulunma sürelerinin ortalaması 9,99 olarak bulunmuş olup genelde bu depresyon ölçeğinden 13 ve üzeri olanların herhangi psikolojik danışmana veya psikologa gitmesi gereklidir. Her iki ortalamayı bir olarak düşünecek olursak; depresyon ortalaması 12,22 çıkmış olup yukarıda belirtilen 13 barajına çok yakın olmakta ve aynı şekilde internette bulunma ortalamasında 9,99 gibi yüksek çıkması her ikisi arasındaki pozitif ilişkinin olduğunu göstermektedir.
Özellikle bu iki değer arasındaki korelasyonun yüksek çıkması araştırmamızın giriş bölümünde de bahsettiğimiz gibi bireylerin internetle içli dışlı oldukları ve internetin olumsuz sonuçlarına maruz kaldıklarını göstermektedir. İnternetin depresyona neden olması kişileri bazı psikolojik sorunlara özellikle artık hayattan çok fazla zevk almama sürekli mutsuzluk, umutsuzluk, insanların kendilerine ilişkin düşüncelerinin değişmesi v.b daha birçok soruna neden olmaktadır.



SONUÇ VE ÖNERİLER
Sonuç:
Sonuç olarak internette bulunma süresiyle depresyon arasındaki ilişkiyi araştırmak için yaptığımız bu araştırmada bulgulardan elde edilen verilere göre korelasyonun her iki değişken için pozitif ve yüksek çıktığı görülmüştür. Yani internette bulunulan sürenin depresyona etkisi pozitif ve yüksek bir korelasyon olarak çıkmıştır. Daha da genişletecek olursak birey ne kadar internette kalırsa o oranda depresyonun şiddeti artmaktadır.

Öneriler:
*Bireylerin internete sadece gerekli durumlarda girmesi sağlanmalı ve bunu dışında sadece vakit geçirmek için internete girilmemelidir.
*Kişilerin psikolojik durumu ailesi veya çevresi tarafından desteklenerek bunların depresyona girmeleri bir nevi de olsa önlenmelidir.
*İnterneti kötü yönde kullanma gibi durumlar göz önünde bulundurularak interneti olan kafeler ve işyerleri filtrelenmelidir.
*Küçük yaştaki çocukların internete girmeleri zorunlu değilse engellenmelidir.
*Herhangi bir durumla karşılaşıldığında internet yerine başka kaynaklara başvurulması bireylerin depresyona girmesi azaltılabilir.
*Aileler çocuklarının girdikleri siteleri kontrol etmelidir.
*Depresyona giren bireylerin psikolojik danışmana veya psikologa yönlendirilmesi sağlanarak kişinin bu bunalımlı ortamdan daha çabuk kurtulması sağlanabilir.
* Konu ne olursa olsun internetin ne amaçla kullanıldığı unutulmamalı ve interneti her zaman için bilinçli kullanarak depresyon veya psikolojik sorunların yaşanması bu sayede engellenmelidir.

KAYNAKÇA
• www.psikolojisayfam.com
• http://www.radikal.com.tr
• http://www.yasamdersleri.com
• Prof. Dr. Niyazi KARASAR Bilimsel Araştırma Yöntemi
• DEDEOĞLU, Gözde, Bilişim Toplumunda Ortaya Çıkan Etik Sorunlar ve Tıp Bilişimi Meslek Ahlak İlkeleri, 2003
• GÜNEŞ, Ali(Editör),Bilgisyar I ( Temel Bilgisayar Becerileri), PegemA Yay.,2006
Depresyon puanı İnternet kul. Saati
1.kişi 22 18
2.kişi 14 6
3.kişi 31 40
4.kişi 7 7
5.kişi 13 3
6.kişi 10 8
7.kişi 8 4
8.kişi 26 4
9.kişi 8 1
10.kişi 4 5
11. kişi 6 6
12. kişi 7 3
13.kişi 10 15
14.kişi 11 3
15.kişi 14 2
16.kişi 5 10
17.kişi 3 8
18.kişi 25 20
19.kişi 7 3
20.kişi 10 10
21.kişi 15 7
22.kişi 5 5
23.kişi 17 35
24.kişi 12 6
25.kişi 0 3
26.kişi 3 3
27.kişi 9 6
28.kişi 24 11
29.kişi 29 19
30.kişi 30 17
31.kişi 3 8
32.kişi 12 20
33.kişi 5 15
34.kişi 5 10
35.kişi 23 7
36.kişi 7 4
37.kişi 32 35
38.kişi 38 45
39.kişi 5 2
40.kişi 23 12
41.kişi 5 7
42.kişi 15 8
43.kişi 3 3
44.kişi 9 5
45.kişi 6 6
46.kişi 5 5
47.kişi 1 3
48.kişi 4 6
49.kişi 24 10
50.kişi 1 0,5





Korelasyon: 0,709898469
Depresyon puanı ortalaması: 12.22
İnternet kullanım saati ortalaması: 9.99
Depresyon puanlarının standart sapması: 9,5944
İnternet kullanımının standart sapması: 9,970615


Tablo.1 Öğrencilerin Beck Depresyon ölçeğinden alınan puanları ve internette kalma sürelerini gösteren bilgiler yer almaktadır.

21 Nis 2008

Ömer Buyse nin Teknik Öğretim Hakkındaki Raporu ( 1927 )

Prof. Dr. Omar Buyse: Mısır asıllı, uzun yıllar Amerikada kalarak oranın eğitim usullerine dair bir kitap yazan, daha sonra Belçika'ya geçerek orada "İş Üniversitesi"ni kuran ve dört yıl burayı yöneten, sonuclarını ve programını "İş Üniversitesi" adıyla yayınlayan Belçika Meslekî Eğitim Müdürü Buyse, 1926 sonlarında Türkiye'deki ziraat, sanayi ve meslek okullarını inceleyerek uygulanabilir bir program hazırlamak için Türkiye ile mukavele imzaladı. Necati Bey kendisini Avrupa gezisi sırasında beğenerek uzman olarak seçmişti.
Prof. Dr. Omar Buyse 1927 yılında Türkiye’ye gelmiş ve Türkiye’nin mesleki teknik eğitim açısından durumunu ortaya koyan bir rapor hazırlamıştır. Raporunda mevcut sanat okullarının programlarının günün ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunu, bu okulların yörelerinin sanat erbabına da hizmet etmesi gerekirken onlarla hiç ilgisi bulunmadığını belirtmiştir.
Ömer Buyse raporunda Belçika dan bilgiler sunarak Belçika ve benzeri batı ülkelerindeki ekonomik kalkınma, teknik eğitimin gelişmeleri konularına değinmiştir.
Bir mesai programı teklifi ve esasatın tayini (İstanbul Raporu),
Teknik mektep ve terbiyeye mütedair program ve nizamname lâyihası (Ankara raporu),
Kütahya'da meslek tedrisatı
Konya'da meslek tedrisatı
Adana vilâyetinde meslek tedrisatı,
Mersin'de meslek tedrisatı
Uşak'ta meslek tedrisatı,
İzmir'de meslek tedrisatı,
Aydın'da meslek tedrisatı,
İstanbul'da meslek tedrisatı
Ankara'da açılacak meslek ve ev işleri kursları,
Orta ziraat mektepleri,
Ziraat, bağcılık, meyve bahçeleri usulleri hakkında rapor,
Ordu'da meslekî ve umumî tedrisat.
Bu raporun özü şu şekilde özetlenebilir:
1- İş üniversitesi ders programları
2- Sanat okulları ders programları
3- Akşam sanat okulları ders konuları
Buyse raporu, üç yüz küsür sayfalık büyük ve ayrıntılı bir rapor-proje ve öneriler topluluğudur. Gittiği her yerdeki incelemelerini tamamladıktan sonra, oradaki inceleme ve önerilerine dair raporlarını vermiştir.
Buyse'in ana öneri ve projeleri şöyle özetlenebilir:
Çalışanlar için akşam sanat okulları açılmalıdır. Kızlar için elişleri, sekreterlik, sosyal hizmetler gibi alanlarda mesleki beceriler kazandırılmalıdır.
Sanat okulları, diğer devlet daireleri ile ticaret ve sanayi odalarıyla, kadın dernekleriyle vb. işbirliği içinde çalışmalıdır.
Sanat okulları bölgesel ihtiyaçları gözeten bir eğitim vermelidir.
Sanat okulları endüstri sanatlarının gerisinde değil önünde yürüyecek şekilde eğitim vermelidir.
Sanat okulları sayıca artırılmalı, nitelikleri yükseltilmelidir. Bu okullar becerikli işçi, mühendis, teknisyen yetiştirecek biçimde organize edilmelidir.
Sanat okullarında veya dışında halk tabakaları için mesleki kurslar açılmalıdır.
Türkiye’de bir iş üniversitesi kurulmalıdır. Buyse bu okulların dışında Mustafa Kemal İş Darülfünunu, İsmet Paşa Kız Enstitüsü, Sanat Okulları(İstanbul,Konya ve Aydın’da),Sosyal Hizmetler Okulu(İstanbul’da),Dokumacılık Okulu (İzmir’de), Dokuma ve Şeker Sanayi Okulu( Uşak’ta) gibi okulların da açılmasını istemiştir. Bu iş Üniversitesini gerçekleştirilemedi.
Ayrıca bu okullara ilave olarak her bölgenin özelliklerine uygun olan;
Erkekler için çiftçilik, kunduracılık, ağaç ve maden işleri, duvarcılık, ticaret ve dil kursları,
Kızlar için biçki-dikiş, ev işleri, süsleme sanatları, dil ve ticaret kurslarının düzenlenmesini istemiştir
Sanayi okulları ile o yörenin sanayicileri ilişki kurmalıdırlar. Ders ve para olarak, bu sanayi erbabından yararlanılmalıdır. Sanat okullar, çeşitli kurum ve zümre temsilcilerinden oluşan bir komisyonca idare edilmelidir; ancak kesin kararlar bu yönetime bırakılmamalıdır. Bu komisyonların başkanları da resmî memurlar arasından atanmalıdır.
Meslek okullarının amacı, halka, çalışmasını en verimli kılacak genel bilgi ve teknik yetenekleri vermektir. Genel okulların programlarına çağdaş üretimi gösteren dersler konmalı; iş, sanat ve tarım çevrelerinin yanı sıra kamu oyunun da sanayi ve çalışma hayatı alanında eğitilmesi gerekir.
Gündüz çalışanlar için ve gündüz okullarında yer alamayacak kadar önemsiz konular için Akşam Meslek okulları açılmalıdır.
Modern çalışmanın her derecesinde gerekli bilgilerin tümü, meslekî ve teknik okullarda yer almalıdır. Bu okullardan, sanayiin önünde, ona rehberlik edecek usta ve uzmanlar yetiştirilmelidir.
İktisadî bağımsızlık kuvvetli bir teknik eğitimle ve bunu uygulamakla sağlanır.
Türkiye'nin doğal kaynakları çok zengindir, oysa öğretimde bu doğal zenginliklere ait bilgiler verilmiyor. Taşrada bu kaynakları işletecek kurumlar ve uzmanlar gereklidir.
Lüks teknik adamlara değil, hem düşünecek hem çalışacak aydın işçi ve ustalara ihtiyaç vardır.
Meslek okulları için Avrupa'dan öğretmen getirtmek gerekmez. Bunlar Türkiye'de yetiştirilebilirler. Küçük sanat öğretmenleri, kendi sanatkârlarının arasından seçilmelidir. Okuma-yazma bilmese de, iyi bir demirci, öğretmen olur. Avrupa'ya şimdilik öğrenci gönderilebilir, ama ilerde buna da gerek kalmaz.
Buyse'in kurulmasını önerdiği ve projesini hazırladığı eğitim-öğretim kurumları da şunlardır:
Mustafa Kemâl Paşa İş Dârülfünunu: Meslek okullarına usta ve öğretmenler yetiştirmenin yanı sıra mahir işçi, teknisyen ve uzmanlar yetiştirmek için Ankara'da kurulacaktı. Öğretim çalışmalarıyla beraber sergiler açacak, Süsleme Sanayii Müzesi ve kütüphaneler kuracak olan bu üniversite, şu yapıda olacaktı:
Teknik kısımda Taş, Ağaç, Madecilik, Elektrikçilik ve Sanayi-i Tezyiniye; Yüksek Teknisyenler Kısınında da İnşaat-ı Nafia ve Yol İnşaatı, Elektrikçilik, Ziraat Makinaları yapımı, Makina Kondüktörü ve Ressamlar, hirfetler, Sanayi-i Tezyiniye, Teknik ve Meslek Okulları için öğretmen yetiştirme bölümleri olacaktı.

İsmetpaşa Kız Enstitüsü: Genç kızlar için meslekî, ticarî ve sosyal bilgiler veren bir okul olacak ve Bayan Mevhibe İnönü'nün adını alacaktı (Institut feminin Madame Ismet Pacha). İlkokul çıkışlıların alınacağı bu Enstitü dört yıllık meslek ve ticaret kısmı ile iki yıllık meslekî, ticarî ve sosyal yüksek kısmla, üç yıllık akşam meslek dersleri kısımlarından meydana gelecekti.

Bu büyük projelerin yanı sıra İstanbul, Konya, İzmir, Aydın vs. yerlerdeki sanayi okullarının ıslah ve genişletme projeleri, Orta Tarım okulları, İstanbul'da Sosyal Hizmetler Okulu, İzmir'de Sanayi-i Nesciye (Dokumacılık), Uşak'ta dokuma, şeker sanayii ve Debbağlık Okulu kurulması, ayrıca her şehirde, yörenin özelliklerine göre erkekler için çiftçilik, kunduracılık, ağaç ve maden işleri, duvarcılık, ticaret ve dil kursları; kızlar için de biçki-dikiş, ev işleri, süsleme sanatları, dil ve ticaret kursları düzenlenmesi isteniyordu.
Buyse raporunda her ne kadar meslek öğretmeni yetiştirmek için Avrupa'ya öğrenci göndermeye gerek olmadığı belirtiliyorsa da, önce İş Üniversitesi öğretmenlerini yetiştirmek için, sonra da çeşitli amaçlarla Avrupa'ya öğrenci gönderilmiştir (1927-1938 arası 133 meslek ve sanat öğrencisi gönderilmiştir).

