19 Nis 2009

Psikolojik danışma Örnek İncelenmesi

Şişman Bir Hanım
Dünyanın en iyi tenisçileri oyunlarındaki zayıflıkları gidermek için günde beş saat antrenman yaparlar. Zen ustası sonsuz zihinsel sükunetin, balerin ise kusursuz dengenin ardına düşer ve bir rahip hiç durmadan vicdanını sorgular. Her mesleğin sınırları içinde, o mesleği uygulayanların mükemmellik arayabileceği bir olasılık bölgesi vardır. Bir psikoterapist için bu bölgeden, bu asla tamamlanıp mezun olunamayan bitmez tükenmez kendini düzeltme programından, meslekte kontr-transferans diye söz edilir.
Transferans ile hastanın hatalı biçimde terapiste bağladığı (--transfer ettiği--) ama gerçekte daha önceki ilişkilerden kaynaklanan duygular kastedilirken, kontr-transferans bunun tam tersi olan, yani terapistin hastaya karşı beslediği, benzer türde mantık dışı duyguları kapsar. Kimi zaman kontr-transferans çarpıcı boyutlardadır ve derinlemesine terapiyi olanaksız kılar: bir Yahudi'nin bir Nazi'yi ya da bir zamanlar cinsel saldırıya uğramış bir kadının bir cinsel saldırganı tedavi ettiğini düşünün. Ama daha ılımlı bir biçimde, kontr-transferans her psikoterapi sürecine kurnazca sokuluverir.
Betty'nin ofisime girdiği gün, yüz elli beş santimlik boyu, yüz yirmi kiloluk hantal gövdesiyle ofisimdeki modern ve zarif koltuğa doğru yöneldiğini gördüğüm anda, büyük bir kontr-transferans sınavının beni beklemekte olduğunu anlamıştım.
Şişman kadınlar bana hep itici gelmiştir. Onları iğrenç bulurum: gülünç badi badi yürüyüşlerini, bedenlerinin dış hatlardan yoksunluğunu - göğüslerin, kalçaların, omuzların, çene çizgilerinin, elmacık kemiklerinin, her şeyin, bir kadında görmek istediğim her şeyin bir et çığı içinde bulanıp gitmesini iğrenç bulurum.
Giysilerinden de nefret ederim - çuval gibi biçimsiz giysiler veya daha da beteri, fıçı gibi uyluklarını saran kaskatı fil gibi blucinler. Bu kadınlar o bedeni ne cesaretle gözümüze sokar gibi sergiliyorlar?Bu esef verici duyguların kaynağı mı? Araştırmayı hiç düşünmemiştim.
O kadar derinlere uzanıyorlardı ki onları bir önyargı gibi görmemiştim hiç. Ama benden bir açıklama istenseydi, herhalde yaşamımın ilk dönemini dolduran ve annemin de dahil olduğu - başrolü oynadığı - şişman, mütehakkim kadınlar ailesini gösterebilirdim. Ailemde sürekli bir hastalık olan şişmanlık, Amerika'da doğmuş gayretli ve hırslı bir ilk kuşak ferdi olarak benim Rus ştetl'ının (Ruslara özgü bir tür çizme. (Ç. N.)) tozunu ayağımdan sonsuza dek silkip atmaya karar verdiğim zaman geride bırakmak zorunda olduğum şeylerin bir parçasıydı.
Başka tahminlerde de bulunabilirim. Ben her zaman, belki pek çok erkekten daha fazla, kadın bedenine hayranlık duymuşumdur.
Hayır, yalnızca hayranlık duymak değil, onu her türlü nedenin ötesinde bir düzeye ve hedefe yüceltmiş, idealleştirmiş, karşısında adeta kendimden geçmişimdir. Şişman kadınlara, benim arzumun kutsallığına saygısızlık ettikleri, aziz tuttuğum her güzel çizgiyi şişirip kötüye kullandıkları için mi içerliyorum? Benim tatlı yanılsamamı sıyırıp atarak dibindeki eti - öfkeli, saldırgan eti - açığa çıkardıkları için mi?
Irk ayırımının belirgin olduğu Washington D.C.'de, bir zenci mahallesinin ortasındaki tek beyaz ailenin tek oğlu olarak büyüdüm. Sokaklarda siyahlar beyaz olduğum için, okulda ise beyazlar Musevi olduğum için saldırırdı bana. Ama neyse ki her zaman şişmanlık vardı, şişko çocuklar, koca popolar, dalga geçilenler, atletizm takımlarına en son seçilenler, atletizm pistini koşarak tamamlayamayanlar. Benim de nefret edecek birine ihtiyacım vardı. Belki de bunu orada öğrenmişimdir.
Tabii bu önyargımda yalnız da değilim. Kültürel pekiştirme her yerde var. Şişman bir hanım için kim nazik bir söz söyler?
Ama bendeki hor görme tüm kültürel normlara baskın çıkıyordu.Meslek hayatımın başlarında, hastalarımdan herhangi birinin işlediği en az iğrenç suçun tek ve basit bir cinayet olduğu bir azami güvenlik cezaevinde çalışmıştım. Yine de hastaları kabul etmekte, anlamaya çalışmakta ve onlara destek olma yolları aramakta pek güçlük çekmemiştim.
Ama şişman bir hanımı yemek yerken gördüğüm zaman insani anlayış merdiveninde birkaç basamak aşağı inerim. Yemeği önünden çekip almak isterim. Yüzünü dondurmanın içine bastırmak isterim.
--Tıkınmayı bırak artık! Yeterince yemedin mi allahaşkına?--
Çenelerini kapatıp telle bağlamak isterim!
Zavallı Betty, koltuğuma doğru masumca ilerleyip gövdesini yavaşça yerleştirirken, kıvrımlarına çekidüzen verirken ve ayakları tam yere değmeden oturduğu yerden başını kaldırıp bana umutla bakarken - çok şükür, çok şükür ki - bunların hiçbirini bilmiyordu.
Neden, diye düşündüm, ayakları yere değmiyor? O kadar da kısa boylu değil ki. Koltukta yüksekte oturuyordu, sanki kendi kucağında oturuyormuş gibiydi. Uylukları ve kalçaları çok şişkin olduğundan ayakları yere ulaşmak için daha uzun bir yol kat etmek zorunda kalıyor olabilir miydi? Bu bilmeceyi çabucak kafamdan sildim - ne de olsa bu insan benden yardım istemeye gelmişti.
Bir an sonra kendimi Mary Poppins filmindeki küçük şişman çizgi film karakterini - --supercalifragilisticexpialidocious-- şarkısını söyleyen kadını - düşünürken buldum, çünkü Betty bana onu anımsatıyordu. Bir gayret, onu da kafamdan sildim. Ve böylece sürüp gitti: onunla geçen tüm saat, ona dikkatimi bütünüyle verebilmek için kafamdan aşağılayıcı düşünceleri birbiri ardından silme egzersizinden ibaretti. Fantasia'da sihirbazın çırağı olan Mickey Mouse'un, dikkatimi çelen düşüncelerimi süpürüp uzaklaştırdığını hayal ettim ve sonunda dikkatimi Betty'ye vermek için o imgeyi de süpürüp uzaklaştırmak zorunda kaldım.
Her zamanki gibi, demografik sorularla başlayarak yönümü belirlemeye giriştim. Betty, yirmi yedi yaşında ve bekar olduğunu, merkezi New York'ta bulunan büyük bir mağazalar zincirinin halkla ilişkiler bölümünde çalıştığını ve yeni bir mağazanın açılışında yardımcı olmak üzere üç ay önce, on sekiz aylık bir süre için Kaliforniya'ya gönderildiğini söyledi.
Tek çocuk olarak Teksas'ta, küçük yoksul bir çiftlikte büyümüştü, babasının on beş yıl önce ölümünden beri annesi orada yalnız yaşıyordu. Betty iyi bir öğrenciydi, eyalet üniversitesine gitmiş, Teksas'ta bir büyük mağazada çalışmaya başlamış ve iki yıl sonra New York'taki şirket merkezine nakledilmişti. Kilosu her zaman normalin üstündeydi ama büyüme çağının sonlarında göze çarpacak derecede şişmanlamıştı. Aşırı rejimlerle 20-25 kilo kaybettiği birkaç kısa dönem dışında, yirmi bir yaşından bu yana doksan kiloyla yüz yirmi kilo arasında dolanıp durmuştu. Sadede gelip standart açış sorumu sordum:
--Derdin nedir?— (Genel Yedme-Konuşmaya Açık Davet)
--Her şey,-- diye yanıtladı Betty.
Hayatında hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Hatta, dediğine göre, bir hayatı da yoktu. Haftada altmış saat çalışıyordu, Kaliforniya'da hiçbir arkadaşı, hiçbir sosyal hayatı, hiçbir faaliyeti yoktu. Hayatı, olduğu kadarıyla, New York'taydı ama şu anda naklini istemek, iş arkadaşları arasında popüler olmayışı nedeniyle zaten tehlikede olan mesleğinin sonu olurdu. Şirketi ona başlangıçta sekiz yeni elemanla birlikte üç aylık yoğun bir eğitim vermişti. Betty ne performansı ne de terfileri açısından o sekiz sınıf arkadaşı kadar başarılı olmayışı konusunda kaygılanıyordu. Dediğine göre banliyöde möbleli bir dairede, çalışmak, yemek ve on sekiz ayını doldurana dek günleri saymak dışında hiçbir şey yapmadan yaşıyordu.
New York'ta yirmi dört ay kadar süreyle gittiği bir psikiyatr olan Dr. Farber, onu antidepresan ilaçlarla tedavi etmişti. Betty ilaçları almaya devam ettiği halde pek bir yararını görmemişti: derin bir çöküntü içindeydi, her akşam ağlıyor, ölmüş olmayı diliyor, bölük pörçük uyuyor ve her zaman sabaha karşı dört beş sularında uyanıyordu. Evin içinde sıkıntılı sıkıntılı dolanıyor ve tatil günü olan pazarları hiç giyinmiyor ve bütün günü televizyonun karşısında tatlı şeyler yiyerek geçiriyordu. Bir hafta önce Dr. Farber'a telefon etmişti, o da benim adımı vererek danışmak için aramasını önermişti.
--Hayatında mücadele ettiğin şeyleri biraz daha anlat bana,-- dedim. (Genel Yedme-Konuşmaya Açık Davet)
--Boğazıma hakim olamıyorum,-- dedi Betty kıkırdayarak. Sonra,
--Boğazıma hiçbir zaman hakim olamadığımı söyleyebilirsiniz ama şimdi gerçekten olamıyorum,-- diye ekledi. --Geçen üç ay içinde yaklaşık on kilo aldım ve giysilerimin çoğuna sığamıyorum.--
Bu beni şaşırtmıştı, giysileri öylesine şekilsiz, öylesine sonsuz derecede esnek görünüyordu ki onların da ötesine geçilmesini hayal edemiyordum.
--Tam bu sırada gelmeye karar vermenin başka nedenleri?—(Genel Yedme)
--Geçen hafta baş ağrılarım için bir doktora gitmiştim, o da bana tansiyonumun tehlikeli derecede yüksek, 11-22 civarında olduğunu ve mutlaka kilo vermeye başlamam gerektiğini söyledi.
Altüst olmuş gibiydi. Onu ne kadar ciddiye alacağımı bilemiyorum.-- Kaliforniya'da herkes öyle sağlık delisi ki. Adam muayenehanesinde bile blucin ve koşu ayakkabılarıyla dolaşıyor.--
Betty bütün bunları neşeli bir sohbet havasında anlatıyordu, sanki başka birinden söz ediyormuş gibi, sanki ikimiz yağmurlu bir pazar öğle sonrası yatakhanede dedikodu yapan üniversite öğrencileriymişiz gibi. Beni de havaya sokmak için dürtmeye çalışıyordu. Fıkralar anlatıyordu. Şiveleri taklit etme yeteneği vardı; kalender Marin County doktorunun, Çinli müşterilerinin, Orta Batılı patronunun taklitlerini yapıyordu. Seans süresince yirmi kez gülmüş olmalıydı, onunla birlikte gülmeye zorlanmayı acımasızca reddedişim, görünüşe göre hiçbir şekilde şevkini kırmıyordu.
Bir hastayla tedavi bağlantısına girme işini her zaman çok ciddiye alırım. Birini tedavi için kabul ettiğim anda kendimi o insana destek olmaya hasrederim: hastanın iyileşmesi için gerekli olan bütün zamanı, bütün enerjiyi harcamaya ve en önemlisi, hastayla yakın ve yapmacıksız bir ilişki kurmaya.
Ama Betty ile bir ilişki kurabilir miydim? Açık söylemek gerekirse bana tiksinti veriyordu. Kat kat etlerin altındaki yüzünü bulabilmek için çaba harcamam gerekiyordu. Budalaca yorumları da aynı derecede can sıkıcıydı. İlk saatimizin sonuna geldiğimizde kendimi sinirli ve bezgin hissediyordum. Onunla yakınlaşabilir miydim? Yakınlaşmayı daha az istediğim tek bir insan bile düşünemiyordum.Ama bu Betty'nin değil benim sorunumdu. Meslekte yirmi beş yıl çalıştıktan sonra artık değişmemin zamanı gelmişti.Kontr-transferans sorunu Betty'nin şahsında bana meydan okuyordu ve işte bu tam nedenle orada ve o anda, onun terapisti olmayı önerdim.
Kuşkusuz tekniğini geliştirmeyi amaçlayan bir terapisti kimse eleştiremez. Ama, tedirgin bir merakla düşünüyordum, ya hastanın hakları? Yakışıksız kontr-transferans lekelerini ovup çıkarmaya çalışan bir terapistle kendi dallarında mükemmeli arayan bir balerin ya da Zen ustası arasında bir fark yok mudur? Ters vuruşla servis karşılama tekniğini geliştirmek başka şeydir, becerilerini kırılgan, tedirgin bir insanı incitme pahasına bilemeye çalışmak başka şeydir.
Bu düşüncelerin hepsi aklımdan geçti ama onların safdışı bırakılabileceğini düşündüm. Betty'nin, bana bir terapist olarak kişisel becerilerimi geliştirme fırsatını sunduğu bir gerçekti. Öte yandan, elde edeceğim herhangi bir gelişmeden gelecekteki hastalarımın yararlanacağı da bir gerçekti. Üstelik insanın hizmetindeki profesyoneller her zaman canlı hastalar üzerinde uygulama yapmışlardır.
Başka seçenek yoktur. Bir örnek verecek olursak, öğrencilerin klinik stajları olmadan tıp öğrenimi varlığını nasıl sürdürebilirdi?
Dahası, merak duygularını ve coşkularını karşılarındakilere aktaran sorumlu, acemi terapistlerin çoğu kez mükemmel terapi ilişkileri kurduklarına ve olgun bir profesyonel kadar etkin olabildiklerine her zaman tanık olmuşumdur.
İlişkidir iyileştiren, ilişkidir iyileştiren, ilişkidir iyileştiren mesleki tespihimdir bu benim. Bunu sık sık öğrencilere söylerim. Ve bir hastayla ilişki kurma yolu hakkında başka şeyler de söylerim -koşulsuz olumlu bakış, yargılamadan kabul, samimi bağlantı, duygudaşlığa dayanan anlayış. Fakat Betty'yi ilişkimiz aracılığıyla nasıl iyileştirebilecektim? Ne kadar içten, duygudaş, kabul edici olabilecektim? Ne kadar dürüst? Bana, ona karşı duygularımı sorduğunda nasıl yanıt verecektim? Umudum, Betty ile ben onun terapisinde (bizim terapimizde) ilerledikçe benim de değişmemdi. Şimdilik bana öyle geliyordu ki Betty'nin sosyal etkileşim tarzı, terapist-hasta ilişkisinin derinlemesine analizine gerek bırakmayacak kadar ilkel ve yüzeyseldi.
Betty'nin dış görünüşünün, kişiler arası ilişkilerdeki nitelikleriyle - yani birkaç şişman kadında rastlamış olduğum zihinsel çeviklik ya da katıksız canlılık gibi niteliklerle - bir şekilde dengeleneceğini gizliden gizliye umut etmiştim, fakat heyhat, bu gerçekleşmeyecekti.Onu daha iyi tanıdıkça, daha da sıkıcı ve yüzeysel buluyordum.
İlk birkaç seans boyunca Betty, işyerinde müşteriler, iş arkadaşları ve patronlarla ilgili olarak karşılaştığı sorunları sonu gelmez ayrıntılarla anlattı. Sık sık, için için homurdanmama karşın, özellikle basmakalıp bir konuşmayı, rollerden birkaçını oynayarak - bundan hep nefret etmişimdir - canlandırıyordu. Yine bezdirici ayrıntılarla, işyerindeki bütün çekici erkekleri ve onlarla birkaç cümle alışverişinde bulunmak için çevirdiği ufacık, dokunaklı dolapları anlatıyordu. Yüzeyin altına dalmak için benim tarafımdan gelen tüm çabalara direniyordu.
Başlangıçtaki geçici --kokteyl gevezeliğimiz-- yalnızca belirsiz bir biçimde uzayıp gitmekle kalmıyor, bu safhayı aşsak bile hep yüzeyde kalacağımıza - buluştuğumuz sürece kilolar, rejimler, ufak tefek iş yakınmaları ve bir aerobik sınıfına katılmama nedenleri hakkında konuşmaya mahkum olduğumuza - ilişkin güçlü bir duygu uyandırıyordu içimde. Tanrım, başımı nasıl bir derde sokmuştum ben?
Bu ilk seanslara ilişkin notlarımın her birinde şu tür cümleler vardı: --Sıkıcı bir seans daha--; --Bugün üç dakikada bir saate baktım--;--Ömrümde gördüğüm en sıkıcı hasta--; --Bugün neredeyse uyuyacaktım - uyanık kalmak için koltuğumda dimdik oturmak zorunda kaldım--; --Bugün neredeyse koltuğumdan düşecektim--.
Sert ve rahatsız bir sandalyeye geçmeyi düşünürken, birdenbire Rollo May'e terapiye gittiğim sırada onun dik arkalıklı tahta bir sandalyede oturma alışkanlığında olduğunu anımsadım. Bel sorunu olduğunu söylemişti ama daha sonra, onu gayet iyi tanıdığım yıllar boyunca bir bel sorunundan söz ettiğini hiç duymamıştım.Yoksa o da beni ...?
Betty Dr. Farber'dan hoşlanmadığını çünkü onun seans sırasında sık sık uyuyakaldığını söylemişti. Şimdi nedenini biliyordum! Dr. Farber'la telefonda konuştuğumda elbette bu şekerlemelerden söz etmemişti ama Betty'nin terapiden yararlanmayı öğrenememiş olduğunu kendiliğinden söylemişti. Betty'yi neden ilaca başlatmış olduğunu anlamak güç değildi; biz psikiyatrlar terapide bir ilerleme kaydedemeyince çoğu kez bu yola başvururuz.