19 Nis 2008

İşitme Yetersizlikleri

Tanımlar


Ses: Titreşimle oluşan ve dalgalar halinde yayılan bir tür enerjidir. İki ucundan tutulan gergin bir telin veya sicimin ufak bir vuruş ya da çekmeyle verdiği ses, bu varlıkların hava içinde yaptıkları, titreşim dediğimiz hareket sonucunda oluşur; havada (ya da yerine göre başka bir ortamda) yayılarak kulağımıza gelen ses dalgaları ile de duyulur. Ses dalgaları, durgun suya atılan taşın meydana getirdiği su dalgaları gibi, konuşma, müzik ve çevre sesleri biçiminde kulağımıza gelen, dalga hareketi adı verilen fiziksel olaylardan biridir.
Frekans (perde): Titreşen her varlığın bir saniyedeki yalın titreşim sayısına frekans denir. Frekans ölçü birimi Hertz’dir. Hertz kısaca Hz şeklinde ifade edilir. Frekansın azalıp çoğalması, kulakta sesin tonunun alçalıp yükselmesi izlenimini verir. Titreşim sayısı fazla olan sesler tiz, ince; titreşim sayısı az olan sesler pes, kalın olur. İnsan kulağı yaklaşık olarak 16 ile 20.000 Hertz arasındaki ses dalgalarını duyabilir. Burada belirtilen üst sınır olan 20.000 bebeklikteki duyarlığın sınırıdır. Yaş ilerledikçe üst sınır frekansları giderek azalır. Köpeklerin 40.000 Hz.’e kadar olan sesleri duyabildikleri saptanmıştır.
Şiddet (genlik): Titreşim genişliği ile sesin artıp eksilen duyulma ölçüsüne sesin şiddeti denir. Şiddet ölçü birimi desibeldir (dB). Sesin şiddeti titreşen varlığın titreşim genişliğine bağlı olarak değişmektedir. Örneğin radyonun sesini açtığımızda, sesin şiddetini arttırmış oluruz; buna karşılık sesin tizliğinde bir değişim olmaz. Buna sesin gücü, duyulabilirliği de denilmektedir.
Tını (ses rengi, kalite): Sesi başka seslerden ayırmamızı sağlayan ve sesleri birbirinden farklı kılan niteliğe sesin tınısı denir. Örneğin insan sesi ve bir müzik aletinin sesi, farklı tınıları sayesinde birbirinden kolayca ayırt edilirler.
Zedelenme: Bireyin psikolojik, fizyolojik, anatomik özelliklerinde geçici ya da kalıcı türden bir kayıp, bir yapı veya işleyiş bozukluğuna bağlı durumlar, birer zedelenmedir. (örneğin, bacakların olmayışı, kolların felçli oluşu, parmakların tutmayışı, yüz felci, zeka geriliği, bireyin iyi görememesi veya işitememesi vb.)
Yetersizlik: Zedelenme ya da bazı sapmalar sonucu, birey için normal kabul edilen bir etkinliğin ya da yapının önlenmesi, sınırlanması haline yetersizlik denir. Birey zedelenme ya da sapma sonucu yaşamında bir takım güçlüklerle karşılaşır ve bazı güçlüklerin üstesinden gelmede yetersiz kalır. Yetersizlik daha çok bireye bağlıdır, bireyseldir. İşitme açısından, işitme geçit yolunda herhangi bir yerde zedelenme olursa, işitme gerçekleşemez ve yetersizlik ortaya çıkabilir.
Özür-Engel: Bireyin yaşadığı sürece, yaş, cins, sosyal ve kültürel faktörlere bağlı olarak oynaması gereken roller vardır. Birey yetersizlik yüzünden bu rolleri gereği gibi oynayamaz durumda kalırsa, buna özür-engel denir. Yani birey belli bir zamanda, belli bir durumda yapması istenilenleri yetersizlik yüzünden yapamazsa; yetersizlik, özüre-engele dönüşür. İşitmesinden dolayı yetersiz duruma düşen çocuk, okulda, sınıfta sosyal hayatta sözel iletişime dayalı rolleri istendiği gibi yerine getiremez, yetersizliği önüne engel olarak çıkar ya da çıkarılır. Özür-engel, sosyal çevrenin bireyden beklentileri sonucu ortaya çıktığı için özür-engel bireyin kendi problemi olmaktan çıkıp, sosyal bir problem olmaktadır.
İşitme Eşiği: Sesin, sessizlikten ayrıldığı noktadır.
İşitme Kaybı: İşitme kaybı, işitme testi sonucunda bireyin aldığı sonuçların, kabul edilen normal işitme değerinden, belirli derecede farklı olması durumudur.
İşitme Kalıntısı: İşitme kalıntısı, işitme eşiğinin altında kalan ve uyarıldığında sesleri beyne iletebilen duyu alanıdır.
İşitme Yetersizliği: İşitme testi sonucunda bireyin aldığı sonuçlar, kabul edilen normal işitme eşiklerinden belirli derecede farklı ise, bu kaybın derecesi bireyin dil edinimini ve eğitimini engelleyici derecede ise işitme yetersizliğinden söz edilir. Bu durum, kulağın bölümlerinden (dış, orta, iç) birinin etkili bir şekilde görevini yerine getiremediği durumlarda ortaya çıkar.
İşitme Duyarlılığı: İnsan kulağının, alım gücü içinde olan (16-20000 Hz., 0-110dB) seslerin işitilmesine işitme duyarlığı denir

Kulağın Yapısı
İşitme organımız olan kulak üç bölümden oluşur.
Dış Kulak: Kulak kepçesi ve dış kulak kanalından meydana gelir. Kulak kepçesi, ses dalgalarının toplanmasını ve ses şiddetinin artışını sağlamaktadır.
Orta Kulak: Dış kulak yolundan, kulak zarı ile ayrılır. Küçük bir boşluk halindedir ve geniz ile arasında bir irtibat sağlayan östaki tüpünü içerir. Orta kulakta bulunan sırasıyla, çekiç, örs ve üzengi adı verilen üç kemikçik, bir ses iletim zinciri oluşturmaktadır. Orta kulak, içerdiği bu yapıların da katkısıyla kulak zarına gelen sesin şiddetini artırmaktadır.
İç Kulak : Salyangoz şeklinde bir yapısı olan koklea; iç kulak sıvılarını ve tüy hücrelerini içerir. Ses titreşimleri, dış kulaktan itibaren orta kulağa ve daha sonra da iç kulak sıvılarına iletilmektedir. Gelen ses işitme siniri yoluyla beyindeki işitme merkezine taşınır



NASIL DUYARIZ ?
İşitme duyusu, ses olarak adlandırdığımız mekanik titreşimleri ortaya çıkarabilme yeteneğidir. İşitme, aşağıdaki sırayı izleyerek gerçekleştirilir:
Ses dalgaları

dış kulağın işitme kanalından geçer

kulak zarına çarparak titreştirir

orta kulaktaki kemikçikler tarafından yükseltilerek iç kulağa iletilir

iç kulağa gelen ses dalgaları buradaki tüy hücreleri tarafından alınır

sinirler tarafından beyne taşınır

beyin bu sinyalleri analiz eder ve yorumlar. Bu işlevlerden birinin aksaması işitme yetersizliğini ortaya çıkarabilmektedir


İşitme Kaybı Nedenleri,Dereceleri Ve Sınıflandırılması
İŞİTME YETERSİZLİĞİNİN NEDENLERİ NELERDİR?
İşitme engeli vakalarının %95’inin doğum öncesinde, doğumda veya çocuk dili kazanmadan önce, %5’inin ise çocuk dili kazandıktan sonra oluştuğu bilinmektedir.
İşitme engelinin nedenlerini doğum öncesi, doğum anı ve doğum sonrası olarak sınıflandırabiliriz.

Doğum Öncesi Nedenler:
• Hamilelik döneminde annenin geçirdiği enfeksiyon veya hastalık (özellikle kızamıkcık, kabakulak, sarılık ...)
• Hamilelik döneminde annenin röntgen çektirmesi
• Hamilelik döneminde annenin ototoksik ilaç ve alkol kullanımı
• Hamilelik döneminde geçirilen kazalar • Kan uyuşmazlığı • Genetik faktörler
• Akraba evliliği

Doğum Anı Nedenler:
• Doğum sırasında meydana gelen komplikasyonlar (kordon dolanması, oksijensiz kalma ...)
• Düşük doğum ağırlığı
• Erken doğum
• Bebekte kan değişimini gerektiren sarılık
• Doğum sırasında baş, boyun ve kulakta görülen zedelenme



Doğum Sonrası Nedenler:
• Orta veya iç kulak yapılarında zedelenme
• Çocukluk hastalıkları (havale, menenjit, kızamıkcık, kızıl...)
• 3 aydan fazla süren kronik orta kulak iltihabı (otit)
• Çocukluk yaralanmaları (kafatası kırıkları, çatlakları, baş veya kulaklara şiddetli darbe, çok yüksek sese maruz kalma ve zarar verecek şekilde kulağa sokulan cisimler)
Bunlara rağmen işitme yetersizliğinin nedeninin bilinemediği durumlar da vardır.

İŞİTME KAYBINA NEDEN OLAN RİSKLİ DURUMLAR
• Yeni doğan yoğun bakım ünitesinde 48 saat ya da daha fazla süre kalmasını gerektiren durumların olması,
• Ailede işitme kaybı hikayesinin olması,
• Kulağın herhangi bir bölümünün anormal olması,
• İşitme kaybına yol açan enfeksiyon hastalığının olması
• Ailenin ya da bakıcının işitme, konuşma, lisan veya diğer gelişim alanlarında (zihinsel, motor, sosyal) gecikmeden şüphelenmesi,
• Ailede işitme kaybına neden olan genetik bir hastalığın olması,
• Kafa travması,
• Sık tekrarlayan orta kulak enfeksiyonu olması,
• Kandaki bilüribin adı verilen maddenin dengesinin bozulması ve vücutta birikmesi sonucu sarılık oluşması,
• Bebeğin 1500 gramın altında doğumu,
• Bebeğin işitme kaybına neden olabilecek ilaç kullanımı,
• Hamilelikte annenin ilaç kullanımı,
• Apgar puanlarının (kas tonusu, kalp hızı, uyarılara cevap, cilt rengi ve solunumun) düşük olması,
Risk faktörlerinden bir yada daha fazlasını gösteren bebekler işitme taraması amacıyla yapılan testten geçebilirler. Ancak, 3 yaşına kadar her 6 ayda bir işitme testlerinin yapılması gereklidir.
İŞİTME KAYBI
Kulağın tarif edilen bu üç bölümünde, işitme sinirinde veya beyinde ortaya çıkan bir hastalık, sesin normalden daha az işitilmesini sağlar. Yapılan testlerle, işitme kaybının derecesi belirlenir. İşitme kaybının dereceleri, uluslararası standartlara göre şu şekilde sınıflandırılmıştır.
İŞİTME KAYBININ DERECELERİ
(–10) ile (+15) dB (desibel) arasındaki işitme seviyesi çocuklardaki normal olarak kabul edilmektedir. Çocuklar yetişkinler için kabul edilmiş normal işitme seviyelerinden çok daha hassas işitme seviyesine sahiptir. Bu sınırda işitmesi olan bir çocuk çok hafif derecedeki konuşmaları dahi duyabilir. Ancak, bu gürültülü bir ortamda da konuşmayı ayırt etme becerisinin iyi olacağı anlamına gelmez. Aşağıda işitme kaybı ve dereceleri belirtilmiştir.
-10 – 15 dB Normal İşitme
16 – 25 dB Çok hafif derecede işitme kaybı
26 – 40 dB Hafif derecede işitme kaybı
41 – 55 dB Orta derecede işitme kaybı
56 – 70 dB Orta-ileri derecede işitme kaybı
71 – 90 dB İleri derecede işitme kaybı
91 dB ve üstü Çok ileri derecede işitme kaybı


İŞİTME KAYIPLARININ SINIFLANDIRILMASI
1- İletim Tipi İşitme Kaybı: Okul çağı çocuklarında en yaygın olarak görülen işitme kaybı tipidir. Kulak kepçesi, dış kulak yolu, kulak zarı, orta kulak kemikçikleri ve kaslarında meydana gelen hastalıklar iletim tipi işitme kaybına neden olmaktadır. İletim tipi işitme kayıplarının nedenleri:
Dış Kulak Hastalıkları
• Doğuştan olan problemler
• Dış kulak yolu darlıkları
• Dış kulak yolu iltihapları
• Dış kulak yolu kiri
• Travmalar (Hasarlar)
• Tümörler
Orta Kulak Hastalıkları
• Doğumsal anomaliler
• Orta kulak enfeksiyonları
• Östaki tüpü hastalıkları
• Orta kulakta sıvı toplanması
• Orta kulakta kireçlenme
• Travmalar
• Tümörler
2- Sensörinöral İşitme Kaybı: İşime kaybı koklea ve/veya daha sonrasındaki bölgeleri (işitme yolları, korteks vb.) içeriyorsa sensörinöral işitme kaybıdır. Doğum öncesi (genetik nedenli, annenin hamilelikte kızamıkçık geçirmesi vb.), doğum anı (doğum travması, oksijensiz kalma, sarılık vb.) ve doğum sonrası (işitme kaybına neden olabilecek ilaç kullanımı, yüksek ateşli hastalık, enfeksiyonlar vb.) nedenlerle oluşabilmektedir. Sensörinöral işitme kayıplarının nedenleri:
İç Kulak Hastalıkları
• Doğumsal hastalıklar
• Genetik hastalıklar
• Enfeksiyonlar
• Meniere hastalığı
• Yaşlanmaya bağlı işitme kaybı
• İşitme kaybına neden olabilecek ilaç kullanımı
• Ani işitme kaybı
• Travmalar
• Gürültü
• Tümörler
• Diğer sistem hastalıkları
İşitme Siniri ve Beyin Hastalıkları
• Enfeksiyonlar
• Sinir sistemi hastalıkları
• Tümörler
3- Mikst (Karışık) Tip İşitme Kaybı: İletim ve sensörinöral işitme kayıplarının bir arada görülmesidir.
4- Santral İşitme Kaybı: Problem beynin korteks adı verilen bölgesindedir. İşitme kaybı olmayabilir, ancak konuşmayı ayırt etme becerisi ileri derecede bozulmuştur.
5- Fonksiyonel/Organik Olmayan İşitme Kaybı: Kişinin herhangi bir nedenle işitme kaybı var gibi davranması ya da gerçekten işitme kaybının olduğuna inanması ile ortaya çıkan durumdur. Bilinçli ve bilinçsiz olmak üzere iki şekilde sınıflandırılır. İşitme ile ilgili organların (kulak, beyindeki işitme merkezi gibi) belirtiler görülmemektedir

İşitme Kaybının Teşhisi Ve Tedavisi
Yazar Tarık AKAY
Salı, 24 Temmuz 2007
İşitme kaybının teşhisi ne kadar erken yaşta sağlanırsa, tedavinin ve bireyin tüm gelişiminin o kadar sağlıklı olacağı unutulmamalıdır. Yani, işitme kaybında erken teşhis çok önemlidir. Özellikle ilk iki yaş, çocuğun konuşmasını geliştirebilmesi için en önemli dönemdir.
Aile çocuğun büyümesini ve gelişmesini dikkatli bir gözlemle takip ediyorsa, işitme kaybı erken dönemde teşhis edilebilir.
Çocukların işitme duyusunu değerlendirmek için artık büyümelerini beklemek gerekmiyor. Yaşamın ilk günlerinde uygulanabilen basit, ucuz ve güvenilir testler ile yeni doğan döneminde işitme engelini saptamak mümkündür. Ülkemizde 2004 yılında başlatılan “Ulusal Yeni Doğan İşitme Taraması Kampanyası” ile tüm bebeklere doğum hastanelerinden taburcu olmadan önce işitmelerinin güvenli ve doğru olarak test edilmesi sağlanmaktadır.İşitme taramaların amacı işitme engeli ile doğan bebekleri doğumdan kısa süre sonra belirlemek, 3 aylık olmadan işitme testlerini tamamlamak, işitme engeli tanısı alanlara 6 aylık olmadan gerekli müdahalede bulunmaktır. Doğduktan sonra en geç 6 ay içinde işitme engeli tanısı konan ve işitme cihazı uygulanıp işitme ve konuşma eğitimi alan bebeklerin konuşma becerisi normal işiten yaşıtlarına benzer düzeyde gelişebilir.
Erken işitme kaybı tanısı konulup erken eğitilen bebeklerin, lisan gelişimine paralel olarak zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişimleri de olumlu etkilenir.
Ayrıca, anne ve bebeğin doğum öncesi ve sonrasında yaşadıklarının ayrıntılı hikayesi, teşhis ve tedavinin yapılabilmesinde çok önemli yer tutmaktadır.
Her aile, bebeğin doğumunu takip eden ilk altı aylık sürenin, işitmenin refleks olarak meydana geldiği bir dönem olduğunu bilmelidir.
Bu dönemde bebekler, 80-90 dB’lik yüksek şiddette bir sese maruz kaldıklarında, tüm vücut kaslarında kasılma ve irkilme görülür. Bebek, aniden ve yüksek şiddette gelen sesi duyduğunda gözlerini kapatır ve sesin geldiği tarafa yönlenir. Sesi duyunca yaptığı işi bırakır. Örneğin, annesinin memesini emiyorsa emmeyi bırakır. Bebeğinizin ve çocuğunuzun, aşağıda sıralanan davranışları göstermesi işitme kaybının erken teşhisi için çok önemlidir.
0-2 Aylık Bebekler
• Gürültülü ortamda uyanır,
• Annesini görmese de sesine gülerek ya da ağlayarak tepki verir,
• Normal tondaki müzik sesine tepki verir,
3-4 Aylık Bebekler
• Gürültülü ortamda uyanır,
• İlginç seslere başını çevirir,
• Yalnızken kendi kendine mırıldanır,
• Yüz yüze iletişim kurulduğunda gülerek ya da ses çıkararak tepki verir,
5-6 Aylık Bebekler
• Gürültü ve konuşma sesinden uyanır,
• Annesini görmese bile, annesinin sesinin geldiği yöne başını çevirerek tepki verir,
• Yanı başındaki kişilerin konuşmalarını farkeder,
• İlginç seslere başını çevirerek tepki verir,
• Kendisine seslenen kişiyi görmese de ses çıkararak tepki verir,
7-8 Aylık Bebekler
• Herhangi bir ses duyduğunda kolayca uyanır,
• Çıngırak, zil gibi ses çıkaran oyuncaklara ilgi duyar,
• Kendi kendine mırıldanırken ses tonunda değişiklikler yapar (işitme kaybı varsa melodik aksan yoktur),
• “ba-ba”, “da-da” gibi hece seslerini çıkarır,
9-10 Aylık Bebekler
• Herhangi bir ses duyduğunda kolayca uyanır,
• Değişik sesleri taklit edebilir,
11-12 Aylık Bebekler
• Konuşma sesi, saat tıkırtısı ya da kağıt hışırtısı gibi seslerden kolayca uyanır,
• Konuşan kişiyi görmese bile, onu fark ettiğini belli eden davranışlarda bulunur,
• Bir-iki kelimeyi yerinde ve anlaşılır şekilde söyler,
• Yalnızken kendi kendine değişik sesler, hecelemeler, kelimeye benzer sesler çıkararak konuşur,
• Bilinçli olarak “anne ve baba” sözcüklerini söyleyebilir,
• Çok ileri derecede işitme kaybı olan bebekler sadece görme alanları içindeki nesne ve olaylarla ilgilenirler. İşitme engelli bebeklerde yaklaşık 9. aydan sonra ilk dönemlerde gözlenen konuşma sesleri kaybolur, taklitler ortadan kalkar, ses kaynağına yönelme davranışı görülmez.
• Normal işiten çocuklar, eğer gürültülü ortamda uyumaya alışkınlarsa kapı çarpması gibi yaklaşık 90 dB şiddetindeki sese, sessiz ortamda uyumaya alışkınlarsa konuşma sesi gibi yaklaşık 50 dB şiddetindeki sese uyanarak tepki verirler. Bu özellik işitme kaybının tanımlanmasında mutlaka değerlendirilmelidir.
12-18 Aylık Çocuklar
• Herhangi bir işaret kullanmadan, yaklaşık 1 metre uzaklıktan verilen emirleri anlar (“bardağı al” gibi),
• Birkaç kelimeyi anlaşılır şekilde yerinde kullanır,
• Bildiği hayvan seslerini taklit edebilir,
• “Nerede” ile başlayan sorulara başını o yöne çevirerek ya da eliyle işaret ederek cevap verir,
2 Yaşındaki Çocuklar
• Yaklaşık 4 ya da 6 metre uzaklıktan çağrıldığında tepki verir,
• Bildiği kelimelerle basit cümleler kurar,
• Araba sesi ya da dışarıda havlayan köpek sesini fark ettiğini belli eder,
• İsteklerini konuşarak ifade eder,
• Oyun sırasında arkadaşları ile konuşarak iletişim kurar,
3-11 Yaş arasındaki çocuklarda aşağıda belirtilen sorunlardan bir ya da birkaç tanesi görülüyor ise, uzman kişilerle ve ilgili merkezlerle iletişime geçilmesi erken teşhisi kolaylaştıracaktır.
• Hastalık dışında öksürme, burun akıntısı ya da burun tıkanıklığı, ağızdan nefes alma, burundan konuşma görülüyorsa,
• Özellikle kış aylarında tekrarlayan orta kulak iltihabı,
• Sık tekrarlayan kulak ağrısı ve kulağın tıkanması
• Konuşan kişiye yakın olma ya da yüzünü görmeyi isteme,
• Sesin geldiği yöne doğru yönelmede güçlük,
• Televizyonu yada radyoyu yakın mesafeden dinleme ve sesini normalden fazla açmayı isteme,
• Kendine yöneltilen konuşmalara geç tepki verme veya birkaç kez tekrar ettirme,
• “bardağı getir” gibi komutlara uygunsuz tepki verme ya da ne istenildiğini anlamamış gibi görünme,
• Konuşmada ritim, ton ve vurgu gibi özelliklerin olmaması (monoton konuşma),
• Konuşurken bazı seslerin atlanması,
• Konuşmanın düzgün ve akıcı olmaması,
• Çok fazla suskunluk anının gözlenmesi,
• Çok gürültülü ortamlarda konuşmaları alamama,
• Okunan hikayeleri takip edememe,
• Dikkati verememe veya dikkat süresinin çok kısa olması,
• Grup içinde bulunmaktan rahatsızlık duyma veya yetişkin yardımına ihtiyaç duyma,
• Okul başarısında düşme, okumada güçlük, okuma sırasında kelime atlama ve bazı sesleri birbirleri ile birleştirerek çıkaramama.
Bu aşamadan sonra, ailenin en yakın sağlık kuruluşuna ve varsa bir kulak burun boğaz uzmanına başvurması gerekir. Kulak burun boğaz uzmanı tarafından muayene edildikten sonra hastanın odyolojik testleri yapılır. Genel anlamda odyometrik inceleme, çeşitli tipte ses üreten cihazlardan gelen uyarılara, hastaların cevapları kaydedilerek yapılmaktadır. Şekil 2’de Oyun odyometrisi yöntemi ile işitmenin değerlendirilmesi gösterilmektedir.

Şekil 2. Oyun odyometresi.
Odyometrik inceleme yöntemleri;
• Saf ses odyometresi,
• Konuşma odyometresi,
• Çocuk odyometresi,
• Objektif odyometrik testlerdir.
Bu testlerle, işitme kaybının derecesi ve tipi belirlenir. Radyolojik görüntüleme yöntemleri de bu tür hastalıkların teşhis ve tedavisinde yardımcıdır. Bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans (MR) görüntüleme yöntemleri en gelişmiş teşhis teknikleridir.
İŞİTMEYİ DEĞERLENDİRME YÖNTEMLERİ
İşitmenin test edilmesinde birçok yöntem vardır. Testin çeşidi kişinin yaş ve ihtiyaçlarına bağlıdır.
1. Subjektif (Davranış) Test Yöntemleri:0-5 yaşlar arasındaki çocukların işitme değerlendirmesinde, sese karşı çocuğun cevabı davranış olarak alınır.Çocuklarda odyolojik değerlendirmenin ilk ve en önemli aşaması hikaye alınmasıdır. Hikaye alınmasında hastanın davranışları, ailenin tutum ve ilgisi belirlenir. Değerlendirmeye aile aktif olarak katılır. Hikaye alınırken aşağıdaki konularda vereceğiniz bilgiler, uzmanların çocuğunuza işitme kaybı teşhisi koymasına yardımcı olacaktır.
1) Ailede benzer problemin olup olmadığı,
2) Doğum öncesi; annenin aşırı kusma, kanama, yüksek tansiyon, yüksek ateş, havale geçirme, gebelik zehirlenmesi, kan uyuşmazlığı, virüs enfeksiyonu, kızamıkçık, şeker hastalığı, kalp hastalığı, astım, böbrek rahatsızlığı, röntgen ışınları, travma ve ameliyat olması.
3) Doğum anında; doğumun uzaması, normal doğum, ameliyatla doğum, doğum sırasında kaşık kullanımı, bebeğin oksijensiz kalması, bebeğin düşük veya yüksek doğum ağırlığında olması, bebeğin geç ağlaması, morluk ve diğer doğum anında oluşan anormallikler.
4) Doğumdan hemen sonra; 1 dakika içinde yapılan apgar puanlarının düşük olması, yara, morluk, sarılık, kanama, solunum güçlüğü, enfeksiyon, bebekte beslenme güçlüğü, bebeğin sürekli ağlaması ve bebeğin hastanede kalma süresi.
5) Gelişim Hikayesi; Motor gelişim (baş kontrolü, oturma, yürüme, yemek yeme, tuvalet eğitimi vb.) ve refleksler.
6) Tıbbi Hikaye; Çocuğun metabolik bir hastalığı olup olmadığı, kabakulak, kızamık, menenjit gibi enfeksiyon hastalıklarını geçirip geçirmediği, alerji, astım gibi süreğen hastalıkları ve kulakta problem olup olmadığı.
7) Ailenin diğer bireylerinde alkolizm, sara hastalığı ve zihinsel gerilik olup olmadığı.
8) Sosyal, Davranış ve Eğitim Gelişimi: Uyku durumu, yaşıtları ile ilişkisi, çok sessiz ya da çok hareketli olup olmadığı, disipline edilmesinin zor olup olmadığı.
9) İşitme, Konuşma ve Lisan Hikayesi: Yüksek sese tepkisi, kapı ya da telefon sesini duyması, ilk söylediği kelime, işaret kullanımı ve konuşmaları taklit etme becerisi.
0-4 Aylar Arasında İşitmenin Değerlendirilmesi
Hayatın ilk 4 ayında işitme davranışı refleks cevaplara dayanır. Değişik gürültülere, bebekler daha kolay ve belirgin cevap verirler. 0-4 aylar arasında olumlu cevap alabilmek için daha fazla ses şiddetine ihtiyaç duyulur. Bu nedenle bebek normal konuşma sesine minimum cevap verirse normal işitme olarak düşünülebilir.
4 - 24 Aylar Arasında İşitmenin Değerlendirilmesi
Bebek/çocuk annesinin kucağında sessiz test odasına alınır. Bebeğin/çocuğun her duyduğu seste, sesin geldiği tarafa bakması beklenir. Bebek bakma davranışını gösterirse pekiştirmek için ödül verilir. Elde edilen işitme eşikleri odyogram üzerinde işaretlenir. Şekil 3’de davranış odyometresi yöntemi ile işitmenin değerlendirilmesi gösterilmiştir.

Şekil 3. Davranış odyometresi.
2 - 5 Yaşlar Arasında İşitmenin DeğerlendirilmesiBu yaşlarda işitmenin değerlendirmesi “oyun odyometresi” ile yapılmaktadır. Ses kulaklıklarla ve kulaklıksız olarak gönderilir. Çocuğun sesi her duyduğunda resim gösterme, el kaldırma, küpü sepete atma gibi davranışlarda bulunması beklenir. Elde edilen işitme eşikleri odyogram üzerinde işaretlenir Bu yöntemle sadece işitme kaybının varlığı değil, derecesi ve tipide belirlenir.
2. Objektif Test Yöntemleri
Objektif test yöntemleri, subjektif yöntemler ile test edilemeyen veya test sırasında güçlükler çıkaran (ağlama vb.) çocuklarda uygulanan, objektif bulgulara dayanan, teste adapte olmayı gerektirmeyen ölçümlerdir. Bu yöntemlerin birlikte kullanımı en doğru sonuca ulaşılmasını sağlar.
ABR ile Değerlendirme
Bu testle, kişinin işitme sinirinin sese nasıl cevap verdiği değerlendirilir. Davranışsal testlere uyum sağlayamayan bebeklerde özellikle tercih edilir (Şekil 4). Uyumlu bebeklerde ise elde edilen eşiklerin güvenirliği açısından kullanılır. Testin Uygulama aşamaları:
1) Test sırasında bebeğin uyuması tercih edilmektedir. 6 aydan küçük bebeklerde uyutma için ilaç kullanılmaz. 6 aydan büyük bebeklerin uyutulması için doktoruna danışılmalıdır.
2) Önce elektrotların yerleştirileceği deri temizlenir. Elektrot yerleştirilen bölgeler iki kulak arkası ve alındır.
3) Kulaklık yardımıyla kulaklara ses verilir.
4) Bilgisayar yardımıyla verilen sese sinirin cevabı kaydedilir. Elde edilen kayıtlar uzman odyolog tarafından değerlendirilir.