Nereden başlamalı? Nasıl başlamalı? Tutunacak bir yer bulmaya çabalıyordum. Kilosunu konu ederek başlamak anlamsızdı. Betty terapinin kilo vermeyi ciddi olarak düşünebileceği noktaya gelmesine yardım edeceğini umduğunu ama şu anda bu noktadan çok uzak olduğunu derhal ve açıkça söylemişti.
--Moralim bu kadar bozuk olduğu zaman beni ayakta tutan tek şey yemek.--
Ama dikkatimi depresyonu üzerinde yoğunlaştırdığım zaman da, bunun şu andaki yaşam koşullarına uygun bir tepki olduğuna ilişkin ikna edici bir savunma yapıyordu. On sekiz ay boyunca gerçek yaşamından - evinden, sosyal faaliyetlerinden, arkadaşlarından - koparılıp Kaliforniya'nın kişisellikten uzak bir banliyösünde, küçük, möbleli bir eve tıkılıp kalınca, kim depresyona girmezdi?
O zaman onun yaşam durumu üzerinde çalışmasına yardım etmeye kalkıştım ama pek az ilerleme kaydedebildim. Betty'nin bir sürü yıldırıcı açıklaması vardı. Kolayca arkadaş edinemiyordu, dediğine göre hiçbir şişman kadın yapamazdı bunu. (Bu noktada ikna edilmeye ihtiyaç duymuyordum.) Kaliforniya'da insanların kendi dar klikleri vardı ve yabancılara açık değillerdi. Betty'nin sosyal ilişkileri yalnızca işyerindeydi ve orada da iş arkadaşlarının çoğu onun denetçi rolüne içerliyordu. Üstelik bütün Kaliforniyalılar gibi sörf ve paraşüt delisiydiler. Onu bunları yaparken görebiliyor muydum? Betty'nin bir sörf tahtası üzerinde yavaş yavaş sulara gömülmesi hayalini kafamdan silip haklı olduğunu teslim ettim - bunlar onun sporları değil gibi görünüyordu.
Soruyordu, başka ne seçenek vardı? Bekarlar dünyası şişman insanlar için çekilmez bir yerdi. Bu noktayı kanıtlamak için bir ay önceki bir çaresizlik randevusunu - ki yıllardır tek randevusu olmuştu bu - anlattı. Yerel bir gazete olan The Bay Guardian'ın kişisel ilanlar bölümündeki bir ilana yanıt vermişti. Erkekler tarafından verilen ilanların çoğu açık seçik bir biçimde --ince-- bir kadın belirlemesini yaptığı halde bir tanesi bunu yapmamıştı. Betty telefon edip George adında bir erkekle bir akşam yemeği için sözleşmişti.
George ondan saçına bir gül takmasını ve kendisiyle o civardaki bir restoranın barında buluşmasını istemişti. Betty'nin anlattığına göre, onu görür görmez George'un suratı asılmıştı ama gerçekten George olduğunu itiraf edip yemek boyunca da bir centilmen gibi davrandığı için sonsuza dek hakkını vermek gerekirdi. Betty George'dan bir daha hiç haber almadığı halde onu sık sık düşünüyordu. Çünkü geçmişte bu tür birkaç girişiminde, onu herhalde uzaktan görüp hiç konuşmadan çekip giden erkekler tarafından boşuna bekletilmişti.
Biraz çaresizlik içinde, Betty'ye yardımcı olma yolları aradım. Belki de (olumsuz duygularımı gizleme çabasıyla) kendimi fazla zorladım ve başka seçenekler önermek gibi acemice bir hata yaptım.Sierra Club'ı düşünmüş müydü? Hayır, uzun yürüyüşler için yeterince dayanıklı değildi. Ya da ona birtakım sosyal ilişkiler sağlayabilecek olan Overeaters Anonymous'u? (Bir araya gelip deneyimlerini ve umutlarını paylaşarak aşırı yeme hastalığından kurtulmaya çalışan kişilerin kurduğu bir dernek. (Ç. N.)) Hayır, gruplardan nefret ediyordu. Diğer öneriler de benzer bir akıbete uğradı. Başka bir yol olmalıydı.
Terapiye dayanan tüm değişimlerin ilk adımı sorumluluk yüklenmektir. Eğer insan içinde bulunduğu nahoş duruma ilişkin hiçbir sorumluluk hissetmiyorsa, o durumu nasıl değiştirebilir?
Betty'nin durumu tam tamına böyleydi: problemi tümüyle dışlıyordu. Onu kendi yaratmamıştı: iş nakli, ya da kısır Kaliforniya kültürü, ya da kültürel olayların eksikliği, ya da atletik sosyal manzara, ya da toplumun şişmanlara karşı takındığı berbat tavırdı sorumlu olan. Tüm çabalarıma karşın, Betty kendi mutsuz yaşam koşullarına kişisel bir katkısı olabileceğini kabul etmiyordu.
Ah evet, yemekten vazgeçip kilo kaybetse dünyanın ona farklı davranabileceğini düşünsel düzeyde kabul edebiliyordu. Ama bu ondan çok uzaktı, çok uzun vadeliydi ve yemesi de kendi denetiminin çok dışında gibiydi. Bunların yanı sıra, onu sorumluluktan kurtaran diğer savunmaları da sıralıyordu: genetik etkenler (ailesinin her iki tarafında da hatırı sayılır derecede şişmanlık vardı) ve şişman insanlarda - daha düşük metabolik taban hızlarından başlayıp önceden belirlenmiş, programlanmış, etkilenmesi hemen hemen olanaksız beden ağırlığına kadar uzanan - fizyolojik anormallikleri ortaya koyan yeni araştırmalar. Hayır, bu böyle olmayacaktı.Er geç onun kendi görünümü için sorumluluk almasına yardım etmek zorundaydım ama bunu şu anda başarma olanağını göremiyordum. Daha yakın ve dolaysız bir şeyle başlamak zorundaydım.Bildiğim bir yol vardı.
Bir psikoterapistin tek ve en değerli pratik aracı --süreç-- odağıdır.Süreci, içeriğin karşıtı olarak düşünün. Karşılıklı bir konuşmada içerik, söylenen asıl kelimelerden, tartışılan somut konulardan oluşur; oysa süreç, içeriğin nasıl ifade edildiği ve bu ifade tarzının konuşmaya katılan bireylerin ilişkisi hakkında neler ortaya koyduğudur.
Benim yapmam gereken, içerikten uzaklaşmak – örneğin Betty'ye basit çözümler bulmaya çalışmaktan vazgeçmek – ve dikkatimi süreç üzerinde - birbirimizle nasıl bir ilişki içinde olduğumuza - yoğunlaştırmaktı. Ve ilişkimizin bir tek belirgin niteliği vardı: can sıktntısı. İşte kontr-transferans tam bu noktada durumu karmaşıklaştırıyordu: Sıkıntının ne kadarının benim sorunum olduğunu, herhangi bir şişman kadınla ne kadar sıkılacağım konusunu berraklığa kavuşturmam gerekiyordu.
Bu durumda sakınarak ilerledim - çok fazla sakınarak. Olumsuz duygularım beni yavaşlatıyordu. Bu duyguları gözle görünür biçimde açığa vurmaktan çok korkuyordum. Daha çok sevdiğim bir hastayla asla bu kadar uzun bir süre beklemezdim. Kendimi harekete geçmek için dürtüyordum. Eğer Betty'ye yardımcı olacaksam duygularımı ayıklamak, duygularıma güvenmek ve onlara dayanarak hareket etmek zorundaydım.
Gerçek şuydu ki karşımda çok sıkıcı bir hanım vardı ve onu münasip bir biçimde bu gerçekle yüzleştirmem gerekiyordu. Başka her şey - şimdiki yaşantısında arkadaşsız oluşu, güç bir bekarlar ortamı, banliyölerin dehşeti - için sorumluluk almayı reddedebilirdi ama beni sıkmasının sorumluluğunu reddetmesine izin vermeyecektim.
Sıkıcı kelimesini söylemeye dilim varmıyordu - fazlasıyla belirsiz ve aşağılayıcıydı bu. Oysa benim kesin ve yapıcı olmam gerekiyordu. Kendime Betty'yi tam ne bakımdan sıkıcı bulduğumu sordum ve iki tane apaçık nitelik belirledim. Her şeyden önce, hiçbir zaman kendisiyle ilgili mahrem bir şey açıklamıyordu. İkincisi, şu lanet olası kıkırdaması, zoraki neşesi, gereğince ciddi olma konusundaki gönülsüzlüğü vardı.
Onu incitmeden bu niteliklerin farkına varmasını sağlamak güç olacaktı. Genel bir stratejide karar kıldım: temel konumum, benim ona daha çok yaklaşmak istediğim, ancak onun davranış özelliklerinin bunu engellediği şeklinde olacaktı. Davranışlarına ilişkin herhangi bir eleştiri bu çerçevede ortaya konulunca, kolay kolay gücenmeyeceğini düşünüyordum. Olsa olsa onu daha iyi tanımak isteyişime memnun olabilirdi. Onun kendisini açığa vurmayışından başlamaya karar verdim ve özellikle uyutucu bir seansın sonuna doğru ok yaydan çıktı.
--Betty, bunu senden niçin istediğimi daha sonra açıklayacağım, ama bugün yeni bir şey denemeni istiyorum. Bugün birlikte geçirdiğimiz saat boyunca kendini ne kadar açığa vurduğun konusunda kendine birden ona kadar bir not verir misin? On, hayal edebileceğin en önemli açıklama olsun, bir ise, diyelim ki sinemada kuyrukta beklerken yabancılara yapabileceğin türden bir açıklama olsun.--
Bir hata. Betty neden sinemaya tek başına gitmeyeceğini açıklamak için dakikalar harcadı. İnsanların hiç arkadaşı olmadığı için kendisine acıyacaklarını düşünüyordu. Yanlarında oturarak kendilerini sıkıştırması ihtimalinden duydukları dehşeti hissediyordu. Onun bir tek dar sinema koltuğuna sıkışıp sıkışamayacağını görmek için bakarlarken yüzlerinde beliren merakı, şaşkınlığı görüyordu. Konudan daha da uzaklaşmaya - konuşmayı uçak koltuklarına ve o kendi koltuğunu arayarak yürürken, oturan yolcuların yüzlerinin korkudan nasıl beyazlaştığına kadar yaymaya - başlayınca sözünü keserek isteğimi tekrarladım ve --bir-- notunu --işyerinde rasgele bir sohbet-- olarak tanımladım.
Betty kendisine bir --on-- vererek yanıtladı isteğimi. Çok şaşırmıştım.(bir --iki-- ya da --üç-- bekliyordum) ve bunu ona söyledim. Değerlendirmesini, bana daha önce kimseyle paylaşmadığı şeyleri söylediği gerekçesine dayanarak savundu: örneğin, bir defasında bir mağazadan bir dergi aşırmış olduğunu ve bir restorana ya da sinemaya yalnız gitmekten korktuğunu söylemişti.
Aynı senaryoyu birkaç kez yineledik. Betty muazzam risklere girdiği konusunda ısrar ediyor, ben de ona, --Betty,-- diyordum --sen kendine 'on' veriyorsun, ama bende hiç öyle bir duygu uyanmadı. Bana açılarak gerçek bir riske girdiğin duygusunu yaşamadım.— (Reddetme)
--Bunları hiçbir zaman kimseye anlatmadım. Örneğin, Dr. Farber'a.--
--Bunları bana anlatırken kendini nasıl hissediyorsun?— (Genel Yedme)
--İyi hissediyorum.--
--İyi dışında kelimeler kullanabilir misin? Bu şeyleri ilk kez söylemek ürkütücü ya da özgürleştirici olmalı!--
--Normal geliyor bu. Sizin profesyonelce dinlediğinizi biliyorum.Bir sakıncası yok ki. Kendimi normal hissediyorum. Ne istediğinizi bilmiyorum.--
--Benim profesyonelce dinlediğimden nasıl o kadar emin olabilirsin? Hiç kuşkun yok mu?--
Aman ha, dikkat! Vermeye hazır olduğumdan fazla dürüstlük vaat edemezdim. Benim olumsuz duygularımı ortaya sermemle asla başa çıkamazdı. Betty herhangi bir kuşkunun varlığını reddetti ve bu noktada Dr. Farber'ın onu dinlerken uyuyakaldığını söyleyerek benim kendisiyle çok daha ilgili göründüğümü de ekledi.
Ondan ne istiyordum? Kendi açısından pek çok şeyi açığa vuruyordu. Gerçekten bildiğimden emin olmam gerekiyordu. Açıklamalarının ne gibi bir özelliği vardı ki ben böyle kayıtsız kalıyordum? Birden fark ettim ki her zaman başka bir yerde, başka bir zaman olup biten şeyleri anlatıyordu. Kendisini, ikimizin paylaştığı şimdiki zamanda ortaya koyamıyor ya da koymak istemiyordu.Bu nedenle ona ne zaman burada-ve-şimdi yaşadığı duyguları sorsam, --Normal-- ya da --İyi-- gibi kaçamaklı yanıtlar veriyordu.
Betty hakkındaki ilk önemli keşfim bu oldu: bu kız umarsızca yalnızdı ve ancak asıl özel hayatının başka bir yerde yaşanmakta olduğu masalından güç alarak ayakta kalabiliyordu. Arkadaşları, tanıdık çevresi burada değil başka yerlerde, New York'ta, Teksas'ta, geçmişteydi. Aslında, önem taşıyan her şey başka yerdeydi.İşte ilk kez o zaman, Betty için orada da --burada—olmadığından kuşkulanmaya başladım.
Bir şey daha vardı: eğer bana daha önce kimseye açılmadığı kadar açılıyor idiyse, o zaman yakın ilişkilerinin niteliği neydi? Betty, kolaylıkla konuşulabilen biri olarak tanındığını söyleyerek yanıt verdi. Dediğine göre o ve ben aynı işi yapıyorduk: herkesin terapistiydi o. Pek çok arkadaşı olduğunu ama hiç kimsenin onu tanımadığını ekledi. Alameti farikası, iyi dinlemesi ve eğlendirici olmasıydı. Böyle düşünmekten nefret ediyordu ama klişe doğruydu: neşeli şişman kadındı o.
Bu doğal olarak Betty'yi sıkıcı bulmamın diğer önemli nedenine götürüyordu beni: Betty bana ihanet ediyordu - yüz yüze konuşmalarımızda hiçbir zaman gerçek değildi, tümüyle yapmacıktan ve sahte neşeden ibaretti.
--Neşeli olmak, ya da daha doğrusu öyleymiş gibi yapmak konusunda söylediklerin gerçekten ilgimi çekti. Sanırım benimle birlikteyken de neşeli olmaya kararlısın, kendini kesinlikle adamışsın buna.--
--Hmmm, ilginç bir teori, Dr. Watson.--
--Bunu ilk buluşmamızdan beri yapıyorsun. Bana umutsuzluk yüklü bir yaşamdan söz ediyorsun, ama bunu şen şakrak bir 'ne eğleniyoruz değil mi?' havasında yapıyorsun.- (Özetleme)
--Ben böyleyim işte.--
--Sen böyle neşeli olunca ben de senin ne kadar acı çekmekte olduğunu gözden kaçırıyorum ama.--
--Acının içinde yuvarlanıp durmaktan iyidir.--
--Ama buraya yardım almak için geliyorsun. Beni eğlendirmek senin için neden bu kadar gerekli?--
Betty kızardı. Karşı çıkışımla sarsılmış görünüyordu; gövdesinin içine gömülerek geri çekildi. Alnını minik bir mendille silip zaman kazanmaya çalıştı.
--Betty, bugün ısrarlı olacağım. Eğer beni eğlendirmeye çalışmaktan vazgeçseydin ne olurdu?— (Genel Yedme)
--Biraz eğlenmekte ne kötülük olduğunu göremiyorum. Neden her şeyi bu kadar ... bu kadar ... bilmiyorum ... her zaman öyle ciddisiniz ki. Hem, ben buyum, böyleyim ben. Neden söz ettiğinizi anladığımdan da emin değilim. Sizi eğlendirmemle neyi kastediyorsunuz?--
--Betty, bu çok önemli, şimdiye kadar girmiş olduğumuz en önemli konu bu. Ama haklısın. Önce tam olarak ne demek istediğimi bilmen gerekir. Senin için bir sakıncası yoksa, şu andan itibaren gelecekteki seanslarımızda sözünü kesip ne zaman beni eğlendirdiğini - bunun gerçekleştiği anda - gösterebilir miyim?--
Betty kabul etti - bunu kolay kolay reddedemezdi; şimdi elimin altında müthiş özgürleştirici bir araç vardı. Artık ne zaman kıkırdasa, budalaca bir şiveyle konuşsa, ya da beni eğlendirmeye veya bazı şeyleri hafife alıp dikkati dağıtmaya kalkışsa, anında tabii ona yeni anlaşmamızı anımsatarak) sözünü kesmeye iznim vardı.
Üç dört seans içinde Betty ilk defa olarak yaşamından hak ettiği ciddiyetle söz etmeye başlarken, --eğlendirici-- davranışları da ortadan kayboldu. Diğer insanların kendisiyle ilgilenmesi için eğlendirici olmak zorunda olduğunu düşünüyordu. Bu odada bunun tersinin geçerli olduğunu söyledim: beni ne kadar eğlendirmeye çalışırsa ondan o kadar uzaklaştığımı ve ilgimin azaldığını, hissediyordum.
Ama Betty başka nasıl olabileceğini bilmediğini söylüyordu: ondan tüm sosyal repertuarını kaldırıp atmasını istiyordum. Kendini açığa vurmak mı? Kendini açığa vuracak olursa ne gösterecekti? İçeride hiçbir şey yoktu. İçi boştu.. (Terapi ilerledikçe boş kelimesi giderek daha sık ortaya çıkacaktı. Psikolojik --boşluk--, yeme bozuklukları olanların tedavisinde sık rastlanan bir kavramdır.)
Bu noktada onu elimden geldiğince destekliyordum. Şimdi, diyordum, riske giriyorsun. Şimdi kendini açığa vurma cetvelinde sekize ya da dokuza yükseliyorsun. Farkı hissedebiliyor muydu?Çabucak kavramıştı. Bir uçaktan paraşütsüz atlıyormuş gibi bir korku hissettiğini söylüyordu.
Artık daha az sıkılıyordum. Saate daha seyrek bakıyor, seans sırasında ara sıra, eskiden olduğu gibi katlanmak zorunda olduğum dakikaları saymak için değil, yeni bir konuyu açmak için yeterli süre kalıp kalmadığını görmek için zamanı kontrol ediyordum.
Kafamdan Betty'nin görünüşü hakkındaki küçültücü düşünceleri silmem de gerekmiyordu. Artık gövdesine dikkat etmiyor, bunun yerine gözlerine bakıyordum. Hatta içimde ilk duygudaşlık kıpırtılarını da şaşırarak fark ediyordum. Betty gittiği bir barda iki cahil çiftçinin ona arkadan sokulup inek gibi böğürerek alay ettiklerini anlattığında onun adına müthiş öfkelenmiş ve bunu ona söylemiştim.