Şekil 4. ABR yöntemi ile değerlendirme
.İmpedansmetrik Değerlendirme
Orta kulak fonksiyonunun değerlendirildiği test yöntemidir (Şekil 5). Testin uygulaması aşağıdaki şekilde yapılır:
1) Çocuğun kulağına plastik kulak tıkacı yerleştirilir.
2) İmpedansmetre ile kulağa pompalanan basıncın değişim grafiği alınır.
3) Bu grafiğe bakılarak orta kulak ve kulak zarının durumunu değerlendirilir.
Şekil 5. İmpedansmetrik ölçüm.
Oto Akustik Emisyon
İç kulak fonksiyonunu değerlendirir. Doğumdan bir kaç gün sonra bu test yapılarak bebeğin işitmesi hakkında bilgi sahibi olunur. Yenidoğan bebeklerin işitme taramasında kullanılan en yaygın yöntemdir (Şekil 6). Testin uygulaması aşağıdaki şekilde yapılır:
1) Çocuğun kulağına plastik kulak tıkacı yerleştirilir.
2) Bilgisayara bağlı olarak çalışan oto akustik emisyon cihazı sese karşı iç kulağın cevabını kaydeder.
3) Sonuçlar uzman odyolog tarafından değerlendirilir.
Şekil 6. Oto akustik emisyon ölçümü
Odyogram (İşitme Eşik Grafiği)
Kişinin en az duyabildiği seslerin işaretlendiği grafiktir. Grafiğin solunda alçak frekanslı (örnek; davul sesi) sesler, sağında ise yüksek frekanslı (örnek; kuş sesi) sesler yer alır. Frekans, Hertz (Hz) ölçme birimiyle değerlendirilir. Grafiğin üst kısmı daha iyi duymayı ifade ederken, aşağıya doğru indikçe işitmedeki kayıp artar. En alt kısımda ise, işitme kaybı çok fazladır. Sesin şiddeti desibel (dB) ölçü birimi kullanılarak belirlenir.Eğer test kulaklık kullanılarak yapılmış ise “X” işareti sol kulağı “O” işareti sağ kulağı ifade eder. Kulaklık takılmamış ise işitme eşikleri “S” ile gösterilir. Yapılan testlerin sonuçları “odyogram” olarak adlandırılan form üzerine kaydedilir (Şekil 7).

Şekil 7. Normal işitme odyogramı.
İşitme Testinin Tekrarlanma Sıklığı:Çocuğunuzda işitme kaybı var ise, işitme seviyesinin düzenli olarak kontrol edilmesi gereklidir. Kontrollerde yapılan işitme testleri ile çocuğunuzun işitmesinde olabilecek değişiklikler tespit edilir. İşitme takiplerin sıklığı yaşa bağlı olarak değişir. Küçük yaş grubu çocuklarda daha sık takip gereklidir. Kontrol işitme testleri yapılırken kişinin kullandığı işitme cihazı da test edilmelidir. Takipler sırasında, işitme testleri işitme cihazlı ve işitme cihazsız olarak yapılmalıdır. İşitme cihazı ile yapılan testler çocuğun işitme cihazından ne kadar yararlandığını gösterir.
İŞİTME KAYBININ TEDAVİSİ
Erken teşhis, daha etkili tedavi anlamına gelmektedir.
İletim Tipi İşitme Kayıplarının Tedavisi
Bu tip işitme kayıplarının tedavisinde tıbbi uygulamalar ve cerrahi girişim yöntemleri kullanılmaktadır. Kulak kepçesinde anomali varsa, estetik ameliyatlar hemen okul çağı öncesinde yapılırken, işitmeyi düzeltmeyi hedefleyen ameliyatlar, diğer kulağın genelde normal olması nedeniyle daha büyük yaşlara ertelenebilir. Orta kulak enfeksiyonlarının hızlı ve etkili tedavisi yapılmalıdır. Eğer bir orta kulak iltihabı uygun bir şekilde tedavi edilmezse, yıllarca akan bir kulakla birlikte işitme kaybı ve beyne yayılan iltihaplar ortaya çıkabilecektir. Orta kulakta iltihap olmadan sıvı birikmesine efüzyonlu otit (seröz otit) denir. Bu sinsi seyreden hastalığın ilk belirtisi işitme kaybı olup, genellikle geniz eti büyük olan çocuklarda görülür. Eğer bu hastalığa, ilaç tedavisi veya kulak zarına tüp takılması gibi tedaviler uygulanmaz ise kalıcı işitme kaybı ortaya çıkabilir. Bu tip işitme kayıplarında, işitme cihazının kullanılması tedavideki son aşamadır.
Sensörinöral Tip İşitme Kayıplarında Tedavi
Bu tip işitme kayıplarının tedavisi, işitme cihazı, orta kulak protezleri, koklear implant ve beyin sapı implantı uygulamaları ile yapılır.
İŞİTME KAYIPLI ÇOCUKLARIN DEĞERLENDİRMESİNİ YAPAN UZMANLAR
İşitme kaybı ile birlikte merkezi sinir sistemi bozuklukları, zeka geriliği, duygusal bozukluklar görülebileceğinden yapılacak değerlendirme ekip çalışmasını gerektirmektedir. Bu ekipte, kulak burun boğaz uzmanı, pediatrist, nörolog, psikiatrist, psikolog, odyolog, eğitim odyoloğu, özel eğitimci ve sosyal hizmet uzmanı mutlaka bulunmalıdır. Çocuğun tedavisi ve rehabilitasyonu için ihtiyaç duyulan diğer uzmanlar da bu ekibe daha sonra dahil edilir

İşitme Cihazları
Yazar Tarık AKAY
Salı, 24 Temmuz 2007
İşitme cihazları işitme engelli bireylerin çoğunluğu için, en etkili sağaltım yaklaşımıdır. Sesleri yükseltmek için düzenlenmiş olan İşitme cihazları, mikrofon aracılığıyla çevreden gelen sesleri toplar, yükseltir ve bu yükseltilmiş sesleri kullanıcının kulağına bir alıcı ile iletirler. İşitme cihazı sesi yükseltir ama işitme kaybını düzeltmez. Varolan işitme kalıntısının en etkili bir biçimde kullanılmasına yardım eder. Odyolojik değerlendirmeler tamamlandıktan sonra, birey için en uygun olan işitme cihazı seçilir. İşitme cihazı çevredeki sesleri önce elektriksel uyarıya, daha sonra yükselterek tekrar işitsel uyarıya dönüştürür. Üç temel parçası vardır; mikrofon, yükseltici ve alıcı. Dışarıdan gelen ses, mikrofon tarafından yükselticiye gönderilir. Burada yükseltilen ses alıcı tarafından kulak kalıbına gönderilir. Kulak kalıbı yoluyla, yükseltilmiş olan ses kulak zarına ulaşır.
İŞİTME CİHAZININ KULLANILMASI GEREKLİ DURUMLAR
Lisan gelişimi için gerekli işitsel özelliklerin çocuk tarafından algılanabilmesi için 25 dB ve üzerindeki işitme kayıplarında işitme cihazı önerilmelidir. Yetişkinlerde bu durum biraz da kullanıcının isteğine bağlıdır ancak, hafif derecede kayıplardan başlayarak ileri derecedeki kayıplara kadar önerilebilir. İşitme cihazıyla yarar sağlanamadığı durumlarda koklear implant veya uyarıcı işitme cihazları gündeme gelmektedir.











Şekil 8. İşitme cihazı tipleri.
İşitme cihazları hem biçim hem de çalışma sistemi bakımından farklıdır. İşitme cihazı tipleri Şekil 8'de görülmektedir.
İşitme cihazı tipleri:
- Kulak arkası
- Kulak içi
- Kanal içi
- Gözlük tipi
- Cep tipi (Vücut Tipi)
-FM Sistem Telsiz Cihazları
Cep Tipi İşitme Cihazları
Cepte taşınabilen ve bir kordonla kulak kalıbına bağlanan cihazlardır. Teknolojik ilerlemelere paralel olarak cep tipi işitme cihazları artık pek sık kullanılmamaktadır. Sadece çok ileri derecedeki işitme kayıplarında önerilmektedir.

Kulak Arkası İşitme Cihazları

Bu tip cihazlar işitme cihazı ve kulak kalıbı olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Kulak arkasına takılan işitme cihazı, kullanıcının kulak yapısına uygun olarak hazırlanmış kulak kalıbına plastik bir tüp ile bağlıdır. Kulak kalıbı; kulak kanalı ve dış kulağın kalıbının alınması ile oluşturulur. Bu tip cihazlar bebeklerde, çocuklarda ve ileri derecede işitme kaybı olan yetişkinlerde kullanılır.
Kulak İçi İşitme Cihazları

Dış kulak ve kulak kanalı görüntüsündedir ve kulak içine yerleştirilir. Hafiften orta şiddete kadar olan işitme kayıpları için uygundur. Bu tip cihazlar bebekler ve küçük çocuklar için uygun değildir.


Kanal İçi İşitme Cihazları
Bu tür cihazlar kulak içi işitme cihazlarının küçük bir modelidir ve genellikle en az göze çarpanıdır. Tüm işitme cihazı kulak kanalı görüntüsündedir ve kulak kanalı içine yerleştirilir. Hafiften orta şiddete kadar olan kayıplar için uygundur. Bu tip cihazlar bebekler ve küçük çocuklar için uygun değildir.




Gözlük Tip İşitme Cihazları
Bu tür cihazlar gözlük kullananlar için modelidir ve genellikle en az göze çarpanıdır. Hafiften orta şiddete kadar olan kayıplar için uygundur. Bu tip cihazlar bebekler ve küçük çocuklar için uygun değildir.

FM Sistem Telsiz Cihazları
FM sistem telsiz cihazları gürültü, uzaklık ve yön tayin etme problemlerini en aza indirmek için düzenlenmiş cihazlardır. Genelde sınıf içinde kullanılır. Farklı bir cihaz olmayıp kulak arkası veya cep tipi cihazlarla kullanılan sistemlerdir. FM sistemler alıcı ve verici olmak üzere iki parçadan oluşur. Verici, öğretmen tarafından kullanılır. Alıcı ise özel kordon ve pabuç ile işitme cihazına takılarak çocuk tarafından kullanılır. Öğretmen kablosuz bir mikrofon takar, öğrenci ise kablosuz alıcı takar. FM sistemler kulak arkası cihazlara takılarak da kullanılabilir. FM telsiz vericisi üzerinde bulunan mikrofon yardımı ile öğretmenin konuşması elektrik sinyallerine dönüştürülür, bu elektrik sinyallerinin belirli büyüklükte bir frekansı vardır. Alıcı anteni yardımı ile gönderilen frekansı alır, bu frekans kulağa iletilir. Sistemin düzgün olarak çalışabilmesi için alıcı ve vericinin aynı frekans değerlerine ayarlanması gerekmektedir. Bu değerler alıcı ve verici üzerinde aynı harfe karşılık gelen düğmelerle belirlenmiştir. Örneğin A frekansındaki alıcı sadece A frekansındaki vericiden iletilen sesleri duyabilir.
Genelde sınıf ortamında kullanılan bu sistem çocuğun öğretmeninin sesini daha kolay duyabilmesine yardımcı olurken elektrik sinyalleri halinde iletildiğinden yön tayininde zorluklar yaşanabilmektedir.

FM sistem kullanımının üç avantajı vardır.
1. Öğretmen sesini sınıf gürültüsünün üzerinde 12-15 desibel arası yükseltir.
2. Öğretmen sesini alıcıya 25-30 metre uzaklığa kadar kayba uğratmadan iletir.
3. Öğretmenin sesi bulunduğu konuma göre etkilenmez.
Yardımcı Dinleme Cihazları
Bazı durumlarda işitme cihazı problemin tümüne çözüm getiremez ve hasta alternatif bir başka yardımcı alete ihtiyaç duyar. Böyle durumlarda rehabilitasyon programının bir parçası olan yardımcı dinleme aletleri alternatif bir çözümdür. Genel olarak bu cihazlar 3 bölümde ele alınabilir :
1- Yüz yüze iletişime, radyo ve TV gibi dinlemeye yardımcı cihazlar,
2- Telefonda konuşmaya yardımcı cihazlar,
3- Çevresel ses ve durumun farkında olma ve ayırt etmeye yardımcı sistemler. Yüz yüze iletişimde en yaygın olarak kullanılan FM (grup veya kişiye ait olabilir) sistemleridir. Loop sistemi ise, bir diğer yardımcı cihazdır (Şekil 9). Bu cihazın farklı tipleri vardır. TV izleme veya bir toplantıyı rahat izlemeyi sağlayabilir. Bunların dışında telefon yükselticisi, çevrede olanların farkında olmayı sağlayan alarm sistemleri de vardır. Bunlar telefon ve kapı çaldığında veya bebek ağladığında kişiyi uyaran ışıklı cihazlardır.