Betty'ye karşı yeni duygularım ona olan ilk tepkimi anımsayıp utanmama yol açıyordu. Hoşgörüsüz ve insanlık dışı bir tavırla bağlantı kurmuş olduğum bütün diğer şişman kadınları düşündükçe irkiliyordum.
Bütün bu değişimler ilerleme kaydettiğimize alametti: Betty'nin yalnızlığını ve yakınlık için duyduğu açlığı başarıyla ele alıyorduk.Ona, başka bir insanın onu tamamen tanıyabileceğini ve yine de sevebileceğini göstermeyi umuyordum.
Betty artık kesinlikle terapiye sardırmıştı. Seanslar arasında konuşmalarımız üzerinde düşünüyor, hafta boyunca benimle uzun hayali konuşmalar yapıyor, buluşmalarımızı sabırsızlıkla bekliyor ve iş gezileri randevularını kaçırmasına neden olduğunda öfke ve düş kırıklığı yaşıyordu.
Ama aynı zamanda anlatılamaz bir biçimde daha çok kederleniyor, daha fazla hüzün ve kaygıdan söz ediyordu. Bu gelişmeyi değerlendirme fırsatının üstüne atladım. Bir hasta ne zaman terapistle ilişkisine ilişkin belirtiler geliştirmeye başlarsa, o zaman terapi gerçekten başlamış sayılır ve bu belirtilerin araştırılıp soruşturulması da ana konulara giden yolu açar.
Betty'nin kaygısı, terapiye fazla bağlı ya da bağımlı olma korkusuyla ilgiliydi. Seanslarımız yaşamındaki en önemli şey haline gelmişti. Haftalık --dozunu-- almazsa ne olacağını bilmiyordu. Bana öyle geliyordu ki, benden değil bir --dozdan-- söz etmesi yakınlığa karşı hala direniyor olmasını gösteriyordu. Bu noktada yavaş yavaş onunla yüzleşmeye giriştim.
--Betty, senin için önemli olmama izin vermenin ne tehlikesi var?— (Genel Yedme)
--Emin değilim. Ürkütücü geliyor, size haddinden fazla ihtiyaç duyacakmışım gibi. Benim için hep orada olacağınızdan emin değilim. Bir yıl içinde Kaliforniya'dan ayrılmak zorunda olduğumu unutmayın.--
--Bir yıl uzun bir süre. Yani her zaman benimle olamayacağın için mi şimdi benden kaçıyorsun?--
--Biliyorum, anlamı yok bunun. Ama Kaliforniya konusunda da aynı şeyi yapıyorum. New York'u seviyorum ve Kaliforniya'yı sevmek istemiyorum. Burada arkadaş edinip burayı sevmeye başlarsam bırakıp gitmek istemeyeceğimden korkuyorum. Bir de, 'Neden zahmete gireyim?' gibi bir duygu yaşamaya başlıyorum.Burada o kadar kısa bir süre için bulunuyorum ki. Geçici dostlukları kim ister?--
--Bu yaklaşımın sakat tarafı, sonunda kendini insansız bir yaşamın içinde bulman. Belki de içindeki boşluk duygusu kısmen bundan kaynaklanıyor. Şöyle ya da böyle her ilişki bitmek zorunda.Ömür boyu garanti diye bir şey yok. Güneşin batışını görmekten üzüntü duyduğun için doğuşunu izlemekten zevk almayı reddetmek gibi bir şey bu.--
--Bunu böyle söylediğiniz zaman çılgınca görünüyor, ama benim yaptığım bu işte. Yeni bir insanla tanışıp ondan hoşlandığımda hemen ona veda etmenin nasıl bir şey olacağını hayal etmeye başlıyorum.--
Bunun önemli bir konu olduğunu ve ona tekrar döneceğimizi biliyordum. Otto Rank, yaşama karşı bu tutumu harikulade bir anlatımla özetlemişti: --Ölüm borcundan kaçınmak için yaşam kredisini reddetmek.--
Betty şimdi tuhaf bir paradoksa dayanan kısa süreli bir depresyona girmişti. Aramızdaki etkileşimin yakınlığı ve açıklığı onu canlandırıyordu; ama kendine bu duygunun tadını çıkarma izni vereceğine daha önceki yaşamının yakınlıktan ne denli yoksun olduğunun bilincine vararak hüzünleniyordu.
Bu durum bana önceki yıl tedavi etmiş olduğum bir başka hastayı - kırk dört yaşında, fazlasıyla sorumlu, vicdanlı bir doktor hanımı - anımsatıyordu. Bir akşam, bir karı koca tartışmasının ortasında, alışık olmadığı kadar çok içmiş, kendini kaybederek tabakları duvara fırlatmış ve attığı limonlu pastayla kocasını kılpayı ıskalamıştı. Kendisini iki gün sonra gördüğümde suçlu ve kederli bir hali vardı. Onu avutma çabasıyla, denetimi kaybetmenin her zaman bir felaket olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Ama sözümü kesip benim yanlış anladığımı söylemişti: hiç suçluluk hissetmiyor, tersine denetimi elden bırakıp birtakım gerçek duygularını dışa vurmak için kırk dört yaşına kadar beklemiş olmasının pişmanlığını yaşıyordu. (Paylaştırma)
Yüz yirmi kilo olmasına karşın, yemesi ve kilosu hakkında Betty ile pek seyrek konuşuyorduk. Annesiyle ve yemesini denetlemeye çalışan diğer arkadaşlarıyla olan destansı (ve şaşmaz biçimde verimsiz) mücadelelerden çok söz etmişti. Ben bu rolden kaçınmaya kararlıydım; bunun yerine, yolundaki engellerin kaldırılmasına yardımcı olabilirsem Betty'nin bedenine özen göstermek için kendi isteğiyle harekete geçeceği varsayımına güveniyordum.
Şimdiye kadar, onun yalnızlığını ele alarak başlıca engelleri temizlemiştim: Betty'nin depresyonu dağılmış ve kendisine bir sosyal yaşam kurduğu için artık yemeğe tek doyum kaynağı olarak bakmamaya başlamıştı. Ama rejime başlama kararını verebilmesi, ancak kilo vermeye ilişkin kaygılarıyla yüzleşmesinden sonra gerçekleşecekti. Bu şöyle oldu: Betty birkaç ay terapi gördükten sonra, bireysel terapinin yanı sıra bir terapi grubunda da çalışırsa ilerlemesinin hızlanacağı kararına varmıştım. Bir defa, gelecekteki zorlu rejim günlerinde onu ayakta tutacak destekleyici bir topluluk kurmanın akıllıca bir şey olacağından emindim. Ayrıca, bir terapi grubu Betty'ye terapimizde ele almış olduğumuz kişilerarası sorunları - gizleme, eğlendirme ihtiyacı, verecek hiçbir şeye sahip olmadığı duygusu – araştırma fırsatı verecekti. Betty çok korkmakla ve başlangıçta önerime direnmekle birlikte, sonunda cesaretle razı olup ihtisasını yapmakta olan iki psikiyatrın yönettiği bir terapi grubuna girmişti.İlk grup toplantılarından biri hayli olağandışı bir seans olmuştu;Betty gibi bana bireysel terapiye de gelen Carlos (bkz. –Tecavüz Yasal Olsaydı...--), gruba şifa bulmaz bir kanser hastası olduğunu açıklamıştı. Betty'nin babası, Betty on iki yaşındayken kanserden ölmüştü; o zamandan beri Betty bu hastalıktan müthiş korkuyordu. Üniversitede başlangıçta tıp öğrenimi için hazırlık programını seçmiş, ama sonra kanser hastalarıyla temas korkusuyla bundan vazgeçmişti. (Teşvik)
O seansı izleyen birkaç hafta içinde, Carlos'la temas Betty'de o kadar fazla kaygı yaratmıştı ki onu birkaç acil seansta görmek zorunda kalmış ve gruba devam konusunda ikna etmekte güçlük çekmiştim. Baş ağrıları (babası beyin kanserinden ölmüştü), sırt ağrıları ve nefes darlığı gibi rahatsız edici fiziksel belirtiler peyda etmişti ve kendisinin de kanser olduğu saplantısı onu yiyip bitiriyordu.
Doktora gitme fobisi olduğundan (bedeninden duyduğu utanç nedeniyle fiziksel bir muayeneye pek seyrek izin veriyordu ve hiç nisai muayeneden geçmemişti) onu sağlığı konusunda rahatlatmak güç oluyordu. Carlos'un ürkütücü kilo kaybına tanık olmak, Betty'ye babasının şişman bir adamken on iki aylık bir süre içinde büzüşerek, kocaman kıvrımlarla dökülen pörsük bir deriyle sarılmış bir iskelete dönüşmesini izleyişini anımsatmıştı. Mantıksız bir düşünce olduğunu kabul etmekle birlikte, Betty babasının ölümünden beri kilo kaybının kendisini kansere karşı savunmasız bırakacağına inanmış olduğunun farkına vardı. (Paylaştırma)
Saç dökülmesi konusunda da çok duyarlıydı. Gruba ilk katıldığında, kemoterapi sonucu saçları dökülmüş olan Carlos bir yarım peruk takıyordu, ama gruba kanser olduğunu açıkladığı gün toplantıya dazlak haliyle gelmişti. Betty dehşete kapılmıştı; babasının dazlak hayali - beyin ameliyatı için tıraş edilmişti - geri gelmişti. Aynı zamanda kendisinin de daha önceki ağır rejimlerde hayli saç kaybına uğradığında ne kadar korktuğunu da anımsıyordu. (Paylaştırma)
Bu rahatsız edici duygular Betty'nin kilo sorunlarını büyük ölçüde şiddetlendirmişti. Yemek onun yalnızca tek doyum yolu olmakla, yalnızca boşluk duygusunu hafifleten bir yöntem olmakla kalmıyor, zayıflık yalnızca babasının ölümünün acısını anımsatmıyor, Betty aynı zamanda bilinçaltında, kilo kaybının kendi ölümüyle sonuçlanacağını da hissediyordu.
Betty'nin şiddetli kaygıları giderek yatıştı. Daha önce bu konuları hiç açıkça konuşmamıştı: belki salt bu boşalım onu rahatlatmıştı; belki kendi düşüncelerinin kendi üzerindeki büyüsel niteliğini tanıması, onun için yararlı olmuştu; belki de birtakım dehşet verici düşünceler, günışığında sakin, mantıklı bir biçimde konuşulunca duyarlıklarını yitirmişlerdi.
Bu süre boyunca Carlos özellikle yardımcı olmuştu. Betty'nin anne ve babası son ana kadar babasının hastalığının ciddiyetini yadsımışlardı. Bu tür büyük yadsımalar hayatta kalanlara her zaman çok zarar verir; Betty ne babasının ölümüne hazırlanabilmiş ne de onunla vedalaşma fırsatını bulabilmişti. Oysa Carlos yazgısına çok farklı bir yaklaşımın örneğini veriyordu: yürekli ve akılcıydı, hastalığına ve yaklaşan ölümüne ilişkin duygularını açıkça ortaya koyuyordu. Ayrıca Betty'ye karşı özellikle nazikti – belki onun benim hastam olduğunu bildiği için, belki Betty onun cömert (--herkesin bir kalbi var--) dönemine rastladığı için, belki de yalnızca şişman kadınlara her zaman zaafı olduğu için (bunu da, üzülerek söylüyorum ki, daima sapkınlığının fazladan bir kanıtı olarak görmüştüm).
Betty kilo kaybetme yolundaki engellerin yeterince kalktığını hissediyor olmalıydı, çünkü esaslı bir seferberliğin başlamak üzere olduğuna ilişkin su götürmez belirtiler sergiliyordu. Hazırlıklarının kapsamı ve karmaşıklığı konusunda hayrete düşüyordum.
Önce, benim çalıştığım klinikte bir yeme bozukluğu programına kaydoldu ve onların karmaşık bir bedensel araştırma (hala nisai muayeneyi reddediyordu) ve bir dizi psikolojik testi kapsayan zorlu protokolünü tamamladı. Sonra, evini yiyeceklerden – tüm teneke kutulardan, tüm paketlerden, tüm şişelerden - temizledi. Farklı sosyal faaliyetler için planlar yaptı: öğlen ve akşam yemeklerini saf dışı bırakmanın insanın sosyal takvimini zora soktuğunu söylüyordu. Bir dans grubuna (bu hanımda yürek var, diye düşündüm) ve haftalık bir bowling ligine katılması – söylediğine göre çocukluğunda babası onu sık sık bowlinge götürüyordu - beni hayli şaşırttı. Elden düşme bir egzersiz bisikleti alıp televizyonunun önüne koydu. Sonra eski dostlarıyla vedalaştı – son Granny Goose Hawaii usulü patates cipsi, son Mrs. Fields çikolatalı kurabiyesi, ve en zoru, son kez o incecik bal tabakasıyla kaplı yuvarlak çörekleri.
Hatırı sayılır bir iç hazırlık da vardı; Betty --iç kararlılığını topladığını-- söylemek dışında bunu anlatmakta güçlük çekiyor ve rejime başlamak için uygun zamanı bekliyordu. Ben sabırsızlanıyor ve kendimi, yürüyerek, pozdan poza girerek, homurdanarak kendini hazırlayan heybetli bir Japon sumo güreşçisinin hayaliyle eğlendiriyordum.
Ansızın, başladı! Bir sıvı Optifast rejimine girdi, hiç katı besin almıyor, her sabah kırk dakika bisiklete biniyor, her öğleden sonra beş kilometre yürüyor ve haftada bir kez bowlinge ve dansa gidiyordu. Yağlı kılıfı çözülmeye, cüssesi erimeye başladı. Kocaman sarkık et parçaları yerinden kopuyor ve sanki içtiği sıvılarla sürüklenip gidiyordu. Çok geçmeden kilolar dereler halinde akıp gitmeye başladı - haftada bir, bir buçuk, iki, bazen iki buçuk kilo.
Betty her seansa bir gelişme raporuyla başlıyordu: beş kilo verildi, sonra on, on iki, on dört. Yüz on kiloya, sonra yüz beşe, sonra yüze düştü. Şaşılacak kadar hızlı ve kolay görünüyordu bu iş. Onun adına çok seviniyor ve her hafta çabalarını var gücümle övüyordum. Ama o ilk haftalarda, içimden yükselen acımasız bir sesin de farkındaydım: --Aman Yarabbi, eğer bu kadar hızlı kilo kaybediyorsa, kim bilir şimdiye dek ne çok ziftlenmiş olmalı!--
Haftalar geçiyor, seferberlik sürüyordu. Üç ay sonra Betty doksan beş kilo geliyordu. Sonra doksan, yani başlangıç kilosundan otuz kilo az! Sonra seksen beş. Muhalefet sertleşiyordu. Bazen bir hafta aç gezip de bunu karşılayacak bir kilo kaybı olmayınca gözyaşları içinde ofisime geliyordu. Her kilo ona karşı koyuyor ama Betty rejimini bozmuyordu.
Korkunç aylardı bunlar. Betty her şeyden nefret ediyordu. Yaşamı bir işkenceydi - o iğrenç sıvı gıda, egzersiz bisikleti, açlık spazmları, televizyondaki şeytani McDonald's hamburger reklamları, ve kokular, her yerdeki kokular: sinemada patlamış mısır, bowling salonunda pizza, alışveriş merkezinde ayçöreği, Fisherman's Wharf'ta yengeç. Dünyada kokulardan arınmış hiçbir yer yok muydu? Her gün kötü bir gündü. Hayatında hiçbir şey ona zevk vermiyordu.Yeme bozukluğu kliniğindeki zayıflama grubunda diğerleri pes etmişti, ama Betty inatla asılıyordu. Ona olan saygım artmıştı.
Ben de yemek yemeyi severim. Çoğu kez gün boyu özel bir yemeği sabırsızlıkla beklerim ve iştahım kabardığında hiçbir engel beni Çin lokantasına ya da dondurmacıya gitmekten alıkoyamaz. Ama Betty'nin işkencesi sürdükçe, yerken suçluluk duymaya başladım - sanki ona ihanet ediyormuşum duygusuna kapılıyordum. Ne zaman bir pizza, bol soslu spagetti, salçalı bir Meksika yemeği veya çikolatalı pastayla dondurma, ya da Betty'nin sevdiğini bildiğim herhangi bir özel yiyeceği yemeye otursam aklıma Betty geliyordu. Onu, elinde konserve açacağı, önünde Optifast sıvısından oluşan akşam yemeğiyle düşündüğümde ürperiyordum. Bazen onun hatırı için ikinci porsiyonlardan vazgeçiyordum.
Tesadüfen bu dönemde ben de kendime tanıdığım üst ağırlık sınırını geçip üç haftalık bir rejime girdim. Rejimlerim esas itibarıyla dondurma ve patates kızartmasını kesmekten ibaret olduğundan, Betty'ye bir sempati orucunda onunla el ele verdiğimi pek söyleyemezdim. Ama yine de bu üç hafta boyunca onun yaşadığı yoksunluğu daha yoğun bir biçimde hissettim. Şimdi bana nasıl ağlaya ağlaya uyuyakaldığını söylediğinde etkileniyordum. İçinde, --Besle beni! Besle beni!-- diye uluyan aç çocuğu anlatırken içim sızlıyordu.
Seksen iki. Yetmiş yedi. Kırk üç kiloluk bir ağırlık kaybı. Artık Betty'nin ruh hali çılgınca değişiyordu ve ben onun için giderek daha fazla kaygılanıyordum. Ara sıra (özellikle daha küçük beden giysiler için alışverişe çıktığında) gurur ve coşku dolu kısa dönemler yaşıyordu, ama genel olarak öyle derin bir bedbinlik içindeydi ki tek yapabildiği her sabah kalkıp işe gitmekti.
Zaman zaman alınganlaşıyor ve bana birtakım eski yakınmalar getiriyordu. Onu başımdan atmak, ya da en azından yükü paylaşıp ondan kısmen kurtulmak için mi bir terapi grubuna havale etmiştim? Neden yeme alışkanlıkları hakkında daha çok şey sormamıştım? Ne de olsa yemek onun yaşamıydı. Onu sevmek yemesini sevmekti. (Aman dikkat, yaklaşıyor.) Tıp öğreniminin onun için mümkün olmayışının nedenlerini (yaşı, dayanıksızlığı, tembelliği, önceden alınması gereken derslerden az sayıda almış olması ve maddi sorunları) saydığında neden ona hak vermiştim?Olası bir meslek olarak hemşireliği önermemi küçümseyici bir davranış olarak gördüğünü şimdi söylüyor ve beni, --Bu kız tıp öğrenimi için yeterince zeki değil - bari hemşire olsun!—demekle suçluyordu.(Tavsiye)
Zaman zaman da huysuzlaşıyor ve gerileme belirtileri gösteriyordu.Örneğin bir defasında, terapi grubunda neden pasifleştiğini sorduğumda yalnızca ters ters bakmış ve yanıtlamayı reddetmişti. Kafasından tam ne geçtiğini söylemesi için sıkıştırınca da cansız ve tekdüze bir çocuk sesiyle, --Bir kurabiye vermezseniz sizin için hiçbir şey yapmam,-- demişti.
Bu çökkün dönemlerinden biri sırasında çok canlı bir düş görmüştü: İnsanların yasal olarak intihar etmeye gittikleri, Mekke gibi bir yerdeydim. Yakın bir kız arkadaşımla birlikteydim ama kim olduğunu anımsamıyorum. O, derin bir tünelden aşağıya atlayarak intihar edecekti. Ona cesedini bulup getireceğime söz verdim, ama sonra bunu yapmak için çevremde her çeşit ölü ve çürüyen gövdelerle bu korkunç tünelden aşağıya sürünerek inmem gerekeceğini fark ettim ve bunu yapamayacağımı düşündüm.
Bu düşe ilişkin çağrışımlar yaparken, Betty düşü gördüğü günün daha erken saatlerinde bütün bir gövdeyi silkip atmış olduğunu düşündüğünü söylemişti: kırk üç kilo kaybetmişti ve işyerinde yalnızca kırk üç kilo gelen bir kadın vardı. O sırada, kaybettiği --gövde-- için bir otopsi bağışı yapmayı ve bir cenaze töreni düzenlemeyi hayal etmişti. Betty bu dehşet verici düşüncenin, arkadaşının cesedini tünelden bulup getirme şeklindeki düş imgesinde yansıdığını tahmin ediyordu.
Düşün imgeleri ve derinliği, Betty'nin ne kadar yol katetmiş olduğunu kuşkuya yer bırakmadan anlatmıştı bana. Birkaç ay öncesinin kıkırdayıp duran yüzeysel genç kadınını anımsamak güçtü. Şimdi her seansın her dakikasında tüm dikkatimi ona veriyordum. Boş gevezeliğiyle beni ve benden önceki psikiyatrını öylesine sıkmış olan o kadından bu düşünceli, doğal ve duyarlı insanın çıkabileceğini kim hayal edebilirdi?
Yetmiş beş. Şimdi başka türlü şeyler de çıkıyordu ortaya. Bir gün ofisimde Betty'ye baktım ve ilk kez bir kucağı olduğunu fark ettim. Bir kez daha baktım. Hep orada mıydı acaba? Belki de artık ona daha çok dikkat ediyordum. Ama sanmıyordum: bedeninin dış çizgileri, çenesinden ayak parmaklarına kadar, pürüzsüzce küreseldi hep. Birkaç hafta sonra bir göğsün, bir çift göğsün kesin belirtilerini gördüm. Bir hafta sonra bir çene çizgisi, sonra bir çene, bir dirsek. Tümü oradaydı - bütün bu süre içinde, orada gömülü durumda, bir insan, hoş bir kadın vardı demek!
Başkaları da, özellikle erkekler, bu değişimi fark etmişlerdi ve artık sohbet sırasında ona dokunuyor, onu dürtüyorlardı. İşyerinde bir adam ona arabasına kadar yürüyerek eşlik etmişti. Kuaförü bedavadan bir baş masajı yapmıştı. Patronunun, göğüslerini süzdüğünden emindi.
Bir gün Betty, --Yetmiş iki,-- diye ilan etti ve bunun --bakir bölge-- olduğunu ekledi - yani lise yıllarından beri yetmiş üçün altına hiç inmemişti. Benim yanıtım - --bakir olmayan bölgeye—girme konusunda kaygılanıp kaygılanmadığını sormak - pek parlak bir espri olmamakla birlikte seks hakkında önemli bir tartışmayı da başlatmış oldu.
Betty her ne kadar canlı bir cinsel fantezi dünyasına sahiptiyse de hiçbir zaman bir erkekle bedensel bir teması olmamıştı – ne bir kucaklaşma, ne bir öpüşme, hatta ne de şehvetli bir el atma.Betty seksi her zaman şiddetle arzulamış ve toplumun şişmanlara karşı tavrının onu cinsel hüsrana mahkum etmesine öfke duymuştu. Ancak şimdi, cinsel davetlerin gerçekleşebileceği bir kiloya yaklaşırken, ancak şimdi, düşleri tehditkar erkeklerle (karnına kocaman bir derialtı iğnesi batıran maskeli bir doktor, karnındaki kocaman bir yaranın kabuğunu soyan kösnül bir adam) dolup taşarken, seksten çok korktuğunu fark ediyordu.
Bu konuşmalar bir ömür boyu erkekler tarafından reddedilmeye ilişkin acı yüklü bir anılar selini salıvermişti. Betty hiç çıkma teklifi almamış ve hiçbir okul dansına ya da partiye gitmemişti.Sırdaş rolünü çok iyi oynuyordu ve pek çok arkadaşına düğünlerini planlamada yardımcı olmuştu. Şimdi hemen hepsi evlenip gitmişti ve Betty seçilmemiş gözlemci rolünü sonsuza dek oynayacağını artık kendisinden gizleyemiyordu.
Çok geçmeden, seksten daha derinlere inip onun temel cinsel kimliğine uzandık. Betty babasının gerçekte bir erkek evlat istemiş olduğunu ve o doğduğunda sessiz bir düş kırıklığı yaşadığını duymuştu. Bir gece, yitirilmiş bir erkek ikiz kardeş hakkında iki düş gördü. Düşlerden birinde kendisi de kardeşi de kimlik rozetleri takmışlardı ve onları sürekli birbirleriyle değiş tokuş ediyorlardı. Bir başka düşte Betty onun işini bitiriverdi: erkek ikizi kalabalık bir asansöre güçbela sıkışıp biniyor, kendisi ise (hacmi nedeniyle) sığamıyordu. Sonra asansör düşüyor, bütün yolcular ölüyor ve Betty kardeşinin kalıntılarını ayırmaya çalışarak orada kalakalıyordu.
Başka bir düşte babası ona --O Bir Hanımefendi-- adlı bir at veriyordu. Betty ondan her zaman bir at istemişti ve düşünde yalnızca o çocukluk dileği gerçekleşmiyor, aynı zamanda babası onu resmen bir hanımefendi olarak vaftiz ediyordu.
Cinsel deneyim ve Betty'nin cinsel kimliği hakkındaki konuşmalarımız öylesine ıstırap veren bir boşluk duygusu ve o kadar çok kaygı yaratmıştı ki, Betty birkaç kez ölçüsüzce kurabiye ve çörek yemişti. Artık bir miktar katı besin alma izni vardı – günde bir öğün diyet TV yemeği - ama bu Betty'ye yalnız-sıvı rejimini uygulamaktan daha güç geliyordu.
Önünde tehditkar bir karaltı gibi beliren önemli bir sembolik işaret vardı - ellinci kilonun kaybı. Hiçbir zaman ulaşılamayacak olan bu özel hedefin güçlü cinsel anıştırmaları vardı. Bir defa, Carlos aylar önce Betty'ye yarı şaka yarı ciddi, elli kilo verdiği zaman onu bir hafta sonu Hawaii'ye götüreceğini söylemişti. Ayrıca Betty rejim öncesi zihinsel hazırlığının bir parçası olarak, elli kilo kaybettiği zaman, gazete ilanına yanıt verdiği kişi olan George ile temasa geçip onu yeni bedeniyle şaşırtmak ve onun centilmence davranışını cinsel lütuflarıyla ödüllendirmek için kendi kendine ant içmişti.
Kaygısını azaltma çabasıyla, ölçülü olması ısrarında bulunuyor ve sekse daha ılımlı adımlarla yaklaşmasını, örneğin, erkeklerle konuşarak zaman geçirmesini; kendini cinsel anatomi, cinsel davranışlar ve mastürbasyon gibi konularda eğitmesini öneriyordum. Okuması için kitaplar salık veriyor, bir hanım jinekoloğa gitmesi ve bu konuları kız arkadaşları ve terapi grubuyla araştırması için ısrar ediyordum. (Telkin ve Nasihat)
Bu hızlı kilo kaybetme dönemi süresince bir başka olağanüstü olay da cereyan ediyordu. Betty duygusal geriye dönüşler yaşıyor ve terapi seansının büyük bir bölümünü, gözyaşları içinde, irkiltici canlılıkta anılardan söz ederek geçiriyordu. Bunlar New York'a taşınmak üzere Teksas'tan ayrıldığı gün, ya da üniversite mezuniyeti, ya da annesine kendisinin lise mezuniyetine katılamayacak kadar çekingen ve korkak olduğu için duyduğu öfke gibi şeylerdi.
Önce bu geriye dönüşler ve onlara eşlik eden aşırı ruh hali değişmeleri düzensiz ve gelişigüzel olaylar gibi görünüyordu, ama birkaç hafta sonra, Betty bunların tutarlı bir düzen izlediğini fark etti: kilo kaybederken, yaşamının o belli bir kilodayken cereyan etmiş olan önemli sarsıntılarını ya da çözümlenmemiş olaylarını yeniden yaşıyordu. Bu durumda yüz yirmi kilodan aşağıya doğru inişi, onu zaman içinde geriye doğru fırıldak gibi göndererek yaşamının duygusal bakımdan yüklü olaylarından tekrar geçiriyordu: Teksas'tan ayrılıp New York'a gidiş (95 kilo), üniversite mezuniyeti (seksen altı kilo), tıp öncesi programı bırakma kararı (ve babasını öldüren kanserin tedavisini bulma düşünden vazgeçmesi) (81 kilo), lise mezuniyetindeki yalnızlığı - öbür kızları ve babaları kıskanışı, mezuniyet balosu için bir kavalye bulamayışı - (77 kilo), ortaokul mezuniyeti ve o mezuniyette babasının yokluğunu çok hissedişi (72 kilo). Bilinçaltının ne harika bir kanıtı! Betty'nin bedeni, aklının çoktan unutmuş olduğu şeyleri anımsamıştı.
Babasına ilişkin anıları, bu geriye dönüşlerin içine işlemişti. Ne kadar yakından bakarsak, her şeyin bizi ona, onun ölümüne ve Betty'nin o sıradaki ağırlığı olan altmış sekiz kiloya götürdüğünü o kadar açık bir biçimde görüyorduk. Betty o kiloya yaklaştıkça giderek kederleniyor ve zihni babasına ilişkin anılar ve duygularla dolup taşıyordu.
Çok geçmeden seansların tümünü babasından söz ederek harcamaya başladık. Her şeyi eşeleyip aydınlığa çıkarmanın zamanı gelmişti. Betty'yi anılara daldırdım ve babasının hastalığı, ölümü, onu hastanede son yoklayışındaki görünüşü, cenazesinin ayrıntıları, kendisinin cenazede giydiği giysiler, papazın konuşması, cenazeye katılan insanlar hakkında anımsayabildiği her şeyi dile getirmesi için teşvik ettim. (Teşvik)
Betty ile daha önce babası hakkında konuşmuştuk ama konuşmalarımız hiçbir zaman bu denli yoğun ve derin olmamıştı.Betty, kaybını daha önce hiç hissetmediği gibi hissetti ve iki haftalık bir dönem boyunca hemen hemen sürekli ağladı. Bu dönemde haftada üç kez buluştuk ve ona gözyaşlarının kaynağını anlaması için yardımcı olmaya çalıştım. Kısmen kendi kaybı için, ama büyük ölçüde babasının yaşamını bir trajedi olarak gördüğü için ağlıyordu: babası hiçbir zaman istediği (ya da Betty'nin onun için istediği) öğrenimi yapamamıştı, emekli olmasından hemen önce ölmüş ve özlediği serbestlik yıllarının tadını hiç çıkaramamıştı.Yine de, Betty'nin de dikkatini çektiğim gibi, babasının yaşantısına ve faaliyetlerine ilişkin anlattıkları - geniş ailesi ve sosyal çevresi, arkadaşlarıyla günlük tartışma seansları, toprak sevgisi, deniz kuvvetlerinde geçen gençliği, öğle sonraları balık tutması - onun kendisini tanıyan ve seven insanlar arasında yaşadığı dopdolu bir yaşamın resmini çiziyordu.
Babasının yaşamını kendisininkiyle kıyaslaması için ısrar ettiğimde, Betty kederinin bir kısmının yanlış yerde olduğunu fark etti: trajik biçimde amacına ulaşmamış olan, babasınınki değil kendi yaşamıydı. Öyleyse yasının ne kadarı kendisinin tüm gerçekleşmemiş umutları içindi? Bu soru Betty için özellikle acı yüklüydü, çünkü sonunda bir jinekoloğa gitmiş ve bir endokrin düzensizliği nedeniyle hiçbir zaman çocuk sahibi olamayacağını öğrenmişti.
Bu haftalar boyunca terapinin açığa çıkardığı acılar nedeniyle kendimi çok gaddar hissediyordum. Her seans bir ateşten gömlekti ve çoğu kez Betty ofisimden fena halde sarsılmış olarak ayrılıyordu.Şiddetli panik nöbetleri yaşamaya ve pek çok rahatsız edici düş görmeye başladı; kendi deyimiyle gecede en az üç kez ölüyordu. İlk gençlik döneminde, babasının ölümünden az sonra başlayıp ara ara tekrarlanan iki tanesi dışında, düşlerini anımsayamıyordu.Düşlerden birinde tuğlalarla örülüp kapatılmakta olan küçük bir hücrede felce uğramış bir halde yatıyordu. Öbüründe, başucunda yanan ve ruhunu simgeleyen bir mumla bir hastane yatağında yatıyordu. Alev söndüğü zaman öleceğini biliyor ve onun giderek küçülmesini izlerken kendini çaresiz hissediyordu.
Babasının ölümü hakkında konuşmak belli ki kendi ölümüne ilişkin korkuları uyandırmıştı. Betty'den ölüm konusunda ilk deneyimleri ve kafasında gelişen ilk kavramlar hakkında konuşmasını istedim. Bir çiftlikte büyüdüğü için ölüme yabancı değildi. Annesinin tavukları öldürmesini izler, boğazlanan domuzların cıyaklamasını duyardı. Dokuz yaşındayken büyükbabasının ölümüyle fevkalade sarsılmıştı. Annesinin dediğine göre (Betty bana bunu hiç anımsamadığını söylüyordu) anne ve babası ona yalnızca yaşlı insanların öldüğü yolunda temin etmiş ama Betty bu kez de haftalarca yaşlanmak istemediğini yineleyerek ve annesiyle babasına defalarca kaç yaşında olduklarını sorarak başlarının etini yemişti. Ama kendi ölümünün kaçınılmazlığına ilişkin gerçeği kavrayışı ancak babasının ölümünden kısa bir süre sonra olmuştu.O anı tam tamına anımsıyordu.
--Cenazeden birkaç hafta sonraydı, hala okula gitmiyordum.Öğretmen kendimi ne zaman hazır hissedersem o zaman dönmemi söylemişti. Daha önce dönebilirdim, ama o kadar çabuk dönmek doğru olmazmış gibime geliyordu. İnsanlar benim yeterince üzgün olmadığımı sanırlar diye tasalanıyordum. Evin arkasındaki tarlalarda yürüyordum. Dışarısı soğuktu - soluğumu görebiliyordum; toprak topaklandığı, kabarık saban izleri donduğu için yürümekte güçlük çekiyordum. Yerin altında yatan babamı ve onun kim bilir ne kadar üşüdüğünü düşünürken birdenbire yukarıdan gelen bir sesin bana, 'Sıra sende!' dediğini duydum.-- Betty durup bana baktı.
--Deli olduğumu mu düşünüyorsunuz?--
--Hayır, daha önce söylemiştim, öyle bir yeteneğin yok senin.-- (Güvence Verme)
Gülümsedi. --Bu hikayeyi kimseye anlatmadım. Hatta onu unutmuştum, bu haftaya kadar yıllardır unutmuştum.--
--Bana bu konuda güvenmeye istekli olduğunu bilmek hoş bir duygu. Anlattıkların önemli görünüyor. 'Sıradaki' olmak konusunda bir şeyler daha söyler misin?-- (Genel Yedme)
--Sanki babam artık beni korumak için orada değilmiş gibiydi.O bir bakıma benimle mezarın arasında duruyordu. O orada olmayınca sırada ben vardım.-- Betty omuzlarını kısıp ürperdi. –Bunu düşündüğümde hala ürktüğüme inanabilir misiniz?--
--Ya annen? Bütün bunların içinde o neredeydi?-- (Genel Yedme)
--Size daha önce de söylediğim gibi, gerilerde, ta geri planda.Yemek pişirir ve beni beslerdi - bu konuda gerçekten iyiydi -ama güçsüzdü, onu koruyan bendim. Araba kullanamayan bir Teksaslı'nın varlığına inanabilir misiniz? Ben araba kullanmaya on iki yaşındayken, babam hastalandığında başladım, çünkü annem korkuyordu.--
--O halde sana siper olan hiç kimse yoktu.-- (Tahlil)
--İşte o zaman karabasanlar başladı. Şu mum hakkındaki düş, onu en az yirmi kez görmüş olmalıyım.--
--O düş bana daha önce kilo kaybetme korkun hakkında, baban gibi kanserden ölmemek için kilolu kalmak gerektiği hakkında söylediklerini düşündürüyor. Mumun alevi şişman kalırsa yaşıyorsun.-- (Tahlil)
--Belki, ama biraz zorlama bir ilinti gibi görünüyor.--
Terapistin hemen atılıp bir yorum yapmasının, böyle iyi bir yorum bile yapsa anlamsız oluşuna iyi bir örnek daha diye düşündüm.Diğer herkes gibi hastalar da en çok kendilerinin keşfettiği bir gerçekten yarar sağlarlar. Betty devam ediyordu:
--Ve o yıl bir ara otuzuma varmadan öleceğim duygusuna kapıldım. Biliyor musunuz, galiba buna hala inanıyorum.--
Bu konuşmalar onun ölümü yadsıma mekanizmasını baltalıyordu. Kendini tehlikede hissetmeye başlamıştı. Her zaman – araba sürerken, bisiklete binerken, karşıdan karşıya geçerken – başına bir şey geliverecekmiş gibi tetikteydi. Ölümün kaprisli, uçarı niteliği kafasını meşgul ediyordu. --Her an gelebilir,-- diyordu, --onu en az beklediğim sırada.-- Babası yıllarca para biriktirmiş ve Avrupa'ya ailece yapacakları bir gezi planlamıştı ama hareket tarihinden kısa bir süre önce beyninde bir tümör çıkmıştı. O, ben, herhangi biri, herhangi bir anda devrilip gidebilirdik. Bir insan bu düşünceyle nasıl başa çıkardı, ben nasıl başa çıkıyordum?
Artık kendimi Betty'nin yanında tamamen –var olmaya—hasretmiş olarak, onun hiçbir sorusundan kaçınmamaya çalışıyordum.Ona ölümle uzlaşmada kendi çektiğim güçlükleri anlattım; ölüm gerçeği değiştirilemese de insanın ona karşı tavrının büyük ölçüde etkilenebileceğini söyledim. Gerek kişisel, gerekse mesleki deneyimlerim sonucunda, ölüm korkusunun daima yaşamlarını dolu dolu yaşamamış olduklarını hissedenlerde en fazla olduğu inancına varmış bulunuyordum. İşte iyi işleyen bir formül: yaşanmamış yaşam ya da gerçekleştirilmemiş potansiyel ne kadar fazlaysa kişinin ölüm kaygısı da o kadar büyük olur. (Kendini Açma)