İŞİTME CİHAZI KULLANIMI
Her tip işitme kaybına ve işitme kaybı olan her yaştaki bireye uygun bir işitme cihazı mutlaka vardır. Günümüzde gelişen teknoloji ve erken tanılama sayesinde bebekler bile işitme cihazlarından yararlanabilmektedir. Cihaz kullanımında önemli olan, işitme kaybı olan bireye en uygun işitme cihazının seçilerek cihaz kullanımında sürekliliğin sağlanabilmesidir.İşitme cihazları tam anlamıyla doğal sesi vermezler. Beynin yeni sesleri ayırt edip algılaması ve hatırlaması için belirli bir zamanın geçmesi ve çocuğun uygun eğitimi alması gerekir.İlk kullanılmaya başlandığında, özellikle çocuklar cihaz takmayı reddedebilirler. Sesleri ayırdetmeyi henüz öğrenmedikleri için duydukları sesler onlara anlamsız ve rahatsız edici gelir. Özellikle gürültülü ortamlarda çok fazla rahatsızlık duyarlar. Öğretmenlerin cihaz kullanımında çocukları teşvik etmeleri gerekir. Çocuğun cihaz kullanım süresini arttırmak amacıyla, öğretmen ve ailenin uygulayacağı çeşitli ödüllendirme yöntemleri, çocuğun cihaza alışmasına yardımcı olacaktır. Zaman içinde çocuk işitme cihazına alıştıkça seslerin ayrımına varacak ve işitme cihazından yarar sağlama oranı da artacaktır. Böylelikle çocuk cihazı kendisinin bir parçası olarak görmeye başlayabilecektir. Bu konuda öğretmenler ve aileler sabırlı olmalı, öğrencinin cihaza alışması ve onu kendinden bir parça olarak görebilmesinin zaman alacağını hatırlamalıdır.Çocuk büyüdükçe, kulağı da büyüyeceğinden belirli zaman aralıklarında gerekli kontrollerin yapılıp, kulak kalıbının mutlaka değiştirilmesi, eğitim almaya başladıktan sonra da dinleme seviyesi değişeceğinden cihazın ses ayarlarının düzenli olarak ayarlanması gerekir. Eğer çocuğun iki kulağında da işitme engeli varsa, her kulak için ayrı cihaz kullanılmalıdır. Çift cihaz kullanımı çocuğun iletişim becerilerinin gelişiminde etkili olacak, sesin yönünün tayinini kolaylaştırarak eğitim-öğretim ortamlarından daha etkin bir şekilde yararlanılmasını olanaklı kılacaktır.


CİHAZ KULLANIMINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER:

Kulak Kalıbı: Eğer kulak kalıbı kulağa uygun değilse veya tam olarak yerine oturmuyorsa, bu durum öğrenciye rahatsızlık verebilir. Aynı durum kulak kalıbında bir hasar olduğunda da geçerlidir. Böyle durumlarda cihazdan rahatsız edici tiz bir ses duyulur. Ayrıca kulak kiri, kulak kalıbını tıkayarak işlevini yerine getirmesine engel olur. Bu nedenle belirli aralıklarla kulak kalıbının cihazdan çıkarılarak ılık, sabunlu su ile temizlenmesi gerekir.

Bitmiş Piller: Öğretmenler çocuğun tepkilerinin azalmasından pillerin bitmiş olduğunun farkına kolayca varabilirler. Pillerin bitmeden değiştirilmesi, öğrencilerin belli aralıklarla azalan sesle karşı karşıya kalmasını önleyecektir. Ayrıca piller, artı ve eksi yönlerine dikkat edilerek takılmalıdır.

Cihaz Kordonları: Eğer kordonda bir hasar var ise cihazdan hiç ses çıkmaz, değiştirilmeleri gerekir. Kordonların değiştirilmesi kolay bir işlemdir.

Açma Kapama Düğmesi: Öğretmenler düzenli olarak öğrencilerin cihazlarının açık olup olmadığını kontrol etmelidirler. Öğrenciler, cihazı ilk kullanmaya başladıklarında sıklıkla düğmesini kapalı tutma eğiliminde olabilirler. Öğrenciler cihaz kullanımına alıştıktan sonra, cihazın sürekli açık olması konusunda daha dikkatli olacak, cihazlarını kendileri kontrol etmeyi öğreneceklerdir. Buna rağmen öğretmenler günde en az bir kez cihaz kontrolüne devam etmelidirler.

Kulakta Oluşan Yaralar: Kulakta bir enfeksiyon veya yara bulunması durumlarında cihaz kesinlikle kullanılmamalıdır. Öğrenci rahatsızlığının belirtilerini gösterdiği anda, bir sağlık uzmanından yardım alınmalıdır. Öğrenci, cihazını kaybetmemesi ve koruması konusunda bilinçlendirilmeli ve gerekirse yaşı küçük öğrenciler için cihaz, bir gözlük ipi yardımıyla boynuna asılarak düşmemesi için önlemler alınmalıdır. Ayrıca cihaz kullanımı konusunda çocuğun ailesi bilgilendirilmeli, cihazın temizliği, nasıl kontrol edileceği aileye öğretilmelidir.
İŞİTME KAYIPLI ÇOCUKLARDA İŞİTME CİHAZI KULLANMAYA BAŞLAMA YAŞI
Günümüzde, mevcut olan objektif değerlendirme yöntemleriyle işitme kaybının teşhisi daha erken yapılabilmektedir. Kaybın teşhis edildiği en erken dönemde fizyolojik ve psikolojik yoksunluğu önlemek için işitme cihazı önerilmelidir.
İşitme cihazı verilmesi için bir yaş sınırı yoktur. İşitme kaybının teşhis edildiği en erken dönemde verilmelidir.
İŞİTME KAYIPLI ÇOCUKLAR İÇİN İŞİTME CİHAZININ ÖNEMİ
Erken dönemde gelişen işitme kaybı çocuklarda, hem iletişim becerileri hem de okul başarıları etkilenir. Çok hafif derecedeki işitme kayıpları bile (örneğin iletim tipi kayıplar) çocuğun gelişimini pek çok alanda olumsuz yönde etkiler. 25 dB veya altında işitme eşiklerine sahip gelişme çağında olan çocuklar, normal düzeydeki bir konuşmanın tüm işitsel özelliklerini algılamada zorluk çeker. Çocuklar için normal kabul edilen +15 dB'i aşan işitme seviyesinin üstündeki değerlerde çocuğun konuşmayı anlama ve öğrenme yeteneği, işitme kaybının derecesine göre değişik ölçülerde ve olumsuz yönde etkilenecektir. Bu durumda işitme kaybı 15 dB'i aşan çocuklar için işitme cihazının kullanılması gereklidir. Uzun süreli orta kulak problemi olan çocuklarda hafif derecede olan işitme kayıplarının bile çocukların gelişimlerini olumsuz yönde etkilediği belirlenmiştir. Böyle bir durumda, işitme cihazı kullanımının gerekliliği tartışılmaz. Çocuklar, konuşmayı öğrenmeye hayatın ilk aylarında başlarlar. Konuşmanın temel taşlarını teşkil eden babıldama ve mırıldanma adını verdiğimiz bu evreleri geçirebilmeleri için normal işitmeye sahip olmalıdırlar. Bu nedenle mümkün olan en kısa zamanda çocuğun işitme cihazı kullanması gereklidir

Cochlear Implant
Yazar Tarık AKAY
Cuma, 20 Temmuz 2007
İŞİTME KAYIPLI BİREYLERDE KOKLEAR İMPLANT UYGULAMASI
Çift taraflı ileri veya çok ileri derecede sensörinöral işitme kaybı olan ve işitme cihazından yeterince fayda göremeyen kişilere işitme kapasitesinin desteklenmesi için Koklear İmplant adı verilen protez cerrahi işlem ile takılır. İşitmesini sonradan kaybeden kişilerde koklear implant ile konuşmayı algılama becerisi yeniden kazandırılırken, küçük çocuklarda konuşma ve lisan becerileri ile bilgilerin oluşturulması amaçlanır.Koklear implant uygulanabilmesi için gerekli koşullar çocuk ve yetişkin gruplarında farklılık gösterir;
Çocuk Grubu
1. Çocuğun çift taraflı ileri veya çok ileri derecede sensörinöral işitme kayıplı olması ,
2. 1-17 yaşları arasındaki çocuklar, eğer işitme kaybı menenjit hastalığı sonrası oluşmuş ve MR veya tomografide iç kulakta kireçlenme mevcutsa 1 yaş altında da koklear implant yapılabilir,
3. İşitme cihazından çok az veya hiç yararlanamıyorsa, bunun için hasta en az 6 ay izlenmelidir, menenjit hastalığı geçirenlerde bu süre daha kısa tutulabilir,
4. MR veya tomografide ve tıbbi olarak engelleyici bir durum yoksa,
5. Ailenin istekli olması ve uygun beklentide olması,
6. Ailenin ameliyat öncesi ve sonrası dönemdeki eğitim programlarını takip edebilecek yapıda olması,
7. İşitme kayıplı bireyin işitme cihazı ile ses deneyiminin olması,
Yetişkin Grup
1. Her iki kulakta ileri veya çok ileri derecede sensörinöral işitme kaybı,
2. İşitme cihazından çok az veya hiç yararlanamama, en uygun işitme cihazıyla dinleme durumunda konuşmayı ayırt etme yüzdesinin %30 veya altında olması,
3. Kulakların MR ve tomografilerinde koklear implant yerleşimini engelleyecek bir engel durumunun olmaması,
4. Koklear implant yapılacak bireyin istekli olduğunu kendisinin belirtmesi,
5. Koklear implantın uygulanmadığı durumlar;
- İç kulak ile ilgili olmayan veya beyindeki işitme bölgesi ile bağlantılı işitme kaybının olması,
- İşitme sinirinin (8. sinirin) doğuştan yokluğu,
- İşitme cihazından yarar gören vakalar,
- Psikolojik olarak bir problemin olması,

KOKLEAR İMPLANTIN PARÇALARI
Koklear implant, iç ve dış olmak üzere iki kısımdan oluşur. Şekil 10’da koklear implantın parçaları gösterilmiştir. Şekil 11’de koklear implant kullanımı gösterilmiştir.

İç parçalar
1. Alıcı/uyarıcı
2. Elektrot
3. İç anten
Dış parçalar
1. Konuşma işlemleyici
2. Dış anten
3. Mikrofon
KOKLEAR İMPLANT’IN ÇALIŞMASI
Ses mikrofona gelir

Kablo yoluyla ses mikrofondan konuşma işlemleyicisine aktarılır

Sinyaller konuşma işlemleyicisinde filtrelenir ve analiz edilir

İşlemlenen sinyaller kabloyla taşınır
1. Cerrahi işlemle yerleştirilmiş olan alıcı/uyarıcı dış anten yardımıyla deri geçilerek FM radyo sinyalleri gönderilir,
2. Alıcı/uyarıcı elektriksel sinyali elektrotun uygun bölgelerine gönderir,
3. Elektrot koklear siniri uyarır,
4. Elektriksel bilgi koklear sinirden santral sinir sistemine iletilir,
Her koklear implant kullanıcısı için implant sistemi kişiye özel olarak programlanır. Programlama odyolog tarafından yapılır.

Koklear İmplantın Çalışması
Koklear İmplantlı Hastanın Sesi Algılaması
Gelen sesler işitme siniri aracılığıyla beyindeki işitme merkezine iletilir. Burada eğer daha önceden kazanılmış lisan bilgileri var ise, bu uyarımlar anlam kazanır. Lisan becerisi henüz gelişmemiş küçük çocuklar rehabilitasyon süreci içerisinde duydukları sesleri fark etme, birbirinden ayırt etme ve yorumlamayı öğrenirler.Yetişkin hastalardan alınan bilgilere göre, koklear implant ameliyatı sonrasında ilk günler çoğu sesler “robot” sesine benzer olarak tanımlanmıştır. Fakat bu durum kısa bir süre içerisinde geçmektedir.
KOKLEAR İMPLANT UYGULAMASINDAN SONRAKİ EĞİTİM SÜRECİ
Çocuklar İçin
Yetişkinler için bahsettiğimiz tekniklerin çoğu çocuklar için de geçerlidir. Koklear implant rehabilitasyon uzmanı kurallara uygun olmayan konuşmayı algılama çalışmalarını evde ne şekilde uygulanması gerektiği konusunda model olur. Ebeveyn ve çocuk implant uygulaması öncesi iletişimde kullandıkları jest (el, kol ve baş hareketleri) ve mimikleri (yüz hareketleri) kullanmaya devam ederler. Ancak, anne ve babalar iletişimde işitsel-sözel yöntemi daha yoğun kullanmalıdırlar. Bu şekilde uygulanan kurallara uygun olmayan çalışmalar çocuğun işitsel sinyali kullanmasını geliştirmesi ve iletişim için daha yoğun olarak işitsel sinyalleri kullanmasını sağlar.Eğitim süreci yetişkin lisan sonrası bireylerde 6 ayda tamamlanırken çocuklar için bir şey söylemek çok zordur. Programın başarısını ve süresini etkileyen etkenler fazladır. Yetişkinlerde olduğu gibi bir süre bildirmek güçtür.
Yetişkinler İçin
Yetişkinler için oluşturulmuş rehabilitasyon programı konuşmayı anlama eğitimi, yardımcı cihazlar hakkında bilgi alma, iletişim, dinleme eğitimi ve yeni stratejiler geliştirme, rehabilitasyona aile bireylerinin de katılımını içerir.Hasta merkeze haftada bir veya iki kez aile bireyleriyle birlikte gelerek konuşmayı anlama programına katılır. Bu programların süresi hastaya ve yakınlarının programdaki başarılarına bağlıdır. Uygulanan konuşmayı anlama programlarının, evde de aile bireyleriyle birlikte tekrarlanması gereklidir. Verilen her eğitim video kamera ile kayıt edilerek, gerekirse bir kopyası verilerek evde de uygulamaları istenir.Aile bireylerinden bir defter tutmaları ve verilen çevresel sesleri fark etme ve ayırt etme listesini günlük olarak takip etmeleri, hastanın seslere verdiği cevapları not etmeleri istenir. Bu bilgiler koklear implant ameliyatı olan bireylerdeki gelişmeleri ve eğitim aşamalarının takibini kolaylaştırır.Aile bireylerinin bilgilendirilmesi gereken bir diğer konu ise, kişinin konuşmayı tanımasını geliştirecek uygulamalardır ki, bunlar da işitme kayıplı yetişkinin ailesine aşamalı olarak örneklerle anlatılır.
Koklear İmplant Uygulamasından Sonra Başarı Oranı
Başarı oranını etkileyen daha önceki işitsel tecrübedir. İşitsel kapasite ve işitme cihazından fayda görmeleri farklı olduğu için koklear implant sonuçları da farklılık gösterir. Ayrıca, gelişim durumları, konuşma becerileri ve kültürel özellikleri de farklıdır. Bu değişkenler işitsel kapasitenin zenginleştirilmesi, implantasyondan beklenen sonuçlar ve gerekli olan eğitim ortamını etkiler.

Koklear İmplantın Maliyeti
Koklear implant aleti ve ameliyatı pahalı bir işlemdir. SSK, Emekli Sandığı, Bağ-Kur ve Yeşil Kart ile ameliyat, ameliyat sonrası takipler ve rehabilitasyon ücretleri karşılanmaktadır. Ayrıca, implantın iç ve dış parçalarının garanti süreleri farklıdır. Bazen çocuklarda yılda bir kaç kez kablonun değişmesi gerekebilir
İşitme Engellilerin Eğitimi
Yazar Tarık AKAY
Salı, 24 Temmuz 2007
İşitme Kaybı Derecesine Göre Çocuğun Özel Eğitim İhtiyacı
• Eğitim ihtiyacı orta derecede işitme kaybı (26-40 dB) ile başlar.
Çok hafif ve hafif derecede işitme kaybı olan çocuklara ev ve sınıf ortamlarında gerekli düzenlemeler yapılarak (sınıfta ön sırada oturma, duvarların ve yerlerin sesi geçirici geçirici özellikler taşıması, sesin yankılanmasını en az seviyeye getirme) rahat dinleme koşulları konusunda danışmanlık verilmelidir. (Şekil 12,13).


Şekil 12. İşitme kayıplı çocuğun eğitimi. Şekil 13. İşitme kayıplı çocuğun eğitimi.
İşitme Kaybı Derecesine Göre Uygulanan Eğitim Programları
Çocukların işitme kaybı dereceleri arttıkça kullanılan iletişim modelleri ve eğitim teknikleri farklılık gösterir.
• Orta derecede kaybı olan bir çocuk işittiğini anlama, kelime hazinesi ve lisan gelişimi, konuşma bozukluğu terapisi ve/veya okuma becerilerini destekleyici eğitim almalıdır. Okul öğretmeninin de programa dahil edilmesi gereklidir.

• İleri ve çok ileri derecede işitme kaybı olan çocuk, tüm lisan alanlarında ve okul yaşantısında özel eğitim programlarına ihtiyaç duyar. İşitme cihazının erken dönemde kullanılmaya başlanması özellikle bu kayba sahip olan çocukların işiterek ve konuşarak (işitsel-sözel yöntem) normal lisan gelişimini yakalamayı amaçlayan programları takip etmeleri mümkün olmaktadır. Ancak, işitme kaybı 80-90 dB’e yaklaştıkça işitsel-sözel yönteme işaret lisanı yönteminin de eklenmesi (total iletişim) gerekebilir.
İşitme Kaybının Teşhisine Ailenin Verdiği Tepkiler
Çocuğunuzun işitme kaybı olduğunu öğrendiğiniz zaman karmaşık duygular yaşayabilirsiniz. Üzülebilir, korkabilir, suçluluk hissedebilir ya da en azından sadece işitme kaybı olduğu için daha rahat hissedebilirsiniz. Bu duyguları yaşamanız son derece normaldir. Bir çok anne ve baba, çocuğunun işitme engelli olmasından dolayı uzun süre üzüntü ve çaresizlik yaşar. Önemli olan, çocuğunuza ve size hizmet verebilecek olan uzmanların varlığından haberdar olmanız ve bir an önce bu uzmanlarla iletişim kurarak, çocuğunuzun eğitimi ve gelişimi için gereken desteği almak için harekete geçmenizdir. Uzmanlar tarafından verilen erken eğitim, çocuğunuzun dinleme becerilerini geliştirecek, sizinle daha rahat iletişim kurmasını sağlayacaktır. Eğitimi süresince çocuğunuzda kaydedilecek gelişme, sizin de yaşadığınız olumsuz duyguları ve stresi azaltacaktır. Unutmamanız gereken nokta, uzmanların, çocuğunuz ve sizin için çalıştıklarıdır. Çocuğunuzun işitme engeline bağlı her türlü probleminizde size yardımcı olacak kişiler de yine bu uzmanlar olacaktır. Uzmanlar sizi dinleyecek, destek olacak ve çözüm yolları üreteceklerdir.
Anne-Baba Ve Çocuk İletişimi
Çocuğunuz ile iletişim kurarken, bazen beklediğiniz tepkileri alamamanız normaldir. Çocuğunuzun bazı durumlarda size bakmaması, ses çıkarmaması ya da buna benzer tepkileri vermemesi beklenen bir durumdur. Önemli olan, bu durumların sizin çocuğunuzla olan iletişiminizi azaltmamasıdır. Çocuğunuz ilk dönemlerde, her ne kadar beklediğiniz tepkileri veremese de, sizinle iletişime açıktır. Çocuğunuzla iletişim kurmaktan vazgeçmeyin. Göz kontağı kurun, ona dokunun ve dikkatini kendinize yönlendirmeye çalışın. Çocuğunuz size bakarken ona gülümseyin, yanağına dokunun, onun ilgisini çekmeye çalışın. Yüzünüzle yapacağınız komik ifadeler onun ilgisini çekecek ve size tepki vermesini sağlayacaktır. Çocuğunuz ile iletişim kurmakta güçlük yaşarsanız, aşağıda maddeler halinde belirtilen şekillerde, çocuğunuzla iletişim kurmayı deneyin. Çocukların anne ve babalarıyla iletişime açık olduklarını unutmayın. Uygun şekilde yaklaştığınız zaman, çocuğunuz beklediğiniz şekilde sizinle iletişime geçmeye çalışacaktır:
• Çocuğun dikkatini çekmek için el ve ayaklarına dokunun, okşayın, gıdıklayın, hareket ettirin.
• Göz temasını kurana kadar bekleyip, ondan sonra tepki verin.
• Çocuğun yüzünü, annenin yüzünü görebileceği bir pozisyonda tutun.
• Çocuğun görsel alanı içinde ya da bebeğin ilgilendiği nesneye yönelik konuşun.
• Pozitif ve ilginç yüz ifadeleri yapın.
• Çocuğun ilgilenebileceği nesnelere dikkatini çekin.
• Uzun ve karmaşık cümleler yerine, kısa ve basit mesajlar içeren ifadeler kullanın.
• Bir nesneyi göstermeden önce ve gösterdikten sonra nesnenin adını ifade edin. Çocuğunuzla iletişim kurarken dikkat etmeniz gereken en önemli nokta; çocuğunuz size bakarken onunla konuşmanızdır. Çocuğunuz başka bir kişiye ya da nesneye bakarken onunla konuşmanız, çocuğunuzun dikkatini çekmeyebilir. Çocuğunuz size yönelene kadar bekleyin ve göz kontağı kurduktan sonra iletişime geçin. Bu çok etkili bir yöntemdir. Özellikle çocuğunuzun konuşmaya başladığı dönemlerde, belirli kelimeleri öğrenmesi için de oldukça faydalı olacaktır. Bu şekilde iletişim kurarken 3 temel adım izleyebilirsiniz:
• Çocuğunuzun göz hizasını takip edin,
• İletişime geçmeden önce çocuğunuzun size baktığından emin olun,
• Çocuğunuzun ilgili olduğu olay veya nesneye yönelik konuşarak tepki verin.
İşitme Kayıplı Çocuğun Eğitim Değerlendirmesi


Şekil 14. İşitme kayıplı çocuğun eğitim değerlendirmesi. İ
şitme kaybının teşhisi kesinleştikten sonra çocuğunuz için uygun değerlendirme ve katılım programları hazırlanmalıdır (Şekil 14). İşitme engelli çocuklar farklı işitme derecelerinden dolayı farklı programlara ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden farklı alanlardan uzmanlar bir araya gelerek program hazırlar. • İşitme Engelliler Öğretmeni
• Özel Eğitim Uzmanı
• Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi
• Dil ve konuşma uzmanı
• Çocuk odyoloğu
• Psikolog Bu uzmanların değerlendirmesi 4 alanda odaklanır:
• Çocuğunuzun tüm gelişim alanları
• Çocuğunuzun dil becerileri ve iletişimsel davranışları
• Aile-Çocuk iletişimi ve etkileşimi
• Aile özellikleri
İşitme Kayıplı Çocuğun Bulunduğu Ortamın Düzenlenmesi
Çocuğunuzun içinde bulunduğu ortamda bazı özel düzenlemelerin yapılması, onun gelişimi için oldukça faydalı olacaktır. Bu sebeple öncelikle, çocuğunuzun bulunduğu ortamda, resimler, baskılar, posterler, kitaplar, çizimler, fotoğraflar gibi malzemeler olmalıdır. Çocuğunuza sağlayacağınız bu zengin çevre, onun oyun aracılığıyla çok daha rahat, hızlı ve kalıcı bir şekilde öğrenmesini sağlayacaktır. Çocuğunuzun etrafında bulunan yetişkinlerin onunla sık ve uygun şekilde iletişim kurması, çocuğunuzun onları örnek alarak benzer şekilde iletişim kurmaya çalışmasını sağlayacaktır. Unutmamalısınız ki, çocuklarınız gelişimleri süresince, çevrelerindeki yetişkinlerin davranışlarını kendilerine örnek alırlar. Sizler ne kadar uygun iletişim davranışları gösterirseniz, çocuğunuz da o derece uygun iletişim davranışları sergileyecektir.
İşitme Kayıplı Çocuğun Dinleme Becerisini Geliştirmek İçin Temel Kurallar
• Sesleri fark ettiğiniz anda onun da fark etmesini sağlayın.
• Gözlerinizi iyice açarak kulağınıza dokunun ve ��Sesi duydun mu?'' sorusunu yöneltin.
• Ses ve ses kaynağını eşleştirin (örn: köpek ve hav hav sesi)
• Sese karşı herhangi bir tepki verdiğinde onu ödüllendirin.
• Çocuğunuz için eğlenceli olacak dinleme alışkanlıkları geliştirin.
İşitme Kaybı Olan Çocuğun Konuşma Gelişimini Desteklemek İçin Öneriler
1. Çocuğunuzun dikkatini çekmek için;
• Çocuğunuzun boy seviyesine inerek yüzünüze bakmasını, dudak hareketlerinizi ve mimiklerinizi takip etmenizi sağlayın.
• Normal bir ses tonu ile konuşun. Dudaklarınızı abartmayın.
• Sesiniz ve konuşma şekliniz eğlendirici olsun.
• Çocuğunuzun her zaman aktif katılımı sağlayın. Unutmayın ki lisan yaşanırken öğrenilir.
2. Anne ve babanın konuşmalarında uyması gerekli kurallar;
• Yaşadığınız an ve bulunduğunuz mekan hakkında konuşun.
• Çocuk merkezli konuşun, onun ilgisini çeken konuları saptayın.
• Basit ve kısa cümleler kullanın.
• Açık konuşun.
• Çocuğunuza yönelik konuşun.
• Her şeyin adını kullanın.
• Çocuğunuzun duygularını ve düşüncelerini tahmin ederek ona ifade edin.
• Çocuğunuzun yanıtlaması için fırsat verin.
• Anlaşılıncaya kadar mesajı tekrarlayın.
• Konuşurken kullanacağınız tek kelimeyi cümleye dönüştürün (cümle içinde kullanın).

3- Anne ve babanın işitme kayıplı çocuğu ile konuşurken dikkat etmesi gereken konular;
• Çocuğunuzu konuşması için cesaretlendirin, ona şans tanıyın. İyi bir dinleyici olmayı deneyin.
• Konuştuğu zaman ona karşılık verin.
• Söyleyemediği kelime ya da ifadeleri tamamlayın.
• Kelimeleri tekrarlayarak cümle içinde kullanın.
• Yeni kelimeler kullanarak kelime hazinesini geliştirin.
• Yanlış ifadeler kullandığında bunu tekrarlayarak düzeltin
• Çocuğunuz bir fikrini ifade ettiğinde daha fazla bilgi ekleyerek düşüncesini geliştirin.
İşitme Engelli Çocukların Eğitiminde Okul Seçimi
Bu çocuklar için okul seçimi yapılırken takvim yaşı ve konuşma ve lisan yaşı arasındaki farklılık göz önünde bulundurulur. Önemli olan çocuğun takvim yaşının okul çağı seviyesine gelmesi değil, lisan ve konuşma yaşının okul yaşantısını sürdürebilecek durumda olmasıdır. Bu nedenle, okul seçimi yapılırken çocuğun zihinsel, duygusal, lisan ve konuşma gelişimi değerlendirilir. Ayrıca, ailenin eğitime katılımı ve desteği de okul seçimini etkiler. Bu kriterlere uygun olan çocuklar, özel eğitim ve danışmanlık programlarında ve normal işiten çocukların eğitim aldıkları okullarda eğitim yaşantılarını sürdürebilirler.