Bana öyle geliyordu ki, Betty yaşamın içine girip dolu dolu yaşamaya başladığında ölüm dehşeti de - tümü değil, bir kısmı - kaybolacaktı. (Hepimizde ölüme ilişkin bir miktar kaygı kalır. Kendini tanımanın bedelidir bu.)
Bazen de Betty benim onu böyle marazi konular üzerinde düşünmeye zorlayışımdan kaynaklanan öfkesini dile getiriyordu.--Ne diye ölüm hakkında düşünelim? O konuda hiçbir şey yapamayız ki!-- Onun, ölüm gerçeği bizi mahvetse de ölüm fikrinin bizi kurtarabileceğini anlamasına yardımcı olmaya çalışıyordum. Bir başka deyişle, ölümün bilincinde oluşumuz yaşama farklı bir bakış açısı getirebilir ve bizi önceliklerimizi yeniden düzenlemeye teşvik edebilirdi. Carlos bu dersi öğrenmişti - ölüm döşeğinde hayatının kurtarılmış olmasından söz ederken demek istediği buydu.
Bana öyle geliyordu ki Betty'nin ölümün bilincine varmaktan, öğrenebileceği önemli bir ders, yaşamın şimdi yaşanması gerektiğiydi; süresiz olarak ertelenemezdi o. Betty'nin yaşamaktan kaçınma yollarını önüne sermek güç değildi: başkalarına bağlanma konusundaki isteksizliği (çünkü ayrılıktan korkuyordu); yaşamın çok büyük bir bölümünden dışlanmasına yol açan aşırı yemesi ve şişmanlığı; çabucak geçmişe ya da geleceğe kayarak yaşanan andan kaçınması. Bu örüntüleri değiştirmesinin kendi gücü dahilinde olduğunu savunmak da zor değildi - hatta değiştirmeye başlamıştı bile: o gün benimle nasıl bir ilişki içinde olduğunu düşünün!
Betty'yi yasının içine dalmaya teşvik ettim; bu duygunun her yönünü araştırıp dile getirmesini istiyordum. Tekrar tekrar aynı soruyu sordum:
--Kimin için, ne için yas tutuyorsun?--
--Sanırım aşk için yas tutuyorum,-- diye yanıtladı Betty. –Babam beni kollarında tutmuş olan tek erkekti. Bana beni sevdiğini söyleyen tek erkek, tek kişiydi. Bunun tekrar yoluma çıkacağından emin değilim.--
Bir zamanlar girmeye asla cesaret edemeyeceğim bir bölgeye girmekte olduğumuzu biliyordum. Bir yıldan az bir süre önce Betty'ye bakmanın bile benim için kolay olmadığını anımsamak güçtü. Bugün ona kesinlikle sevecen duygular beslediğimi hissediyordum.Bir yanıt bulabilmek için zorlandım, yine de vermek istediğimden azdı bu.
--Betty, sevilmek tümüyle şans ya da kader değil. Onu etkileyebilirsin - sandığından da fazla. Şimdi sevgiye birkaç ay önce olduğundan çok daha açıksın. Farkı görebiliyorum, hissedebiliyorum.Şimdi daha iyi görünüyorsun, daha iyi ilişki kurabiliyorsun, çok daha yaklaşılabilir ve ulaşılabilir durumdasın.-- (Güvence Verme,Cesaretlendirme)
Betty artık bana karşı olumlu duygularını daha çok açığa vuruyor, kendisinin bir doktor ya da psikolog olmasını ve ikimizin bir araştırma projesi üzerinde yan yana çalışmasını konu alan uzun hayallerini benimle paylaşıyordu. Benim kendisinin babası olmuş olabilmemi dilemesi, yasının ona her zaman çok azap çektirmiş olan son bir cephesine götürdü bizi. Babasına olan sevgisinin yanı sıra olumsuz duyguları da vardı: ondan utanıyordu; görünüşünden (aşırı şişmandı), hırs ve eğitim eksikliğinden, sosyal inceliklerden habersiz oluşundan utanıyordu. Bunları söylerken Betty çözülüp hıçkırıklara boğuldu. Bu konuda konuşmak öyle güç ki, diyordu. Çünkü kendi babasından utanıyor olmaktan çok utanıyordu.
Bir yanıt ararken ilk analistim Olive Smith'in otuz yılı aşkın bir süre önce bana söylediği bir şeyi anımsadım. (Sanırım bunu iyi anımsayışımın nedeni, onunla geçirdiğim altı yüz saat içinde bana söylediği tek uzaktan uzağa kişisel - ve en yararlı - şey oluşuydu.)Annem hakkında birtakım korkunç duyguları dile getirmiş olmak beni fena halde sarsmıştı ve Olive Smith kanepenin üzerine doğru eğilip tatlılıkla, --Bizim yaradılışımız böyle galiba,-- demişti. (Paylaştırma)
Sevgiyle bağrıma bastığım bu sözleri şimdi, otuz yıl sonra, bir armağan gibi Betty'ye aktardım. Yıllar onların onarım gücünü hiç aşındırmamıştı: Betty derin bir soluk verdi, sakinleşerek koltuğunun arkasına yaslandı. İyi eğitim görmüş yetişkinlerin eğitim görmemiş işçi ana babalarıyla ilişki kurmalarının ne kadar güç olduğunu şahsen bildiğimi de ekledim. (Kendini Açma)
Betty Kaliforniya'daki bir buçuk yıllık görev süresinin sonuna yaklaşıyordu. Terapiyi bırakmak istemiyordu ve şirketinden Kaliforniya'da kalma süresinin uzatılmasını istedi. Bu olmayınca Kaliforniya'da başka bir iş aramayı düşündü ama sonunda New York'a dönmeye karar verdi.
Terapiyi kesecek zaman mıydı bu - önemli konular üzerindeki çalışmaların tam orta yerinde ve Betty hala yetmiş kilo barikatının ötesinde konaklamış durumdayken! Önce zamanlamanın bundan daha kötü olamayacağını düşündüm. Ama daha düşünceli bir anımda, Betty'nin sınırlı zaman çerçevemize karşın değil, bu nedenle terapiye böyle derinlemesine dalmış olabileceğini fark ettim. Psikoterapide Carl Rogers'e ve ondan önce Otto Rank'a kadar uzanan ve önceden belirlenmiş bir bitiş tarihinin, çoğu kez terapinin etkinliğini artırdığını kabul eden uzun ömürlü bir gelenek vardır. Betty terapi süresinin sınırlı olduğunu bilmeseydi, örneğin kilo vermeye başlamak için ihtiyaç duyduğu iç kararlılığa ulaşması çok daha fazla zaman alabilirdi.
Üstelik, daha da ileriye gidip gidemeyeceğimiz hiçbir surette açık değildi. Terapinin son aylarında Betty ortaya yeni sorunlar çıkarmaktansa zaten açmış olduğumuz sorunları çözmeye daha çok ilgi duyuyor gibi görünüyordu. Terapiyi New York'ta sürdürmesini salık verip uygun bir terapistin adını önerdiğim zaman kaçamaklı davrandı ve devam edip etmeyeceğinden emin olmadığını, belki de yaptığı kadarının yeterli olduğunu söyledi. (Teşvik)
Betty'nin daha ileri gitmeyebileceğine ilişkin başka belirtiler de vardı. Aşırı yememekle birlikte artık rejim yapmıyordu. Dikkatimizi yetmiş iki kiloluk yeni ağırlığını korumak üzerinde yoğunlaştırdık ve bu amaçla Betty gardrobunu tamamen yeniledi.
Bir düş, terapideki bu kritik noktayı aydınlatıyordu: Boyacılar evimin dış pervazlarını boyayacaklardı. Ama çok geçmeden evin her tarafına yayıldılar. Her pencerede boya tabancalı bir adam vardı. Çabucak giyinip onları durdurmaya çalıştım.Evin dışını tamamen boyuyorlardı. Evin her yerinden, döşeme tahtalarının arasından ince dumanlar çıkıyordu. Yüzüne çorap geçirmiş olan bir boyacının evin içine boya püskürttüğünü gördüm.Ona yalnızca dış pervazların boyanmasını istediğimi söyledim.İçerisini ve dışarısını, her şeyi boyamak için emir aldığını söyledi. --Bu duman ne?-- diye sordum. Bakteriler olduğunu söyledi ve mutfağa girip öldürücü bakteriler ürettiklerini ekledi.Korkmuştum ve tekrar tekrar, --Ben yalnızca dış pervazları boyatmak istemiştim,-- deyip duruyordum.
Terapinin başlangıcında Betty gerçekten de yalnızca dış pervazları boyatmak istemişti ama sonra evinin derinliklerindeki yeniden yapılanma çalışmalarına doğru amansızca çekilmişti. Üstelik boyacı-terapist evinin içine ölüm - babasının ölümünü, kendi ölümünü - püskürtmüştü. Betty şimdi yeterince uzağa gitmiş olduğunu söylüyordu; durma zamanı gelmişti.
Son seansımız yaklaştıkça giderek artan bir rahatlama ve coşku hissediyordum - sanki sezdirmeden bir şeyden kurtuluyormuşum gibi. Psikoterapinin aksiyomlarından biri de, insanın bir diğerine beslediği önemli duyguların daima şu ya da bu kanaldan - sözlü değilse yazılı olarak - aktarıldığıdır. Anımsayabildiğim kadar uzun bir süredir öğrencilerime, bir ilişkideki önemli bir şeyin hasta ya da terapist tarafından sözü edilmiyorsa, o zaman başka hiçbir önemli şeyin de konuşulmayacağını öğretmişimdir.
Oysa bu terapiye Betty hakkında yoğun olumsuz duygularla başlamıştım - onunla hiç konuşmadığım ve onun hiç farkına varmadığı duygularla. Yine de kuşkusuz önemli konular konuşmuştuk. Kuşkusuz, terapide ilerleme kaydetmiştik. --İlmihali—çürütmüş müydüm? Psikoterapide --mutlak-- hiçbir şey yok muydu?
Son üç saatimizi Betty'nin yaklaşan ayrılığımıza ilişkin sıkıntıları üzerinde çalışmaya hasrettik. Terapinin en başında korktuğu şey başına gelmişti: kendini bırakıp bana derin duygularla bağlanmıştı ve işte şimdi beni kaybedecekti. Bana güvenmiş olmasının anlamı neydi? En başta söylediği gibiydi her şey: --Ne bağlanma, ne ayrılık.--
Bu eski duyguların yeniden ortaya çıkması beni yıldırmıyordu.Birincisi, terapinin sonu yaklaştıkça hastalarda geçici bir gerileme görülmesi kaçınılmazdır. (Demek mutlak olan bir şey var!) İkincisi, terapide sorunlar hiçbir zaman bir defada tümüyle çözülmez.Tersine, terapist ve hasta kaçınılmaz bir biçimde, öğrenilenleri düzeltmek ve pekiştirmek için tekrar tekrar geri dönerler - hatta tam da bu nedenle psikoterapi çoğu kez --sikloterapi-- diye adlandırılır.
Betty'nin umutsuzluğuna ve benden ayrıldığı anda tüm çalışmamızın sıfıra ineceği inancına odaklanıp ona gelişmesinin bende ya da herhangi bir dış nesnede yer almayıp kendisinin bir parçası, kendisiyle birlikte götüreceği bir parçası olduğunu anımsatmaya çalışıyordum. Örneğin, eğer bana güvenebilmiş ve daha önce hiç kimseye açılamadığı kadar açılabilmişse, o zaman bu deneyimi ve onu tekrarlama yeteneğini içinde taşıyordu. Bu noktayı kuşkuya yer bırakmadan anlatabilmek için son seansımızda kendimden örnek vermeyi denedim.
--Durum benim için de aynı, Betty. Buluşmalarımızı özleyeceğim.Ama ben de seni tanımamın sonucunda değiştim ...-- (Kendini Açma)
Betty, gözleri yerde, ağlıyordu ama sözlerimi duyunca hıçkırmayı kesti ve umutla bana doğru baktı.
--Ve bir daha karşılaşmayacak da olsak, o değişimi hep koruyacağım.--
--Ne değişimi bu?-- (Genel Yedme)
--Şey, sana sözünü ettiğim gibi ...ee ...şişmanlık sorununa ilişkin fazla bir mesleki deneyimim olmamıştı ...-- Betty'nin gözlerini düş kırıklığıyla indirdiğini fark ettim ve kişisellikten bu denli uzak bir tavır takındığım için kendimi sessizce azarladım.
--Yani, demek istediğim şu ki, daha önce kilolu hastalarla çalışmamıştım ve onların sorunlarını takdir etmede yeni bir ...--Betty'nin ifadesinden gitgide daha derin bir düş kırıklığına gömüldüğünü görebiliyordum. --Demek istediğim şu ki, şişmanlığa karşı tavrım çok değişti. Başladığımızda ben şahsen şişman insanların yanında kendimi rahat hissetmiyordum ...--
Betty olağanüstü aksi bir tavırla sözümü kesti. --Ho! ho! ho! 'Rahat hissetmiyordum' - bu pek hafif kalmıyor mu? İlk altı ay boyunca bana hemen hemen hiç bakmadığınızı biliyor musunuz?Ve tam bir buçuk yıl boyunca bana hiç - bir kez bile - dokunmadığınızı?El sıkışmak için bile!--
Yüreğim burkuldu. Tanrım, haklıydı! Ona gerçekten hiç dokunmamıştım.Farkına varmamıştım bunun. Ve sanırım ona pek sık bakmıyordum da. Dikkat edeceğini ummamıştım!
--Biliyorsun,-- diye kekeledim, --psikiyatrlar genellikle dokunmazlar hastalarına ...--
--Siz daha fazla yalan kıvırmadan ve burnunuz Pinokyo gibi uzayıp gitmeden sözünüzü keseyim bari.-- Betty benim kıvranışımla eğleniyor gibiydi. --Size bir ipucu vereyim. Hatırlarsanız ben Carlos'la aynı gruptayım ve biz gruptan sonra sık sık çene çalıp sizden söz ederiz.--
Eyvah, işte şimdi köşeye sıkışmıştım. Bunu beklemiyordum doğrusu. Carlos, şifa bulmaz kanseriyle, öylesine yalnızdı ve kendini öylesine dışlanmış hissediyordu ki özellikle iş edinip ona dokunarak destek olmaya karar vermiştim. Her seanstan önce ve sonra elini sıkıyor ve ofisimden ayrılırken genellikle elimi omzuna koyuyordum. Bir defasında, kanserin beynine atladığını öğrendiğinde ağlarken onu kollarımda tutmuştum.
Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Betty'ye Carlos'un özel bir vaka olduğunu, buna ihtiyaç duyduğunu söyleyemezdim. Tanrı biliyor ya onun da ihtiyacı vardı buna. Kızardığımı hissettim. İtiraf etmekten başka seçeneğim olmadığını görüyordum.
--Ne diyeyim, kör noktalarımdan birine parmak basıyorsun!Şu bir gerçek - ya da daha doğrusu, gerçekti - ki, ilk buluşmaya başladığımızda bedenini itici buluyordum.--
--Biliyorum. Biliyorum. Pek incelikle gizleyemiyordunuz.--
--Söyle bana, Betty, madem ki bunu biliyordun - sana bakmadığımı ya da seninle rahat olmadığımı görüyordun - neden burada kaldın? Neden bana gelmekten vazgeçip başka birini bulmadın? Etrafta bir sürü psikiyatr var.-- (Güç bir durumdan kurtulmak için soru sormak gibisi yoktur! )
--Şöyle, en az iki neden düşünebiliyorum. Birincisi, unutmayın ki buna alışkınım. Daha fazla bir şey bekliyor değilim. Bana herkes öyle davranır. İnsanlar görünüşümden nefret eder. Hiç kimse bana dokunmaz. Kuaförüm başıma masaj yaptığında, hatırlarsınız, bunun için şaşırmıştım. Ve siz yüzüme bakmamakla birlikte, en azından söyleyeceğim şeylerle ilgileniyordunuz - hayır hayır, bu doğru değil - o kadar neşeli olmaktan vazgeçersem söyleyebileceğim ya da belki söyleyeceğim şeylerle ilgileniyordunuz. Aslında yararlı oluyordu bu. Hem uyumuyordunuz da. Bu bakımdan Dr. Farber'a kıyasla daha iyiydiniz.--
--İki neden olduğunu söylemiştin.-- (Genel Yedme)
--İkinci neden sizin neler hissettiğinizi anlayabilmemdi. Siz ve ben çok benzeşiyoruz. Beni Overeaters Anonymous'a gitmem için dürtüp durduğunuzu hatırlıyor musunuz? Başka şişmanlarla tanışmak - arkadaşlar edinmek, flörtler bulmak için?--
--Evet, hatırlıyorum. Gruplardan nefret ettiğini söylemiştin.--
--Ha, bu doğru. Gruplardan nefret ederim. Ama gerçeğin tümü bu değildi. Gerçek neden şu ki, şişman insanlara tahammül edemem ben. Midemi bulandırırlar. Onlarla birlikte görülmek istemem.Bu durumda aynı şeyleri hissettiğiniz için size nasıl yüklenebilirim?--
Saat artık bitirmek zorunda olduğumuzu söylediğinde ikimiz de koltuklarımızın ucundaydık. Alışverişimiz beni soluksuz bırakmıştı ve ona son vermekten nefret ediyordum. Betty'yi görmekten vazgeçmek istemiyordum. Onunla konuşmayı, onu tanımayı sürdürmek istiyordum.
Ayrılmak üzere ayağa kalktık ve ona elimi, iki elimi birden uzattım.
--Ah hayır! Hayır, kucaklaşmadan olmaz! Kendinizi bağışlatmanın tek yolu bu.--
Kucaklaştığımız zaman onu kollarımla tamamen sarabildiğimi fark ederek şaşırdım.
ŞİŞMAN BİR KADIN
SORUN DEĞERLENDİRMESİ 5W SORUSU
1) What is the problem ? : Problem ne ?
Betty küçüklüğünden beri kilo problemi yaşamaktadır.Küçük yaşlardan beri kilosu ortalamanın hep üzerinde olmuştur.Kimi zaman fazla kilolarından kurtulmak istemiş fakat yaptığı diyetleri hiçbir zaman tamamlayamamıştır.
Kilo problemine bağlı olarak yakın çevresi Betty ile iletişim kurmak istememekte, Betty yalnızlığa gitmektedir.Arkadaşı yoktur.Erkekler ondan kaçmaktadır.Bu yaşına kadar hiç erkek arkadaşı olmamıştır.Lise yıllarında arkadaşları onları dinlediği için Betty ile arkadaşlık kurmaktaydılar.
Betty’nin ayrıca doktorlara karşı özgül fobisi vardır.Hiçbir doktora gitmekten hoşlanmamaktadır.Sağlığı için bile gitmek istememektedir.
Betty herhangi bir kişiyle yakın olamamakta, birisine bağlanamamaktadır.Bu da sonunda o kişiden ayrılma korkusunun bir sonucudur.Ayrılmaktan korktuğu için kimseye bağlanamamaktadır.
Ayrıca Betty ölüm kokusu yaşamaktadır.
2) where is the problem ? : Problem nerede oluşuyor ?

Problem sağlığı için doktora gitmek istediğinde, iş yerinde ve sosyal hayatında, her daim olarak Betty’yi etkilemektedir.Betty yalnız olmadığı zamanlarda ortaya çıkmaktadır.Betty bunun kendisinden değil toplumdan kaynaklanan bir sorun olduğunu düşünmektedir.
3) When does the problem occour ? : Problem ne zaman meydan geldi ?
Problem Betty küçük yaşlardan beri devam etmektedir.Babasının o küçükken ölmesi etkilemiştir.Babası öldüğü zaman 68 kilo idi.Betty hiçbir zaman 68 kilodan aşağı inememiştir.
4)With whom the problem is the beter or worse ? Problem, kiminle beraberken artıyor ya da azalıyor ?
Problem iş yerinde ya da sosyal hayatında (sosyal hayatı sadece iş yeriyle sınırlı) insanlarla beraber iken olmaktadır.Yalnızken Betty kendisini rahat hissetme, insanlarla beraber olduğunda yoğun anksiyete yaşamaktadır.
5) Why does the problem occor ? : Problem niçin oluşuyor ?
Problem Betty’nin aşırı kilolu olmasından ve insanların kilolu olduğu için ondan uzaklaşması, iletişim kurmamaları nedeniyle oluşmaktadır.Kilolu olduğu için erkek arkadaşı ya da iş arkadaşı yoktur.
Detaylı bilgi tolamak için sorulması gerekenler :
1) Sıklık : Sosyal bir ortamda bulunduğu her zaman problem ortaya çıkmaktadır.