YENİDEN YAPILANDIRMACIK

Yapılandırmacılık; bilgi nedir ? ,öğrenme nedir ?,nesnellik mümkün müdür ? gibi sorulara yanıt arayarak bilginin doğasıyla ilgili bir felsefe,bir bilgi kuramı olarak ortaya çıkmıştır.Yapılandırmacılık geleneksel bilgi kuramlarından farklı bir kuramdır.Bu kuramda bilgi,öğrenenin var olan değer yargıları ve yaşantıları tarafından üretilir,bireyin yaşantısından bağımsız değildir.
Yeni bilgiler önceden yapılanmış bilgilerin üzerine bina edilir.Yapılandırmacı öğrenme, var olanlarla yeni olan öğrenmeler arasında bağ kurma ve her yeni bilgiyi var olanlarla bütünleştirme sürecidir.
Yapılandırmacı öğrenme ise; bireyin var olan bilgileri ile yeni karşılaştığı bilgiler arasında bağ kurup bunları bütünleştirmesi sürecidir. Yapılandırmacılık; öğretimle ilgili bir kuram değil,bilgi ve öğrenme ile ilgili bir kuramdır.Yapılandırmacılık bilgiyi temelden kurmaya dayanır.Başlangıçta öğrenenlerin bilgiyi nasıl öğrendiklerine ilişkin bir kuram olarak gelişmiş,zamanla öğrenenlerin bilgiyi nasıl yapılandırdıklarına ilişkin bir kuram haline dönüşmüştür.
Yapılandırmacılık Nedir?
Sürekli değişim içinde bulunan dünya, yenilikleri ve gelişmeyi kavrayan, bunun yanında kendi üzerine düşen görevlerin de farkında olan bireylere ihtiyaç duymaktadır.Bir toplumun çağdaş toplumlar düzeyine ulaşması için; bilgilerin, inançların ve duyguların bireylere doğrudan aktarılması yeterli değildir.
Günümüzde bireylerden, bilgi tüketmekten çok bilgi üretmeleri beklenmektedir. Çağdaş dünyanın kabul ettiği birey, kendisine aktarılan bilgileri aynen kabul eden, yönlendirilmeyi ve biçimlendirilmeyi bekleyen değil, bilgiyi yorumlayarak anlamın yaratılması sürecine etkin olarak katılanlardır.
Yapılandırmacı yaklaşım,zihni boş bir levha olarak görmez.Birey bilgiyi etkin biçimde işler,önceki bilgileri ile bağlantı kurar,kendi yorumlarını katarak bilgiyi kendisine mal eder.Öğrenme ezberlemeye değil,öğrenenin bilgiyi transfer etmesine,var olan bilgiyi yeniden yorumlamasına ve yeni bilgi oluşturmasına dayanır.
Bilgini doğası ve öğrenme, yapılandırmacılığın temel dayanağı olmuştur . Yapılandırmacılık,öğretimle ilgili bir kuram değil,bilgi ve öğrenme ile ilgili bir kuramdır.Bu kuram bilgiyi temelden kurmaya dayanır. Özünde, öğrenin bilgiyi yapılandırması ve uygulamaya koyması vardır..Öğrenenlerin bilgiyi nasıl öğrendiklerine ilişkin bir kuram olarak gelişmeye başlayan yapılandırmacılık zamanla öğrenenlerin bilgiyi nasıl yapılandırdıklarına ilişkin bir yaklaşım halini almıştır. Yapılandırmacılıkta bilginin tekrarı değil, bilginin transferi ve yeniden yapılandırılması söz konusudur..
Yapılandırmacı eğitimin en önemli özelliği,öğrenenin bilgiyi yapılandırmasına, oluşturmasına, yorumlamasına ve geliştirmesine fırsat vermesidir. Alışılmış yöntemde öğretmen bilgiyi verebilir ya da öğrenenler bilgiyi kitaplardan veya başka kaynaklardan edinebilirler. Ama bilgiyi algılamak, bilgiyi yapılandırmak ile eş anlamlı değildir Öğrenen, yeni bir bilgi ile karşılaştığında, dünyayı tanımlama ve açık ama için önceden oluşturduğu kurallarını kullanır veya algıladığı bilgiyi açıklamak için yeni kurallar oluşturur.Bir başka deyişle yapılandırmacılık cevre ile insan beyni arasında güçlü bir
bağ kurmadır.
Yapılandırmacı öğrenmede temele alınanlar aşağıdaki gibi özetlenebilir.
1 Bilgiyi araştırma yorumlama ve analiz etme.
2. Bilgiyi ve düşündürme sürecini geliştirme.
3. Geçmişteki yaşantılarla yeni yaşantıları bütünleştirme.
Öğrenenleri konuya ilgi uyandıran problemlere yöneltme.
Öğrenmeyi temel kavramlar etrafında yapılandırma
Öğrenenlerin bakış açılarını ortaya çıkarma ve bu görüşlere değer verme
Eğitim programını öğrenen görüşlerine göre değiştirme
Öğrenme bağlamında öğrenmeleri değerlendirme
Öğrenenin etkin rol aldığı yapılandırmacı öğrenmede sadece okumak ve dinlemek yerine
tartışma,fikirleri savunma,hipotez kurma,sorgulama ve fikirler paylaşma gibi öğrenme
sürecine etkin katılım yoluyla öğrenme gerçekleştirir. Bireylerin etkileşimi önemlidir.
Öğrenenler, bilgiyi olduğu gibi kabul etmezler, bilgiyi yaratır ya da tekrar
Keşfederler.
Her kazanılan bilgiyi bir sonraki bilgiyi yapılandırmaya zemin hazırlarlar.Çünkü, yeni bilgiler
önceden yapılanmış üzerine bina edilir.Böylece yapılandırmacı öğrenme var olanlarla yeni
olan öğrenmeler arasında bağ kurma ve her yeni bilgiyi var olanlarla bütünleştirme sürecidir.
Ancak bu süreç, sadece bilgilerin üst üste yığılması olarak algılanmamalıdır. Birey bilgiyi
gerçekten yapı!andırmışsa kendi yorumunu yapacak ve bilgiyi temelden kuracaktır.
Yapılandırmacılık, bilginin biriktirilmesi ve ezberlenmesi değil, düşünme ve analiz etme ile
ilgilidir.
Yapılandırmacı öğrenmede asıl olan bilginin öğrenen tarafından alınıp kabul görmesi değil,
bireyin bilgiden nasıl bir anlam çıkardığıdır. Bilgi, öğrenenin varolan değer yargıları ve
yaşantıları tarafından üretilir. Yapılandırmacılıkta bütün çaba, öğrenmelerin kalıcılığının
sağlamasının ve üst düzey bilişsel becerilerin oluşturulmasına katkı getirmektir.
Yapılandırmacı yaklaşım temele alınarak gerçekleştirilen öğrenme-öğretme süreçleri
geleneksel yaklaşımlara göre bazı farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar öğretim programının
öğelerinde de ortaya çıkar.

Yapılandırmacılık (constructivism), öğrencinin geçmiş öğrenmelerinden de yararlanarak,
öğretmen rehberliğinde, karşılaştığı yeni bilgiyi anlamlandırması ve yorumlaması sürecidir. Bu
sürecin temel özellikleri şunlardır
- Öğrenci merkezlidir,
-Öğretmen rehberlik yapandır, bilgi sunan değildir,
-Öğrenmenin merkezinde bilgi değil, bilginin işlenmesi ve üretilmesi anlayışı egemendir,
-Düşünmeyi öğrenme ve yaratıcılık temel esastır,
-Ana felsefe öğrenme değil öğrenmeyi öğrenmedir,
-Öğrenme sürecinin nasıl kurgulanacağı, öğrencinin bilişsel, duyuşsal ve fiziksel kapasitesi ile
bağlantılıdır ve doğaçlama olarak biçimlenir,
-Ne kadar öğrenildiği değil nasıl ve niçin öğrenildiği önemlidir,
-Öğrenme-öğretme süreci, öğrencinin yapabileceği ve geliştirebileceği etkinliklerle yürütülür.
-Bilgileri öğretmez,sadece vurgular.
- Öğrencileri araştırma yapmak için cesaretlendirir.
-Öğrencilerin doğal ve meraklı olmalarını sağlar.
-Yaratıcılık ve çözümlemeyi esas alır.
-Öğrencilerin öğretmenlerle diyalog içinde olmasını sağlar.
-Birlikte öğrenmeyi destekler.
-Öğrencilerin kendi deneyimleri sonucu yeni fikir ve anlayış kazanmalarını sağlar.
Öğrenme felsefesi olarak yapılandırmacılık; 18. yüzyılda insanların, kendi kendilerine ne yapılandırırlarsa onu anlayabildiklerini söyleyen felsefeci Giambatista Vico’nun çalışmalarına kadar uzanır. Vico 1710’da “bir şeyi bilen onu açıklayabilendir” ifadesini kullanmıştır. Daha sonra, İ. Kant, bu düşünceyi geliştirerek, bilgiyi almada insanın pasif olmadığını dile getirmiştir. Ve birçok filozof ve eğitimbilimci bu düşünceler üzerinde çalışmıştır. Ancak, bugün anladığımız anlamda, yapılandırmacılık, J. Piaget ve J. Dewey tarafından geliştirilmiştir . Ayrıca, çocuğun düşünme sisteminin nasıl işlediği konusunda Piaget’nin sosyal etkileşim, şema, özümleme kurgusundan farklı olarak, insanın içine doğduğu kültürel çevreyi göz önüne alarak, Piaget’nin “içsel konuşma” mekanizmasına karşılık “sosyal konuşma” kavramını geliştiren Lev Semenovitch Vygotsky’nin katkıları da unutulmamalıdır . 20. yüzyıl okul sistemlerinin çocuğu merkeze alan bir gelişim seyri geçirmesinde, hiç kuşkusuz Piaget ve Vygotsky’nin geliştirdiği kuramların büyük katkıları bulunmaktadır. Ülkemizde de Piaget ve Vygotsky’nin görüşlerinin giderek daha çok önemsendiği ve benimsendiği görülmektedir. Bunun güzel bir örneği, MEB’in yapılandırmacılık modelini seçerek okul sistemimize uyarlamaya çalışmasıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulunun 12.07.2004 tarih ve 114, 115, 116, 117 ve 118 sayılı kararları ile ilköğretim okullarının 1.-5. sınıfları için hazırlanan Türkçe, Matematik, Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler ile Fen ve Teknoloji derslerinin öğretim programları, yapılandırmacı öğretim anlayışı doğrultusunda geliştirilerek; 2005-2006 öğretim yılında uygulanmaya başlanmıştır.
Yapılandırmacı anlayış açısından yeni ilköğretim programlarına genel olarak bakıldığında şu
özellikler göze çarpmaktadır:
• Öğretmene “öğretici” yerine “ortam düzenleyici”, “yönlendirici” ve “kolaylaştırıcı” rolleri yüklenmektedir. Öğretmenin temel rolü öğrenme-öğretme ortamını düzenlemek, etkinlikler konusunda öğrencilere rehberlik yapmaktır. Öğretmene rehberliğin yanı sıra işbirliği sağlayıcı, yardımcı, kolaylaştırıcı, kendini geliştirici, planlayıcı, yönlendirici, bireysel farklılıkları dikkate alıcı, sağlık ve güvenliği sağlayıcı roller verilmiştir .
• Yeni programla birlikte, davranışçı öğrenme anlayışından yapılandırmacı yaklaşıma geçilmiştir. Yapılandırmacı yaklaşım, bireyin kendi deneyimleri ve düşünmesi sonucunda, kendi bilgi ve beceri ve yeterliliklerini oluşturduğu bir öğrenme yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda birey, öğrenme sürecine aktif olarak katılır, sorgular, araştırır ve elde edeceği bilgileri geçmiş yaşantıları ile ilişkilendirerek, kendine özgü yapı kazandırır ( Shunk, 1996; Titiz, 2005).
• Bilgi, beceri ve yeterlilikler bilimsel bilgiyi merkeze alarak değil, öğrencinin aktif olduğu etkinlikler yolu ile gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle de, programdaki bilgi yükü azaltılarak, öğrencinin bilişsel ve duyuşsal yaş özelliklerine uygun hale getirilmektedir.
• Yeni programda, öğretim yöntemlerinin çeşitliliği artırılarak, ölçme değerlendirme ürün değerlendirmeden çıkarılarak, süreç değerlendirmeye dönüştürülmektedir. Bu çalışmada, yukarıda betimlenen kuramsal kurgu açısından yapılandırmacı sınıfın nasıl olması gerektiği analiz edilmeye çalışılmaktadır.
Yapılandırmacı sınıf;
1. Kalabalık olmamalıdır. Çünkü, öğrenmenin merkezinde öğrenci ve etkinlikleri vardır. Her bir öğrencinin kişisel gelişiminin izlenebilmesi sınıf mevcutlarının azaltılması ile mümkün olabilir. Bu mevcut maksimum (ülke şartları da göz önüne alındığında) 30 olmalıdır. Ama gelecek açısından uzun vadede bu mevcut 20’ye indirilecek şekilde düşünülmelidir.
2. Yapılandırmacı sınıf teknolojik olmalıdır. Bilginin üretilebilmesi için sınıfın dünyaya açık olması gerekir. Bu bilişim teknolojisi ile mümkün olabilir. İnternet bağlantısı, telefon, televizyon, kitaplık (içi dolu), dersle ilgili gerekli materyal ve diğer donanımlar..vs.
3. Sınıflar branşlara ayrılmalıdır.Türkçe sınıfı, matematik sınıfı, fenbilgisi sınıfı gibi… Her sınıfta ders için gerekli teknik donanım ve materyal standart olmalıdır.
4. Sınıf en azından iki bölümden oluşmalıdır. Biri klasik anlamda dersin yapıldığı bölüm diğeri de gerekli materyallerin ve her an kullanılmayan donanımların bulunduğu depo bölümü (mutfak kileri gibi düşünülebilir).
5. Sınıfın bir bölümü öğretmen ofisi gibi tasarlanmalıdır. Ve her öğretmenin mümkünse bir sınıfı bulunmalıdır.
6. Öğrenci her türülü etkinliği sınıfta yapabilecek standartlara ve ortama kavuşturulmalıdır. Ödev ve çanta terkedilmelidir.
7. Her öğrencinin özel masa, dolap ve mümkünse diz üstü bilgisayarı bulunmalıdır (uzun vadede bu planlama yapılmalıdır).
8. Yapılandırmacı sınıfların heterojen olmasına özen gösterilmelidir. Bu, bilgi üretmeyi hedefleyen yapılandırmacılık için gerekli farklılık ve düşünce çatışmalarını kolaylaştıracaktır.
9. Sınıf, düzen ve biçim değiştirmeyi kolaylaştıracak taşınabilir eklenip çıkarılabilir masa ve materyallerden oluşturulmalıdır.
10. Sınıf, ses ve gürültüyü geçirmeyen teknoloji oluşturulmalıdır.
11. Sınıf, öğrencinin okulda bulunmadığı zamanlarda (örneğin hastalık, örneğin o gün okula gitmek istemeyiş gibi) evde öğretimi sağlayacak, uzaktan öğretim teknolojisi ile desteklenmelidir.
12. Sınıf öğrencide aitlik duygusunu oluşturacak bir biçimde dizayn edilmelidir. Örneğin yaş özelliklerini göre, sınıfın ortak görüşleri doğrultusunda posterler, resimler ve mefruşatla dizayn edilmelidir.
Yapılandırmacılık, tek bir öğrenme modeli değil, bireyi merkeze alan, bilgi üretmeye dönük, paylaşımcı ve etkileşimli “eklektik” bir modeldir. Dolayısı ile örneğin sadece tümevarım yöntemini kullanan bir model değil, nerede tümevarım nerede tümdengelim kullanacağına karar vermeyi, bireye
ve öğretmene bırakan esnek bir modeldir. Bu modelin belirli yöntem ve stratejilerle standartlaştırılması onun ruhuna aykırı bir durumdur. Örneğin yapılandırmacı öğretimde öğretmen sunumlarının ortadan kalktığı görüşü yanlış ve tehlikelidir. Yapılandırmacılık, “bireyin kendi kendine
öğrenmesi” değil, “bireyin öğretmen rehberliğinde kendi kendine öğrenmesidir”. Dolayısı ile öğretmenin rol ve sorumlulukları azalmamış aksine artmıştır. Örneğin, performans ödevlerini ya da
etkinlikleri gruplara paylaştırıp evde yapılmasını öneren bir öğretmen “yapılandırmacı öğretmen” olamamış demektir. Yapılandırmacılık, okulda ve sınıfta, öğretmen rehberliğinde gerçekleştirilebilecek “eklektik” bir modeldir.
Yapılandırmacı Eğitim Bireye Ne Kazandırır ?
Bilgiyi oluşturma fırsatı verir.
Bilgiyi geliştirmesine olanak tanır.
Bilgiyi yorumlama yeteneği kazandırır.
Bilgiyi yapılandırmaya yardımcı olur.
Hedefler
Yapılandırmacı yaklaşımı temel alan eğitim programı, öğrenmenin kalıcılığını sağlayacak ve üst düzey bilişsel becerilerini geliştirecek şekilde tasarlanır, Böyle bir yaklaşımda merkezde öğrenci vardır
Yapılandırmacılık, öğrenenlere öğrenmeyi öğretmekte ve onlar için bilgiyi anlamlı kılmaktadır. Eğitimin yeni hedefi; bilgiyi nasıl ve nerede kullanacağını bilen, kendi öğrenme yöntemlerini tanıyıp etkili bir biçimde kullanan ve yeni bilgiler üretmede önceki bilgilerinden yararlanan bir insan modeli yaratmadır. Bu hedefe ulaşmada yapılandırmacı yaklaşım önemli
bir rol oynamaktadır.
Yapılandırmacı eğitim ortamında hedef, öğrenenin bilgiyi temelden kurmasıdır. Öğrenenler sınıfa yaşantılarıyla gelirler ve öğrenmeye etkin katılarak bilgiyi zihinsel olarak yapılandırırlar. Bu bağlamda öğrenenler kendi düşünce ve yorumlarını geliştirirler. Öğrenme aktarılan belirli bir bilgi kümesini almayı değil, öğrenenlerin etkili düşünme, usa vurma, sorun çözme ve öğrenme becerilerini kazanmasını içerir.
Yapılandırmacı öğrenmeyi temele alan program tasarımcıları “bireylere ne öğretilmeli sorusu yerine nen nasıl öğrenir?’ sorusuyla ilgilenirler. Yapılandırmacı tasarımcılar, program geliştirmeye bireylenin var olan bilgilerini ortaya çıkarmalarına yardımcı olacak bir çalışma ile başlarlar.
Yapılandırmacı öğrenmede amaç, öğrenenlerin önceden belli bir hiyerarşiye göre belirlenmiş hedeflere ulaşmalarına yardımcı olmak değil, öğrenenlerin bilgiyi zihinsel olarak anlamlandırmaları için öğrenme fırsatları sağlamaktır .
Öğrenenlerin sahip olduğu bilgi birikimi farklılık gösterdiğinden, yapılandırmacılıkta tek doğru yerine, iki birey aynı kavrama farklı anlamlar yükleyebilir. Bu nedenle hedefler kesin olarak belirlenemez. sadece öğrenenlerin ulaşmaları beklenen genel hedefler vardır. Davranışlar daha genel bir şekilde hedef ifadelerinin içinde yer almaktadır .