2) Şiddet ve yoğunluk : Betty sosyal ortamlarda bulunduğu zamanlarda,kalabalık ortamlarda, yalnız olmadığı zamanlarda problem ortaya çıkmaktadır.

3) Sayısı : Evi dışında ve yalnız olmadığı zamanlarda Betty korku yaşamakta ve kaygı duymaktadır.

4) Süresi : Kendisi yalnız olmadığı zaman boyunca bu problemi yaşamaktadır.


O halde

Fiziki Çevre : Betty işe giden fakat iş arkadaşları mecbur kalmadıkları sürece iletişim kurmak istemedikleri, genelde yalnız kalan birisidir.
Sosyal Çevre : Betty’nin sosyal bir çevresi yoktur.Kilolu olması nedeniyle kimseyle iletişim kuramamakta, insanlar ondan kaçmaktadır.Terapi gruplarına başlayana kadar ve özel olarak gruptan Carlos ile tanışması dışında bir sosyal hayatı yoktur.
Duygularımız ve duyumlarımız : Babasının ölümü Betty’yi derinden etkilemiştir.Babasının ölümü kanser nedeniyledir.Ve Betty bu nedenle tıp öğrenimini bırakmıştır.
Düşüncelerimiz :Aşırı kilolu olduğu için insanların ondan kaçtıklarını düşünmektedir.

Diğer Yararlı Sorunlar

1) Sorunun başlangıcı ve idamesi : Problem küçük yaşlarda başlamakla birlikte babasının ölümü üzerine derinleşmiştir.

2) Sorunun gidişatını etkileyen faktörler : Babasının ölümü, şehir değiştirmesi,terapistini değiştirmesi sorunun gidişini etkileyen sebeplerdir.

3) Yaşam alanları üzerindeki etkisi : Betty yalnız kalmıştır.Arkadaşı yoktur.

4) Niye Bugün geldi : Terapiye zaten geldiği şehirde devam etmekteydi fakat terapistinden memnun değildi.

5) Ne istiyor : Betty aslında dinlenilmek ve insanlarla iletişim kurmak, insanların ondan kaçmamalarını istiyor.

Diğer Bilgiler
Geçmiş tedavi : Betty kendisinin memnun olmadığı bir terapi almaktaydı.
Şimdiki sosyal durum: Bekardır ve insanlar onunla iletişim kurmaktan kaçınmaktadırlar.Sosyal bir çevresi yok denebilir.

Aile öyküsü: Babasını küçük yaşta kaybetmiştir.Annesi araba kullanamamaktadır.Bir çiftlik evinde büyümüştür.
Bireysel öykü : Betty orta yaşlıdır. Yalnızlık içindedir ve ölümden kokmaktadır.Bir işi vardır.

Bu seansta kullanılan teknik bana göre; varoluşçu akımdır.
Yalom’a göre:
“Varoluşçu psikoterapi bireyin varolmasından kaynaklanan endişelere odaklanan dinamik bir terapi yaklaşımıdır....
Varoluşçuluk öğretisine göre, evrende kendi varlığını kendisi yaratan tek varlık insandır. İnsandan başka tüm varlıklar, varoluşlarından önce yapılmışlar, biçimlenmişler, nitelik kazanmışlardır. insan kendini nasıl yapar, varlar ve değerlendirirse insan odur. Yaşama anlam veren insanın kendisidir. İnsan kendini varladığı için özgür ve sorumlu olmak zorundadır. Bu sorumluluk nedeniyle bunalım, sıkıntı, kaygı duyar. Varolma so-rumluluğundan doğan bu kaygı ve sıkıntı, insanın temel davranış ve eylem gücünü oluşturur.
Bu tedavi programında kişi hekimi ile eşit şartlar altında kendini anlamaya çalışır, patoloji olarak görülen bozuklukları anlamaya hayatını anlamlı kılmaya ve aktif bir üretkenliğe dönmeye çalışır.
Varoluşçu psikoterapistler arasından Victor Frankl'ın görüşlerine ve eklektik tarzına bakmakta yarar vardır. Ona göre;" Ego'yu tedavi etmek amacı ile O, eklektisizme yönelerek psikoterapi, davranış tedavisi, ilaç tedavisi, ve gevşeme egzersizlerini bir arada kullanmaya kadar işi ileri götürmüştür. Buna kendi yarattığı Logo terapi adlı yöntemi de eklemiştir. Bu yöntemin temel hedefi hastada az yada çok miktarda kaybolmuş olan egonun temel gücünü, yani iradeyi geliştirmektir. Frankl'a göre yaşamında artık anlam göremeyen bir kişi hastalanır, çünkü insan anlam yokluğunda varolamaz. Logo terapide anlama ve özneye saygı şu yönlerde ortaya çıkar. Varoluştaki kişisel amaç ve değerlerin keşfedilmesine engel oluşturan şeylerin analizi zorunlu olarak anlama çabasını ve öznelliğe saygıyı gerektirir. Ama logo terapi aynı zamanda iradeyi ve sorumluluk duygusunu uyandırmaya ve desteklemeye yönelik teknikleri de içerir" (Güleç,s:111,1993)
Her hasta farklıdır. Semptomların ifadesinde kullanılan dil her hasta için farklıdır. Hastaların ifadeleri ancak kendi içsel ve dışsal dinamikleri ile birleştirildiğinde anlam kazanır. Hastanın ruhunu anlamadan yapılan yaklaşım tarzları her zaman hatalıdır ve kişiyi yanlış sonuçlara götürür. Hastaya gerçekten yardımcı olmak istiyorsak tüm şahsi düşüncelerimizi bir tarafa bırakarak hasta gibi hissetme , onunla beraber düşünmek zorundayız. Hasta ile olan ilişkilerimizde , hastanın geçmişine kilitlenme değil , geçmişten günümüze intikal eden şu andaki sorunlara yoğunlaşmak gerekir. Geçmiş şu anda hastayı etkiliyorsa önemlidir. Her hekim az veya çok varoluşçu bir yaklaşım tarzını benimsemek zorundadır. Hastaların kendi dünyalarında bağımsız ve özgür bir fert olduğunu kavrayamayan , insan olarak onlara gerçekten değer veremeyen hiç bir yaklaşım tarzının fazla yararlı olamaz.
“Varoluş, özden önce gelir” ve her bir kimseye bir öz kazandırmayı sağlayacak özgürlükle özdeştir: “insan ne ise o değildir, ne olmuşsa o’dur.” İnsan kendini kendi yapar, daha önce kazandığı bazı belirlenimlerin el verdiği ölçüde kendine biçim verir,kendini oluşturur. Varoluşçuluğun Fransa’daki öteki temsilcileri de şunlardır:
A.Camus, Simone De Beauvoir, Merleau-Ponty ve hristiyan varoluşçu Gabriel Marcel.


Varoluşçuluğun ilkeleri:
1-Varoluş Özden Önce Gelir: “felsefe terimleri ile anlatmak istersek, diyebiliriz ki, her nesnenin bir varoluşu ve bir de özü vardır. Öz, bir nesnenin özelliklerinin değişmez bir bütünüdür; varoluşu ise evrenin içinde gerçek olarak bulunuşudur. Bir çok kimse, özün önce, varoluşun sonra geldiğine inanır; bu fikir, dinsel düşünceden ileri gelir; gerçekten, ev yaptırmak isteyen bir kimsenin, ne biçim bir ev yaptıracağını bilmesi gerekir. Burada öz varoluştan önce gelir. Bunun gibi, insanın tanrının yarattığını sanan kimseler de böyle düşünerek, tanrının bu işi, haklarında daha önceden sahip olduğu fikirlere bakarak yapacağı sonucuna varırlar. Tanrıya inanmayanlar ise aynı etkiden kurtulamayarak, bir nesnenin ancak kendi fikirleri ile uygun düşmesi durumunda varolabileceğini ileri sürerler. Bütün 18. Yy, “insan doğası” denen, herkeste ortaklaşa bulunan bir özün varlığına inanmıştır. Varoluşçuluğa göre ise insan da -ve sadece insan da- varoluş özden önce gelir.
“Bu kısaca şu anlama geliyor; önce insan vardır, şu ya da bu olması daha sonra gelir.” (J.P.Sartre, Action, 27 Aralık 1944).
Elbetteki biz, bizi insan türüne bağlayan, evrensel ya da türsel özümüzü yaratamayız; ancak, bize özgü olan, başka hiç kimse de bulunmayan bireysel özümüzü seçebiliriz. Bizim doğuştan ve özgül özümüz -“hayvan”-ve-“insan”- biz olmadan belirlenmiştir: biz insanız, işte o kadar. Bizim bireysel ya da somut özümüz sadece belli bir belirsizlik gösterir: Bizler insanız, ama hangi insan olacağız? İşte ancak bu sınırlar içinde özgüle açık bir kapı kalır.
Bununla birlikte seçme olanağının yeri gene de önemlidir. Bunu anlamak için, başlangıçla eş değer olan bireylerin seçmiş oldukları mesleklerin çeşitliliğine bakmak yeter. Bundan başka, içinde olduğumuz sınıfı, boyumuzu, zekamızı biz seçemezsek de hiç olmazsa, bu ham veriler karşısında takınacağımız tavır bize bağlıdır. Bir işçi, “bütün varlığı ile sınıfı tarafından koşullanmıştır...” ama, “arkadaşlarının durumuna ve kendi durumuna bir anlam vermek; devrimci, ya da sinik olmayı seçmesine göre, işçi sınıfına zafer ve kazanç sağlayan ya da aşağılık duygusu içine düşüren bir geleceği, özgür olarak tanımak gene onun elindedir.” Seçmediğim halde sakat olabilirim, ancak “sakatlığa bakış biçimimi seçmeden sakat olamam.” (onu çekilmez, küçük düşürücü, gizlenmesi gerekli sayılabilir, herkese açıkça gösterebilir, kıvanç konusu, başarısızlıklarımın nedeni, v.b olarak görebilirim.)
2-Sınırsız Özgürlük:
Her gün yaşantımız içinde yapmakta olduğumuz seçmeler ya da icatlar, en küçüğünden tutun da en büyüğüne kadar, saptadığımız ereklere, seçmesini kendimiz yapmış olduğumuz bir değerler hiyerarşisine bağlıdır. Bu ereklerin çeşitliliği yüzünden, beklenmedik toplu bir para, kimi tarafından gardrobunun eksiklerini tamamlamakla; kimi tarafından başına gelebilecek bir kazaya karşı yedek akçe olarak saklanmakla, kimi taraftan da eğlence yerlerinden de harcanarak kullanılır. “seçme, düşünüp taşınmaya bağlı değildir: düşünüp taşınmaya koyulduğumuz zaman, olan olmuş, iş işten geçmiştir.”
Ancak, ereklerimizi özgür olarak seçmiş bulunuyorsak da, hiçbir şey kaybolmuş sayılmaz: çünkü ereklerimiz seçmelerimizin tümüne de kumanda eder, bu yüzden, ereklerimizin özgür seçimi, özel kararlarımızın tümünün özgürlüğünü arkasında sürükler.
Varoluşa ilk vardığımız da ereklerimizi kesin olarak saptamadığımız ölçüde özgürlüğü de kurtarmış oluruz. Varolmayı sürdürdüğümüz ölçü de, ereklerimizi de ereklerimizi de seçmeyi sürdürürüz;çünkü özgürlük, bizim varoluşumuzun özüdür. Herhangi bir özel seçme dolayısıyla, daha önce yapmış olduğumuz seçmelerden biri karşımıza çıkabilir, bunun sonucu olarak, ona uygun bir biçimde alınmış her karar, onun bir yenilenmesi olarak karşılanabilir; nitekim, bütün istemli davranışlarımızı özgür olarak görmek hakkımız vardır; çünkü, onlara karar verirken kendilerini açıklayan erekleri de karara bağlarız.

3-Sorumluluk:
Sartre’a göre insanın sorumluluğu, sağ duyuya kalırsa, özgür olarak seçebildiklerinin çok daha ötesine geçer, hiçbir şey ona yabancı değildir: ne kişisel iç etkenliğimiz ne de dışımızdaki olaylar: ben herşeyden sorumluyum; “savaşı ben ilan etmişim gibi, savaştan sorumluyum.”
Sartre ne dersin desin Polonya’nın istilasından, Fransa’nın işgalinden, Stalingrad’ın yıkılmasından kendisini sorumlu tutamayacağı ortadadır. Ama kendisine bağlı olmayan bu olaylar karşısında, pekiala kendisine özgü bir tutum içine girmiştir; savaş içinde olan bir dünya da, özgür edimler ortaya atarak, bu dünya da olup biten her şeyin sorumluluğunu üstlenmiştir.
Ya da daha çok; “doğmayı ben istemedim denir hep; ama doğumum karşısında takınmış olduğum tavırla,” –utanç ya da kıvanç; iyimserlik ya da kötümserlik...-
4-İç Sıkıntısı:
Sartre, bağımsız kişiliğinde fikrin duyguyu bastırdığı bir aydındır, bu nedenle, sıkıntı ve umutsuzluğa, bunların bir Kierkegaard’ın yaşantısında ve düşüncelerinde,ya da bir G. Marcel’in yazılarında tuttuğu yeri vermez: İnsan tanrısal tüzüye inanırsa, işlemiş olduğu günahlarının düşüncesi, hiçlikten gelmek ve oraya dönmek düşüncesinden daha çok bir iç üzgünlüğü verir insana. Ona göre ise, iç sıkıntısı, seçmelerimizin kapsamından doğar.
“Herkes için geçerli bir kuralın varlığını benimseyen düşünürler, bu kuralı bir davranış kuralı olarak bellemekle sıkıntıya düşmekten kurtulurlar.”diye düşünür: bir pişmanlık ve dindarlık yaşantısını seçen bir Hıristiyan, Descartes örneği üzerine aklını yönetme tasarısı kuran bir akılcı, insanı duyarlığa indirgeyerek tadımı (hazzı) seçen Epikurosçu, kararlarını doğru ve iyi bellediklerine göre verir ve belli bir güvenlik içinde yaşarlar.

Anamnez Örneği

1.HASTANIN GENEL SUNULUŞU:
Adı Soyadı: Betty Yaşı:27 İşi: Özel bir şirkette hakla ilişkiler uzmanı
Medeni Hali: Bekar Doğum Yeri: Teksas Muayeneye geliş biçimi: Kendi rızasıyla
2.HASTANIN SORUNU: Betty küçüklüğünden beri kilo problemi yaşamaktadır.Küçük yaşlardan beri kilosu ortalamanın hep üzerinde olmuştur.Kimi zaman fazla kilolarından kurtulmak istemiş fakat yaptığı diyetleri hiçbir zaman tamamlayamamıştır.
Kilo problemine bağlı olarak yakın çevresi Betty ile iletişim kurmak istememekte, Betty yalnızlığa gitmektedir.Arkadaşı yoktur.Erkekler ondan kaçmaktadır.Bu yaşına kadar hiç erkek arkadaşı olmamıştır.Lise yıllarında arkadaşları onları dinlediği için Betty ile arkadaşlık kurmaktaydılar.
Betty’nin ayrıca doktorlara karşı özgül fobisi vardır.Hiçbir doktora gitmekten hoşlanmamaktadır.Sağlığı için bile gitmek istememektedir.
Betty herhangi bir kişiyle yakın olamamakta, birisine bağlanamamaktadır. Bu da sonunda o kişiden ayrılma korkusunun bir sonucudur.Ayrılmaktan korktuğu için kimseye bağlanamamaktadır.
Ayrıca Betty ölüm kokusu yaşamaktadır.
3.GELİŞİMİ VE SOSYAL ÖYKÜSÜ: Betty’nin Teksasta küçük bir çiftlikte yetişmiştir.Annesi hala Teksasta yaşamaktadır.Babası ise Betty on üç yaşında iken kanser nedeniyle ölmüştür.Betty ailenin tek çocuğudur.Ailede obezite vardır.Betty şu anda Kaliforniya da yaşamaktadır.Ancak çok kısa süre öncesine kadar New York ta yaşamakta idi.Küçük möbleli bir evde yaşamaktadır.
4.ÖZ GEÇMİŞİ:
A:Doğumu, Bebeklik ve ilk Çocukluk Dönemi: Teksas’ta küçük, yoksul bir çiftlikte dünyaya geldi ve üniversiteye kadar ailesiyle yaşadı.Ailenin tek çocuğuydu.On üç yaşında iken kanser nedeniyle babasını kaybetti.Betty ailenin tek çocuğudur.
B:Büyük Çocukluk, Genç Kızlık Dönemleri: Üniversiteye kadar ailesinin yanında kaldı.Eyalet Üniversitesine girdi.Babasının kanser olmasına çok üzüldüğünden tıp öğrenimini yarıda bıraktı.Bir mağaza zincirinde işe girdi.Bir süre sonra New York ta ki şirket merkezine alındı.Bir süre için şirketi tarafından Kaliforniya ya gönderildi.Haftada altmış saat çalışmakta ve halen işini sürdürmektedir.
C:Cinsel Gelişimi:Betty şimdiye kadar cinsel bir deneyim geçirmemiştir.Hiç erkek arkadaşı olmamıştır.Aslında bilinçaltında cinsel korku bulunmaktadır.
D:Evlilik Öyküsü: Betty şimdiye kadar hiç evlenmemiştir ve hiç erkek arkadaşı olmamıştır.
E: İş Yaşamı: Betty bir şirkette halkla ilişkiler bölümünde çalışmaktadır.New York’tan Kalifornia’ya şirketi tarafından geçici olarak gönderilmiştir.İşi sürekli insanlarla ilişki kurmayı gerektirdiği halde insanlar onunla iletişim kurmak istememektedirler.İşinden memnun olsa da iş arkadaşlarının kendisi ile ilişkilerini sevmemektedir.Hatta bir ilişkisi yoktur denebilir.Hasta New York a dönmek istemektedir.New York a dönmek istemekte fakat işini kaybedebileceği korkusuyla tayinini isteyememektedir.Hasta çalışmadığı günlerde depresif halde günlerini geçirmektedir.Sadece yemek yemekte ve televizyon izlemektedir.İş yaşamında bir an önce New York a dönmek istemektedir.
F:Geçirdiği Hastalıklar: Betty şimdiye kadar önemli bir hastalık geçirmemiştir. Tansiyonu vardır.
G:Ailede Ruhsal Hastalık: Ailede ruhsal bir hastalık olmamakla birlikte obezite bulunmaktadır. Babasının kanser olması Betty’yi derinden etkilemiştir.
H:Tutkunluk ve Alışkanlıkları: Betty sigara ya da alkol tüketmemektedir. Betty ilaçları almaya devam ettiği halde pek bir yararını görmemiştir: derin bir çöküntü içindeydi, her akşam ağlıyor, ölmüş olmayı diliyor, bölük pörçük uyuyor ve her zaman sabaha karşı dört beş sularında uyanıyordu. Evin içinde sıkıntılı sıkıntılı dolanıyor ve tatil günü olan pazarları hiç giyinmiyor ve bütün günü televizyonun karşısında tatlı şeyler yiyerek geçiriyordu.
Betty aşırı yemek yemektedir.Tatlı şeylerden hoşlanmaktadır.Kumar vb. bir alışkanlığı yoktur.
I:Sosyal Durumu: Betty özellikle babası öldükten sonra Teksas a pek sık gitmemektedir. Hayatında hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Hatta, dediğine göre, bir hayatı da yoktu. Haftada altmış saat çalışıyordu, Kaliforniya'da hiçbir arkadaşı, hiçbir sosyal hayatı, hiçbir faaliyeti yoktu.Kaliforniya da sağlığa önem verilirdi.Betty ise bu hali ile sağlıklı değildi.ve toplumdan çeşitli aşağılayıcı hareketler, davranışlar görüyordu.Doktoru kilo vermesi gerektiğini söylemişti.