Hedefler öğretmen ve öğrencinin ortak kararı ile belirlenir. Bu kararlara öğrencilerin katılması, öğrenenin hedefe ulaşması isteğini arttırır.
Öğrenme Yaşantıları
Öğrenme yaşantıları eğitim durumlarının öğrenci a düzenlenmesi, kazandırılması planlanan öğrenme yaşantılarının bir düzeneğe göre sıralanmasıdır. Program geliştirme sürecinde, yapılandırmacı tasarımcılar, öğretmeden çok öğrenme ortamlarını tasarımlamaya odaklandıklarından, öğrenme yaşantılarının düzenlenmesine daha fazla önem veriler.
Yapılandırmacı yaklaşımda eğitim programında içerik olup olmamasından çok öğrenenin süreç içinde içerik ile etkileşimde bulunma ve onu anlamlandırabilmesi önemlidir. Öğrenenlerin ortak ilgilerinden ortak içerik belirlenir. Öğrenme yaşantıları konuların ya da alanların önceden belirlenmiş şekline göre değil, bireyin içinde bulunduğu bağlama göre düzenlenir.
Öğrenenler yeni öğrendikleri ile geçmiş yaşantılarında kazandıkları bilgileri bütünleştirmek ve bilgiyi anlamlandırmak için tekrar, anlamlandırma ve örgütleme stratejilerinden yararlanabilirler.
Yapılandırmacı öğrenme ortamının temel öğesi öğrenendir. Öğrenenle. demokratik bir sınıf ortamında günlük yaşam problemlerinin karmaşıklığını çözerek yaşam boyu kullanacakları bilgilerini oluştururlar. Yapılandırmacı yaklaşımda sınıf ortamı, öğrenenleri öğrenmeye motive etmek ve öğrenenlerin konuya ilgisini çekmek için öğrenmeye uygun olarak düzenlenir. Bu düzenlemenin nasıl olacağına öğretmen ve öğrenen!er birlikte karar veriler.
Yapılandırmacı yaklaşımda eğitim ortamı bilgilerin aktarıldığı bir yer değildir. Öğrenmenin öğrencinin entelektüel etkinlikleriyle sağlandığı, sorgulamaların ve araştırmalarının yapıldığı, düşünme, uslamlama, sorun çözme ve öğrenme becerilerinin geliştirildiği bir yerdir. Öğrencilerin bağımsız düşünme ve problem çözme yeteneklerini geliştirmek amacıyla öğrenme-öğretme sürecinde özel bir iletişim biçimi benimsenir. Bu iletişim biçiminde öğrencilere ‘Bu konu ile ilgili olarak ne düşürüyorsunuz?, ‘Niçin böyle düşünüyorsunuz?”, “Nasıl bu sonuca ulaştınız gibi sorular yöneltilir. Öğrencilere “evet’ ve “hayır yanıtı gerektiren sorulan yöneltmekten özellikle kaçınılır.
Yapılandırmacı eğitim ortamları, bireylerin öğrenme ortamıyla daha fazla etkileşimde bulunmalarına, dolayısıyla zengin öğrenme yaşantıları geçirmelerine olanak sağlayacak şekilde düzenlenmelidir. Böylece bireyler, daha önceki öğrendiklerini sınama, yanlışlarını düzeltme ve hatta önceki bilgilerinden vazgeçerek yerine yenilerini koyma fırsatı elde ederler
Yapılandırmacı anlayış bilinçli, yaratıcı, araştıran, soruşturan, neyi, nereden ve niçin öğrendiğini bilen, kendi teknolojisini üretebilen öğrenenleri gerektirir. Yapılandırmacılıkta teknoloji etkin öğrenme, amaçlı öğrenme, özgün öğrenme ve işbirlikli öğrenme amacıyla kullanılır.
Etkinlik, hedef davranışlara ulaşma amacıyla öğrenme öğretme sürecini zenginleştiren ve öğrenmelerin kalıcılığını artıran sınıf içi-dışı faaliyetlerdir .Öğrenenler, bilgiyi yapılandırmada her konuya, alana ya da öğrenene göre düzenlenmiş olan farklı etkinliklerde yer alırlar.
Yapılandırmacılık yaklaşımında amaç, öğrenenlerin ne yapacaklarını önceden belirlemek değil, bireylere araçlar ve öğrenme materyalleri ile öğrenmeye kendi istekleri doğrultusunda ön vermeleri için fırsat vermektir.
Sınama Durumları
Yapılandırmacı öğrenmede hedeflerin ve öğrenme yaşantılarının belirlenmesinde olduğu gibi,
sınama durumlarında da öğretmen - öğrenci işbirliği esastır. Bu yaklaşımda sınama durumlarının işlevi, öğrenene yardımcı olmaktır.
Yapılandırmacı değerlendirmede ,değerlendirme yapılsa da öğrenme devam eder. Geleneksel
ö’ araçları yerine, önceki öğrenmelerin yeni durumlara uygulanması değerlendirilir. Bu noktada ezberlenen bilgiler değil, özümsenen bilgiler değerlendirilir.
Yapılandırmacı değerlendirmede ürün değil süreç değerlendirilir. Özgün, performans ve tümel
değerlendirme gibi değerlendirme teknikleri kullanılır.
Yapılandırmacı değerlendirme, öğrenenleri birbirleri ile karşılaştırmak ye yerine onlara
öğrenmelerini paylaşmaları ve daha fazla öğrenmeleri için fırsat verir.
Öğretmenin Rolü
Yapılandırmacı öğrenmeyi temel alan bir eğit in programının başarılı olabilmesi için, program
uygulayarak öğretmenlerin birtakım niteliklere sahip olması gerekir. Yapılandırmacı öğretmen açık fikirli, çağdaş, kendini yenileyebilen, bireysel farklılıkları dikkate alan ve alana da çok iyi olmanın yanında, bilgiyi aktaran değil uygun öğrenme yaşantılarını sağlayan ve öğrenenlerle birlikte öğrenen olmalıdır.
Yapılandırmacı öğretmen; bireye uygun etkinlikler yaratma, öğrenenlerin hem birbirleri ile hem de kendisi ile i!e kurmalarını cesaretlendirme, işbirliğini teşvik etme, öğrenenlerin fikir ve sorularını açıkça ifade edecekleri ortamları oluşturma gibi rolleri yerine getirmek durumundadır Öğretmen, öğrenenlerin bireysel farklılıklarına uygun seçenekler sunar, yönergeler verir, her öğrenenin kendi kararını kendisinin oluşturmasına yardımcı olur. Bu noktada öğretmen- yol gösterici ve rehberdir. Öğretmenler, problemi öğrenenler için çözmek yerine öğrencinin çözümlemesi için ortam hazırlarlar.
Öğretmen düşündürücü sorular sorarak öğrenenleri araştırmaya ve problem çözmeye teşvik eder. Öğretmen, öğrenene soru sorar ama neyi ya da nasıl düşüneceğini söylemez. Yapılandırmacı öğretmen kuzey yıldızı gibidir, öğrencinin nereye gideceğini söylemez fakat yolunu bulmasına yardımcı olur.
Öğretmen otorite değil sınıf içinde gözlemcidir. Yapılandırmacılıkta sınıf yönetimi emir verme ya da zor kullanma ile yapılmaz. Denetim dolaylı, duygusal ve zihinseldir.
Öğrenenin Roİü
Yapılandırmacı öğrenme, öğrenenin kendi yetenekleri, güdüleri, inançları, tutumu ve tecrübelerinden edindikleri ile oluşan bir karar verme sürecidir. Birey öğrenme sürecinde seçici, yapıcı ve etkindir
Öğrenmenin kontrolü bireydedir. Öğrenmeye öğretmeniyle birlikte yön verir. Öğrenenlerin önceki yaşantıları, öğrenme stilleri, bakış açıları ve hazır bulunuşluk düzeyleri öğrenmelerine yön veren etmenlerdendir. Öğrenen kendi kararlarını kendi alır
Birey, zihinsel özerkliğini kullanarak öğrenme sürecinde etkili rol almak için eleştirel ve yapıcı sorular sorar, diğer öğrenenlerle ve öğretmenle iletişim kurar, fikirleri tartışır. Öğrenen, öğrenme ortamlarındaki öğretici sorularıyla diğer bireylerin gelişiminede de katkıda bulunur
Yapılandırma sürecinde birey, zihninde bilgiyle ilgili anlam oluşturmaya ve oluşturduğu anlamı kendisine mal etmeye çalışır. Bir başka deyişle, bireyler öğrenmeyi kendilerine sunulan biçimiyle değil, zihinlerinde yapılandırdıkları biçimiyle oluştururlar.
Mücadeleci, meraklı, girişimci ve sabırlı olmak, yapılandırmacı öğrenmede bulunması
gereken kişisel özelliklerdir.Öğrenenler bilgiyi araştırıp keşfederek, yaratarak, yorumlayarak ve çevre ile etkileşim kurarak yapılandırır. Böylece, içerik ve süreci aynı zamanda öğrenirler. Yapılandırıcı öğrenme ortamlarında sorumluluğunu yerine getiren bireylerin girişimci olma, kendini ifade etme, iletişim kurma, eleştirel gözle bakma, plan yapma, öğrendiklerini yaşamda kullanma gibi özelliklere sahip olması beklenir.
Sonuç
Yapılandırmacı yaklaşıma göre tüm öğrenmeler zihinde bir yapılandırma sonucu oluşmaktadır. Yapılandırma eğitim ortamlarında bireylerin çevreleriyle daha fazla etkileşimde bulunmalarına olanak sağlayan işbirliğine dayalı öğrenme ve probleme dayalı öğrenme gibi öğrenenleri aktif kılan öğrenme yaklaşımlarından yararlanılır. Böylece öğrenenlerin problem çözme yetenekleri ve yaratıcılıklarının gelişmesi beklenir.
Bu süreçte öğretmen daha çok öğrenme ortamını düzenleme ve danışmanlık rollerini üstlenir.
Bu yaklaşımda asıl olan, öğrenenin öğrenme sürecinde aktif olması ve öğrendiklerini var olan bilgileri ile yapılandırıp anlamlandırmasıdır..
Yapılandırmacı yaklaşımın bu özellikleri eğitim alanında yeni gelişmelere önderlik edebilir.
Öncelikle bu özelliklerin, öğrencileri öğrenme ortamında pasiflikten kurtarıp, bağımsız düşünebilen ve problem çözebilen bireyler haline getirmesi beklenir. Bireyler ezbere ve hazır bilgileri kullanmaya değil, düşünmeye yönlendirildiğinden bilişsel yönü gelişir; böylece, öğrenen öğrenmeyi aşılması zor yüksek bir duvar olarak değil, keşfedilmeyi bekleyen gizemli bir dünya olarak görür. Bu da öğrencilerin motivasyonunu artırarak bireyleri yeni öğrenme etkinliklerine yönlendirir.
















KAYNAKÇA
Araş. Gör. Hasan H. Şaşan
Hacettepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü Eğitim Programları ve Öğretim Anabilim Dalı
Yaşadıkça Eğitim. 74-75,2002. 49-52.
www.egitim.aku.edu.tr / yapilandirma.doc / 19.11.2005