Milli Eğitim Bakanlığı Rehberlik ve Psikolojik Hizmetler Yönetmeliği

Yayın : Resmi Gazete
Yayım Tarihi ve Sayısı : 17/04/2001 - 24376
Numarası :
BİRİNCİ KISIM

Genel Hükümler

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç
Madde 1 - Bu Yönetmeliğin amacı, il/ilçe düzeyinde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin ve bu hizmetlerin verildiği rehberlik ve araştırma merkezleri ile eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerinin kuruluş ve işleyişine ilişkin esasları düzenlemektir.
Kapsam
Madde 2 - Bu Yönetmelik, il/ilçe düzeyinde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini, rehberlik ve araştırma merkezleri ile eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerinin kuruluşu, görevleri ve işleyişine ilişkin esaslar ile bu kurumlarda çalışan personelin görevlerini kapsar.
Dayanak
Madde 3 - Bu Yönetmelik; 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu, 16/8/1997 tarihli ve 4306 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Millî Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun ile 24/3/1988 tarihli ve 3418 sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkında Kanun, 30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun ve 573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye göre hazırlanmıştır.
Tanımlar
Madde 4 - Bu Yönetmelikte geçen;
a) Bakanlık: Millî Eğitim Bakanlığını,
b) Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Bölümü: İl ve ilçe millî eğitim müdürlüklerine bağlı rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini yürüten bölümü,
c) Millî Eğitim Müdür Yardımcısı/Şube Müdürü: İl ve ilçelerdeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin düzenlenmesi ve yürütülmesinden sorumlu mîllî eğitim müdür yardımcısı veya şube müdürünü,
d) Merkez: İl/ilçelerdeki rehberlik ve araştırma merkezini,
e) Merkez Müdürü: İl/ilçelerdeki rehberlik ve araştırma merkezi müdürünü,
f) Okul Müdürü: Resmî ve özel, eğitim-öğretim kurumlarındaki müdürü,
g) Bölüm Başkanı: Rehberlik ve araştırma merkezlerindeki her bölümün başkanını,
h) Bölüm: Rehberlik ve araştırma merkezi bünyesindeki özel eğitim hizmetleri ile rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri bölümlerini,
ı) Koordinatör Psikolojik Danışman: Okuldaki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini koordine etmekle yükümlü psikolojik danışmanı,
i) Rehber Öğretmen (Psikolojik Danışman): Eğitim-Öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servisleri ile rehberlik ve araştırma merkezlerinde öğrencilere rehberlik ve psikolojik danışma hizmeti veren, üniversitelerin psikolojik danışma ve rehberlik ile eğitimde psikolojik hizmetler alanında lisans eğitimi almış personeli,
j) Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servisi: Eğitim-Öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini yürüten servisi,
k) Sınıf Rehber Öğretmeni: Eğitim-Öğretim kurumlarında bir sınıfın rehberlik hizmetlerini yürüten ve rehberlik saatlerine giren ilköğretim kurumlarında şube rehber öğretmenini,
orta öğretim kurumlarında ise sınıf öğretmenini,
l) Psikolog: Üniversitelerin psikoloji alanında lisans eğitimi almış rehberlik ve araştırma merkezlerinde atipik ve uyum güçlüğü olan çocuklara tanılama ve terapi hizmetleri veren personeli,
m) Psikometrisi: Üniversitelerin ilgili bölümlerinden birinde psikolojik ölçme araçları konusunda lisans eğitimi almış rehberlik ve araştırma merkezlerinde tarama, inceleme, tespit, teşhis ve benzeri amaçlarla kullanılacak psikolojik ölçme araçlarını uygulamayı bilen ve gerekli olanları geliştiren personeli,
n) Eğitim Programcısı: Üniversitelerin eğitimde program geliştirme alanında lisans eğitimi almış rehberlik ve araştırma merkezlerinde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri alanlarında gereksinim duyulan programların geliştirilmesinde gerekli teknik hizmetleri veren personeli,
o) Özel Eğitimci: Üniversitelerin Özel Eğitim veya Özel Eğitim Öğretmenliği alanlarında lisans eğitimi almış rehberlik ve araştırma merkezlerinde özel eğitim gerektiren çocuklar için tanılama ve destekleyici özel eğitim hizmetlerini veren, uygun eğitim önlemleri alınmasını sağlayan personeli,
ö) Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisi: Üniversitelerin çocuk gelişimi veya çocuk sağlığı ve eğitimi alanlarında lisans eğitimi almış rehberlik ve araştırma merkezlerinde öğrencilere, ailelere ve
öğretmenlere çocukların her türlü gelişim durumlarına ilişkin sorunların çözümünde gerekli önlemlerin alınmasında ve gelişimlerinin izlenmesinde yardım sağlayan personeli,
p) Sosyal Çalışmacı: Üniversitelerin sosyalhizmetler alanında lisans eğitimi almış rehberlik ve araştırma merkezlerinde danışanlarla ilgili olarak verilecek hizmetlerin planlanması için gerekli sosyal, ekonomik ve kültürel bilgileri toplayan, değerlendiren ve hizmetlerin verilmesinde sosyal hizmet kurumlan arasında eşgüdümü sağlayan personeli,
r) Psikolojik Ölçme Araçları: Rehberlik ve araştırma merkezleri ile rehberlik ve psikolojik danışma servislerinin tarama, inceleme, tespit, teşhis, öğrenci tanıma gibi çalışmalarında kullanabilecekleri çeşitli yetenek, zekâ ve standart başarı testleri; kişilik, tutum, meslekî ve akademik benlik, gelişim, öğrenci davranışlarını değerlendirme gibi ölçekler; ilgi envanterleri, problem tarama envanterleri, kontrol listeleri, anketler ve benzeri ölçme araçlarını,
s) Öğrenci: Her türlü eğitim-öğretİm kurumlarında eğitim görmekte olan bireyleri,
t) Danışan: Rehberlik ve araştırma merkezine, merkezin hizmetlerinden yararlanmak üzere başvuran, okul veya ilgili kurum ve kuruluşlardan gönderilen öğrencileri veya bireyleri,
u) Danışan Dosyası: Rehberlik ve araştırma merkezlerinde hizmet verilen bireylere ilişkin hizmetin gerektirdiği bilgileri içeren ve her birey için ayrı ayrı tutulan dosyayı,
ü) Öğrenci Gelişim Dosyası: Eğitİm-öğretim kurumlarında rehberlik ve psikolojik danışma servisince her öğrenci için ayrı ayrı tutulan, yöneltme süreci ile rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri kapsamında öğrencinin her türlü özelliklerine ilişkin bilgileri içeren dosyayı,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
İlkeler
Madde 5 - Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin yürütülmesinde aşağıdaki ilkeler esas alınır:
a) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, eğitim kurumlarının eğitim-öğretim etkinlikleri bütünlüğü içinde yer alır.
b) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri tüm öğrencilere açık bir hizmettir.
c) Her öğrenci eğitim sürecinde kendisine sunulan seçenekler arasında seçme özgürlüğüne sahiptir.
d) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde insana saygı esastır.
e) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin bireysel boyutunda gizlilik esastır.
f) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri öğrenci, veli, uzman, öğretmen ve yönetici gibi ilgililerin iş birliği ile yürütülür.
g) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde bireysel farklılıklara saygı esastır.
h) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin yürütülmesinde hem bireye hem de topluma karşı sorumluluk söz konusudur.
ı) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin yürütülmesinde bilimsellik esastır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetlerinin Temel Özellikleri
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetlerinin Amacı
Madde 6 - Türk Eğitim Sisteminin genel amaçlan çerçevesinde eğitimde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri temelde; öğrencilerin kendilerini gerçekleştirmelerine, eğitim sürecinden yetenek ve özelliklerine göre en üst düzeyde yararlanmalarına ve gizilgüçlerini en uygun şekilde kullanmalarına ve geliştirmelerine yöneliktir.
Öğrencilere yönelik olarak düzenlenen her türlü rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri bu amaçlar doğrultusunda bütünleştirilerek verilir.
Eğitsel Rehberlik
Madde 7 - Her öğrenciye, kendine özgü yetenek, ilgi, meslekî değer, başarı ve motivasyonu
oranında eğitim-öğretim uygulamalarıyla uyum sağlaması, özelliklerine ve gelişimine uygun
programlara yönelmesi için gerekli hizmetler verilir.
Bu hizmetler;
a) Öğrencileri okula, okuldaki alanlara, çeşitli etkinliklere, yeni durumlara alıştırma ve yönlendirme,
b) Öğrencilerin etkili Öğrenme ve çalışma becerileri geliştirmelerine yardım etme,
c) Öğrencilerin motivasyonlarını destekleme ve artırma,
d) Özelliklerine uygun üst öğrenim kurumlarına yönlendirme
olarak ele alınır.
Meslekî Rehberlik
Madde 8 - Eğitim sürecinde her öğrenciye; meslekî tercih yapması, kendine uygun mesleğe yönelmesi, iş yaşamına ve mesleğe hazırlanması için gerekli rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri verilir.
Bu hizmetlerde aşağıdaki hususlar temel alınır:
a) Hizmetler bir süreç olarak ele alınır, okul öncesi eğitim ve ilköğretimin başlaması ile birlikte bu hizmetler verilir.
b) Hizmetlerde öğrencinin içinde bulunduğu gelişim dönemi ve bireysel özellikleri dikkate alınır.
c) Öğrenciye ve velisine; öğrencinin özellikleri, iş dünyası, meslekler ve bunları edinme yollarına ilişkin güncel bilgiler sistemli olarak aktarılır.
d) Öğrenci, bir meslek alam veya mesleği seçme baskısı altında bırakılmaz.
Bireysel Rehberlik
Madde 9 - Öğrencinin bireysel ve sosyal gelişimini desteklemek, duygusal sorunlarında yardımcı olmak üzere gerekli rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri verilir. Bu hizmetlerde aşağıdaki hususlar temel alınır:
a) Öğrencilerin davranış, duygu, düşünce ve tutumlarına karşı duyarlık gösterilerek gizlilik ilkesine Özellikle dikkat edilir.
b) Bireysel rehberlik etkinliklerinde öğrencilerin kendilerine ilişkin farkındalık düzeyini yükseltmelerine yardım edilir.
c) Öğrenci herhangi bir sorun ifade ettiğinde, bu alanda psikolojik danışmanın vereceği hizmet, öğrencinin sorununu onun adına çözmesi anlamına gelmez.
d) Öğrenci, sorununu çözme sorumluluğunu üstlenmek durumundadır. Psikolojik danışman, öğrenciyi sorununu çözme çabasında, alanın bilimsel yöntemlerine göre destekler.
e) Psikolojik danışma uygulamalarında, uygulamacının psikolojik danışma formasyonuna sahip olması esastır.
f) Bireysel rehberlik; öğrencilerin sorunlarına yardımın yanı sıra, onların kişilik ve sosyal gelişimlerine ve olgunlaşmalarına destek olmayı ve bu amaca yönelik düzenlenmiş bireysel ve
grup etkinliklerini de içerir.
Bireyi Tanıma
Madde 10 - Eğitsel, meslekî ve bireysel rehberlik hizmetlerinin sistemli, sağlıklı ve öğrencinin özellik ve gereksinimlerine uygun şekilde verilebilmesi için bireyi tanıma çalışmaları yürütülür.
Bu çalışmalarda aşağıdaki konulara dikkat edilir:
a) Öğrencinin yetenek, ilgi, istek, meslekî değer, başarı gibi bireysel özellikleri ile sosyal, kültürel özellikleri olabildiğince çok boyutlu olarak ele alınır.
b) Bilgilerin toplanmasında, değerlendirilmesinde ve kullanılmasında bilimsel standartlara uyulur.
c) Bu çalışmalarda uygulanan ölçme aracı, yöntem ve tekniklerin kullanılması bir amaç değil araçtır.
d) Bireyi tanıma çalışmalarında temel amaç; öğrencinin kendini tanımasıdır. Öğrenci hakkında elde edilen bilgiler, onun gelişimini desteklemek için kullanılır.
e) Bireyi tanıma çalışmaları bir süreç dahilinde yürütülür.
f) Elde edilen bilgiler bütünleştirilerek değerlendirilir.
Grup Rehberliği Etkinlikleri
Madde 11 - Eğitsel ve meslekî rehberlik ile öğrencilerin bireysel ve sosyal gelişimlerine yönelik olarak grupla rehberlik etkinlikleri düzenlenir. Bu etkinlikler; öğrencilerin gelişimsel gereksinimlerini de karşılayacak şekilde bilimsel standartlara uygun olarak programlanır, uygulanır, değerlendirilir ve geliştirilir.
Grup rehberlik etkinliklerinden, bilgi verme gibi, uygulanması özel uzmanlık gerektirmeyenler,
rehberlik saatlerinde sınıf rehber öğretmenlerince uygulanabilir. Söz konusu etkinliklerden
uygulanması, alanında teknik beceri ve uzmanlık gerektirenler İse psikolojik danışmanlar tarafından uygulanır.
Öğretim Kademelerine Göre Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri
Madde 12 - Okul öncesi eğitim ve İlköğretimde hizmetler genel olarak; öğrencinin kendisi, öğretmeni/öğretmenleri ve ailesi tarafından yetenek, beceri ve diğer özelliklerinin fark edilmesine, öğrencinin yetiştiği ortamın iyileştirilmesine, bireysel ve sosyal gelişimleri nin desteklenmesine, etkili öğrenme ve çalışma becerileri ile motivasyonlarının artırılmasına, ilköğretim sonrası eğitime ve orta öğretime devam edemeyecekler için mesleğe yönlendirmeye yöneliktir.
Orta öğretimde ise hizmetler genelde; üst öğrenime, meslek alanlarına ve mesleğe yönelmede, etkili öğrenme ve çalışma becerileri geliştirmede, meslekler ve gerektirdiği özellikler ile meslek ve çalışma yaşamı konusunda bilinçlendirmede, bireysel özelliklerini değerlendirip farkındalık düzeyini geliştirmede, bireysel ve sosyal gelişimin sürdürülüp yetişkin yaşamına hazırlanmada yoğunlaşır. Orta öğretimdeki hizmetlerde okul türlerine göre gerekli uyarlamalar yapılır. Yaygın eğitimdeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri genelde kursiyerlerin mesleğe ve işe yönlendirilmesini, iş yaşamına hazırlığı, bireysel ve sosyal gelişimlerinin desteklenmesini kapsar.
Örgün ve yaygın eğitimdeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde, sorunlara erken müdahale ve Özellikle sorunun oluşmamasına yönelik gelişimsel, koruyucu yaklaşım esastır.
Yönlendirmede Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri
Madde 13 - Yönlendirmedeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde; eğitsel, meslekî, bireysel rehberlik ile bireyi tanıma uygulamalarının ve sonuçlarının Öğrencinin yönlendirilmesi için kendisine ve velisine yardımcı olacak şekilde bütünleştirilmesi esastır. Bu bütünleştirmede öğrencinin gelişimsel, bireysel özellikleri ve gereksinimleri göz önünde bulundurulur.
Yönlendirmede rehberlik ve psikolojik danışma birimlerinin karar ve önerileri, öğrencinin ve velisinin kararının gerçekçi olması yönünde seçenekleri gösterici ve öneri niteliğindedir, öğrenci ve veli, kararlarının sorumluluğunu üstlenmek durumundadırlar.
Psikolojik Ölçme Araçları
Madde 14 - Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde bireyi tanıma ve diğer çalışmalarda kullanılacak ölçme-değerlendirme araçlarının sağlanması, kullanımı, uygulanması ve bilimsel standartlarının korunmasına ilişkin önlemler Bakanlıkça alınır.
Öğrencilerin Katılımı
Madde 15 - Eğitsel ve meslekî rehberlik çalışmalarında öğrenciler için; sorumluluk üstlenmek, gönüllülüğü artırmak, akran dayanışmasını desteklemek ve çalışmaların verimini artırmak amacıyla etkinliklerin düzenlenmesi ve uygulanmasında gerekli koşullar hazırlanır, katkı ve katılımları sağlanır.
Ailelerin Katılımı
Madde 16 - Öğrencilerin gelişimlerinin aile boyutunda da desteklenmesi, bir bütün olarak tanınması, tanıtılması ve değerlendirilmesi, ailelerin yönlendirmede ve eğitim yaşantısındaki karar sürecinde gerekli yerini alması ve bu konuda bilinçlenmesi İçin hizmetlere veli ve ailelerin katılımı ve katkısını sağlayacak önlemler alınır.
İKİNCİ KISIM
Millî Eğitim Müdürlüklerinde
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri
Millî Eğitim Müdür Yardımcısı/Şube Müdürü
Madde 17 - Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri bölümünden sorumlu millî eğitim müdür yardımcısı/şube müdürü, il / ilçe genelindeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri ile ilgili etkinliklerin bütünlük içerisinde planlanması, programlanması, eşgüdümü ve yürütülmesinden millî eğitim müdürü adına yetkili ve sorumludur.
Millî eğitim müdür yardımcısı/şube müdürünün görevlendirilmesinde rehberlik ve psikolojik danışma alanında eğitim görmüş olanların; bu nitelikteki elemanların bulunmaması durumunda ise alanın özelliği dikkate alınarak millî eğitim müdürlüğünce görevlendirme yapılır.
Millî Eğitim Müdür Yardımcısı/Şube Müdürünün Görevleri
Madde 18 - İl ve ilçede rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinden sorumlu millî eğitim müdür yardımcısı/şube müdürü aşağıdaki görevleri yapar.
a) Bakanlık ile kurumlar arasındaki haberleşme ve eşgüdümü sağlar, gelen yazıları ilgili kurumlara ulaştırır ve sonuçlarını izler.
b) İl ve ilçelerde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini yürüten kurumların bütçe işlerini yürütür.
c) Rehberlik ve araştırma merkezleri ile eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerinin her türlü personel gereksinimini belirler ve yerel olanaklarla karşılanamayan gereksinimlerin Bakanlığa bildirilmesini sağlar.
d) Rehberlik ve araştırma merkezleri ile rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri servislerinde görevli personelin İl içi atamalarında komisyon üyesi olarak görev alır ve atamalara ilişkin rehberlik ve araştırma merkezî müdürlüklerini bilgilendirir.
e) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini yürüten kurum ve servislerin açılması için gerekli inceleme, plânlama, değerlendirme çalışmalarım ve kuruluş işlemlerini yürütür.
f) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini yürüten kurum ve servislerin yer, donatım,
araç-gereç gibi her türlü gereksinimlerini sağlar.
g) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri il danışma komisyonuna katılır, bu komisyonun sekreterya hizmetlerinin yürütülmesini ve alınan kararların zamanında Bakanlığa iletilmesini sağlar.
h) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri il danışma komisyonunda alınan kararların uygulanmasına ilişkin gerekli çalışmaları yürütür.
ı) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleriyle ilgili çerçeve programlarının uygulanabilmesi için gereksinimlerin karşılanması, eşgüdümün oluşturulması gibi destek hizmetleri sağlar.
i) İl/İlçede bulunan eğitim-öğretim kurumlarının yöneltmedeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin organizasyonunu ve eşgüdümünü sağlar.
j) Rehberlik ve araştırma merkezi tarafından gönderilen rehberlik ve psikolojik danışma servislerinin yıllık rapor ve programlarının değerlendirilmesine ilişkin rapor ile rehberlik ve araştırma merkezine ait çalışma raporları ve programları incelenerek bunların her yıl ekim ayı sonuna kadar Bakanlığa gönderilmesini sağlar.
k) Bölüm personelinin görevlendirilmesini, iş bölümünü, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleriyle ilgili kurumlar ve okullarla eşgüdüm içinde çalışılmasını sağlar.
l) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri ile ilgili kurum-kuruluş ve üniversitelerle iş birliği yapar. Hizmetlerde yararlanmak üzere rehberlik ve psikolojik danışma alanlarındaki gelişmeleri izler.
ÜÇÜNCÜ KISIM
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri İl Danışma Komisyonu
Kuruluş ve Toplanma
Madde 19 - Her ilde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin il düzeyinde planlanması ve kurumlar arası iş birliğinin sağlanması amacıyla rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri il danışma komisyonu oluşturulur. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri il danışma komisyonu, eylül ve haziran aylarında olmak üzere yılda en az İki kez toplanır.
Bu Komisyonun sekreterya hizmetleri ildeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri bölümü tarafından yürütülür.
Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri il danışma komisyonu, millî eğitim müdürü veya millî eğitim müdür yardımcısının/şube müdürünün başkanlığında :
a) İlde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinden sorumlu millî eğitim müdür yardımcısı/şube müdürü,
b) İlçelerde şube müdürleri,
c) Rehberlik ve araştırma merkezi müdürü/müdürleri,
d) Rehberlik ve araştırma merkezinin/merkezlerinin rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri bölüm başkanları,
e) İlköğretim ve orta öğretim kurumlarından seçilen birer okul müdürü, metropol illerde metropolü oluşturan ilçelerden birer okul müdürü,
f) Değişik türden eğitim-Öğretîm kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerinde çalışan en az üç psikolojik danışmandan,
oluşur.
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri İl Danışma Komisyonunun Görevleri
Madde 20 - Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri il danışma komisyonu aşağıdaki görevleri yapar:
a) Eylül ayında yapılacak toplantıda, il ve ilçelerde yapılması düşünülen rehberlik ve psikolojik danışma çalışmalarına ilişkin gerekli ihtiyaçları belirler, çalışmalarla ilgili önerileri değerlendirir ve bunların sağlanması yönünde karar alır.
b) Haziran ayında yapılacak olan toplantıda il ve ilçelerde yapılan rehberlik ve psikolojik danışma çalışmalarının sonuçlarını değerlendirir. Sonraki öğretim yılı için önerilerde bulunur.
Her iki toplantıda da alınan kararların, toplantıların yapıldığı ay içerisinde ildeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri bölümünce Bakanlığa gönderilmesini sağlar.
DÖRDÜNCÜ KISIM
Rehberlik ve Araştırma Merkezi
BİRİNCİ BÖLÜM
İşleyiş ve Yönetim
İşleyiş
Madde 21 - Eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesine ilişkin gerekli her türlü çalışmalarla birlikte ildeki özel eğitim gerektiren bireylerin tanılanmaları ve bu bireylere yönelik rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri il ve ilçelerde rehberlik ve araştırma merkezi/merkezlerince yürütülür.
Rehberlik ve araştırma merkezinin açılma şartlarına ilişkin ölçütler bir yönergeyle belirlenir.
Kuruluş
Madde 22 - Merkez müdürlüğü;
a) Merkez Müdürlüğü,
b) Merkez Müdür Yardımcılığı,
c) Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Bölümü Başkanlığı,
d) Özel Eğitim Hizmetleri Bölümü Başkanlığı,
şeklinde oluşur.
Merkez Müdürünün Görevleri
Madde 23 - Rehberlik ve araştırma merkezi müdürü, merkezin ilgili mevzuata uygun olarak çalışmasından il/ilçedeki millî eğitim müdür yardımcısına/şube müdürüne karşı sorumludur.
Merkez müdürü aşağıdaki görevleri yapar:
a) Merkezdeki müdür yardımcıları arasında iş bölümü yapar.
b) Merkezin bölümlerine, meslekî formasyonu bölüm hizmetlerine uygun ve deneyimli bir elemanı, bölüm başkanı olarak görevlendirir.
c) Merkez personelinin meslekî formasyonlarına uygun şekilde merkezin bölümlerinde görevlendirilmelerini ve iş bölümünü, ilgili bölüm başkanının görüşünü de alarak yapar.
d) Bölümlerin çalışmalarını izler, hazırladıkları program, rapor ve projelerini inceleyerek onaylar, sonuçlarını değerlendirir.
e) Merkez çalışmalarında kullanılan psikolojik ölçme araçları, danışan dosyalan ve diğer kayıtların güvenliğini, gizliliğini ve standartlarına uygun kullanılmasını sağlar.
f) Bölümler arası çalışmaları koordine eder.
g) Merkezin yıllık çalışma programı ve raporu ile rehberlik ve psikolojik danışma servislerinin yıllık rapor ve programlarının değerlendirilmesine ilişkin raporu, her yıl eylül ayının sonuna kadar bulunduğu il veya ilçenin rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri bölü müne gönderir.
h) Personelin adaylığının kaldırılması ile ilgili İşlemleri mevzuatına uygun olarak yürütür. Merkez elemanlarının hizmetin gerektirdiği konularda yetişmelerini sağlar.
ı) Merkez komisyonuna başkanlık eder, alınan kararlara göre gerekli çalışmaları yürütür.
i) Merkezin hizmetleriyle ilgili yeni gelişmeleri izler ve hizmetin kalitesini yükseltmek için gerekli önlemleri alır.
j) Merkez hizmetlerinin ekip çalışması anlayışıyla yürütülebilmesi için gerekli önlemleri alır.
k) Merkezin çalışma alanında bulunan eğitim-öğretîm kurumlarının, yöneltmedeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin düzenlenmesi için gerekli çalışmalarının planlanmasını, uygulanmasını ve değerlendirilmesini sağlar.
l) Merkezin personel, özlük, bütçe, ayniyat, demirbaş işleri ile hizmetlerin gerektirdiği araç-gerecin sağlanması için uygun çalışmaları yapar.
m) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri il danışma komisyonu toplantılarına katılır.
n) Özel eğitim gerektiren öğrencilerin tanılanmaları için eğitsel tanılama, izleme ve değerlendirme ekibini oluşturur, bu ekibe başkanlık eder ve çalışmaların amacına uygun şekilde yürütülmesini sağlar.
o) Merkezin tarama, tanılama, özel eğitim hizmetleri ile rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin yürütülmesinde İl veya ilçedeki ilgili kurum ve kuruluşlarla eş güdümü sağlar.
ö) Merkezin bölümlerinin tarama, tanılama ve danışanlarla ilgili uygulamalarında gerekli sağlık hizmetleri için görev bölgesinde bu hizmetleri veren veya verebilecek olan birimlerle eş güdümü sağlar.
p) Merkezin görevlerine ilişkin konularda il/ilçede seminer ve kurs gibi hizmet içi eğitim etkinliklerinin mahallî hizmet içi eğitim plânına alınması için gerekli önerilerde bulunur, çalışmaları İzler. Konferans, panel, sempozyum gibi gerekli etkinliklerin de gerçekleştirilmesini sağlar, ilgili merkez elemanlarını etkinliklerde görevlendirir.
r) Harcamalarda merkezin ita amirliğini yapar.
s) Eleman sayısının yetersiz olduğu durumlarda hizmetlerin yürütülmesinde branşı ile ilgili merkez etkinliklerine katılır.
Müdür Yardımcılarının Görevleri
Madde 24 - Müdür yardımcıları aşağıdaki görevleri yapar:
a) Merkezde görevli memurlarla yardımcı hizmetler sınıfındaki personelin iş bölümü nü düzenler, müdürün onayından sonra yürütülmesini sağlar.
b) Bölümlerin gereksinimlerini belirler ve sağlanması için gerekli önlemleri alır.
c) Bölümlerden gelen rapor ve yazıların yazılmasını sağlar.
d) Personel, özlük, bütçe, ayniyat, demirbaş hizmetlerinin düzenli bir biçimde yürütülmesini sağlar.
e) Merkez müdürünün bulunmadığı zamanlarda merkez komisyonuna başkanlık eder.
f) Satın alma işlerinde müdürün vereceği görevleri yapar.
g) Merkezin muayene, teslim alma ve sayım komisyonlarına başkanlık eder, bu konulardaki işlemleri zamanında yürütür.
h) Merkezin psikolojik ölçme araçları deposu, arşivleri ve kitaplığı gibi mekânların düzenli bir şekilde hizmete hazır bulundurulmasını ve korunmasını sağlar.
ı) Merkezin harcamalarında tahakkuk memurluğu görevini yapar.
i) Müdürün olmadığı zamanlarda müdürlüğe vekâlet eder.
j) Eleman sayısının yetersiz olduğu durumlarda hizmetlerin yürütülmesinde branşı ile ilgili merkez etkinliklerine katılır.
k) Merkez müdürünün vereceği hizmetle ilgili diğer görevleri yapar.
Büro ve Yardımcı Hizmetlerde Çalıştırılacak Personel
Madde 25 - Merkezin; personel, ayniyat, demirbaş, arşiv, mutemetlik işleri, her türlü günlük yazışma ve büro hizmetleri ile teknik konulardaki hizmetlerini yürütmek üzere müdür yardımcılarına bağlı olarak yeterli sayıda şef, memur, daktilo, yardımcı hizmetli, kaloriferci ve teknisyen gibi personel görevlendirilir.
Görevlendirme
Madde 26 - Rehberlik ve araştırma merkezine asıl veya vekil müdür, müdür yardımcısı
atamalarında atanacakların rehberlik ve psikolojik danışma veya özel eğitim hizmetleriyle
ilgili alanlarda lisans düzeyinde yetişmiş olma esası aranır.
Bölüm Başkanının Görevleri
Madde 27 - Bolüm başkanı aşağıdaki görevleri yapar :
a) Bölümün işlerini plânlar, eş güdümü sağlar ve çalışmaları izler.
b) Bölümle ilgili hizmetlerin yürütülmesi için gerektiğinde diğer bölümle iş birliğini sağlar.
c) Bölüm hizmetlerinin yürütülmesinde branşı ile ilgili çalışmalara katılır.
d) Bölümün her türlü araç-gereç, kırtasiye ve diğer gereksinimlerinin sağlanması için müdüre öneride bulunur.
e) Bölüm çalışmaları ile ilgili olarak düzenlenecek her türlü yazı ve raporları inceler ve parafe eder.
f) Danışanlar veya bölümün diğer çalışmalarıyla ilgili konularda gerektiğinde toplantı yapar.
g) Bölüm çalışma alanına giren konularla ilgili olarak kurs, konferans, seminer gibi etkinlikleri ve katılımcıları müdüre önerir.
h) Üniversitelerin ilgili bölümlerinden staj, inceleme ve araştırma amacıyla merkeze gelenlere bölümüyle ilgili bilgi verir ve merkezdeki çalışmalarını düzenler.
ı) Merkez komisyonu toplantısında görüşülmek üzere bölümün yıllık çalışma programı ve raporunu bölüm elemanlarıyla birlikte hazırlar ve merkez müdürüne iletir.
i) Bölümle ilgili çalışma programı, değerlendirme raporları, araştırma, proje raporları ve diğer ilgili kayıtların usulüne uygun olarak tutulmasını sağlar.
j) Merkez müdürünün vereceği hizmetlerle ilgili diğer görevleri yapar.
Merkezde Bulunması Gereken Araç-Gereç, Deflerler ve Basılı Evrak
Madde 28 - Mevzuat gereği tutulması zorunlu olan İdarî, malî ve personel işleri ile ilgili her türlü defter ve basılı evrakın yanı sıra, merkezin hizmetleri ve görevleri ile ilgili tutulması gereken defterler ve basılı evrak ile araç-gereç şunlardır:
a) Her türlü psikolojik Ölçme araçları
b) Ölçme araçları teslim ve dağıtım formları
c) Ölçme araçları puanlama, kayıt ve profil formları
d) Randevu defteri ve randevu fişi
e) Danışan görüşme formu
f) Tarama fişi
g) Tarama sonuçlan istatistik formu
h) Öğrenci gözlem formu
ı) İnceleme raporu formu
i) Terapi izleme ve değerlendirme formu
j) Genel istatistik çizelgesi
k) Kütüphane defteri
l) Yayın defteri
m) Yayın istem fişi
n) Danışan kayıt defteri
o) Merkezin kendi geliştirdiği ya da gereksinim duyulan diğer defter ve basılı evrak
ö) Bilgisayar Merkezin rehberlik ve psikolojik danışma ile özel eğitim çalışmalarının, daha etkin
biçimde bilgisayar destekli olarak yürütülebilmesi için gerekli teknolojik donanım ve programlardan yararlanılır.
İKİNCİ BÖLÜM
Merkezin Bölümleri ve Görevleri
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Bölümü
Madde 29 - Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri bölümü, bölüm başkanınınsorumluluğunda merkezin çalışma alanının kapsamına göre yeterli sayıda psikolojik danışman, psikolog, psikometrisi, eğitim programcısı ve sosyal çalışmacıdan oluşur.
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Bölümü Başkanlığının Görevleri
Madde 30 - Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri bölümü başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Merkezin çalışma alanında yer alan eğitim-öğreti m kurumlarının özellik, kademe ve türlerine göre ayrı ayn olarak rehberlik hizmetleri çerçeve programını, Önceki uygulama sonuçları ile ilgili eğitim-öğretim kurumlarının da görüşlerini alarak hazırlar. Ders yılı başlamadan en az bir ay önce ilgili eğitim-öğretim kurumlarına ulaştırır.
b) Rehberlik ve psikolojik danışma servisleri elemanlarıyla üniversiteler ve ilgili kuruluşlarla iş birliği yaparak öğrencilerin zihinsel, psikolojik ve sosyal bakımlardan dengeli ve sağlıklı bir şekilde kapasitelerini geliştirmeleri, yapıcı ve yaratıcı olmaları, özelliklerini tanımaları ve değerlendirmeleri ile bu yönde meslekî ve eğitsel rehberlikte bulunulması için grup rehberlik etkinliklerine yönelik programlan hazırlar ve uygulanmasında okullara gerekli yardımlarda bulunur.
c) Eğitim kurumlarının rehberlik ve psikolojik danışma servislerinden gelen öğrenciler ile çeşitli kurum ve kuruluşlardan gönderilen veya bireysel olarak merkeze başvuran bireyleri kabul eder, dosya açar ve gerekli psikolojik yardım hizmetini verir.
d) Bölümün hizmetleri kapsamında yardım talebinde bulunanlara ilişkin çeşitli psikolojik, sosyal ve diğer İlgili bilgileri olabildiğince ilk ellerden sağlar, verilecek hizmetin niteliğine göre çeşitli psikolojik ölçme araçlarını bilimsel standartlarına göre uygular.
e) Psikolojik yardım hizmeti verilenlerin aile, okul, arkadaş gibi sosyal çevresiyle olan ilişkilerinin değerlendirilmesi de yapılır.
f) Bölüme başvuran ve hizmet verilen öğrenci veya bireylere ilişkin gerekli bilgi ve kayıtları içeren bir danışan dosyası bilimsel standartlara uygun olarak tutulur.
g) Toplanan bilgiler ile yapılacak inceleme sonucunda, başvurana verilecek rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerine İlişkin değerlendirme yapılır ve karara varılır.
h) Değerlendirme sonucuna göre öğrenci veya bireyin gereksinimi olan rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri verilir, bireysel veya grupla psikolojik danışma hizmeti gereken durumlarda mesleki formasyonu bu hizmeti vermeye uygun eleman varsa hizmet verilir. Uzman eleman yoksa başvuranın ilgili kurumlara şevki yapılır.
ı) Hizmet verilen öğrenci ve bireylerle ilgili olarak merkez dışına verilecek bilgilerde bireyi ve aileyi olumsuz etkileyebilecek, yanlış anlaşılmalara yol açabilecek beyan ve yorumlardan kaçınılır.
i) Çalışma alanı kapsamında bulunan eğitim kurumları dahilinde yönlendirmeye ilişkin rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini, servisler ile ilgili kurum ve kuruluşların da görüşlerini alarak plânlar, yürütülmesi için gerekli eş güdümü sağlar.
j) Bölümün görevlerine ilişkin konularda çevrenin gereksinimlerini belirlemek, hizmetleri geliştirmek, niteliği ve verimi artırmak için araştırmalar yapar, bunların sonuçlarından yararlanır, yetkili ve ilgililerine iletir.
k) öğrencilerin yönelebilecekleri üst öğrenim kurumları, iş alanları ve mesleklere ilişkin bilgileri kapsayacak, onların çeşitli alanlardaki gelişimlerini destekleyecek yayınlar hazırlar ve eğitim-öğretim kurumlarına ulaştırır.
l) Eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerini program dahilinde ziyaret eder, hizmetle ilgili konularda servis elemanları ve okul yönetimine rehberlikte bulunur, gereksinim ve sorunları belirleyerek çözümü için gerekli konulan bölüm başkanına bildirir.
m) Eğitim-öğretim kurumlarından gönderilen yıllık çalışma programı İle çalışma raporunu inceler, değerlendirir ve sonuçlarını raporlaştırarak bölüm başkanına verir ve değerlendirme sonucunda belirlenen konulan rehberlik ve psikolojik danışma servislerine bildirir.
n) Görev bölgesindeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri servisleri elemanlarıyla
gerekli durum ve ilgili konularda toplantılar düzenler, toplantı sonunda belirlenen hususlarla
ilgili gerekli önlemleri alır ve sonuçlarını izler.
o) Hizmetlerde kullanılacak psikolojik ölçme araçları ile diğer araç ve tekniklerin tespiti, çoğaltımı, sağlanması, geliştirilmesi ve servislere dağıtımı için il düzeyinde yapılabilecek çalışmaları plânlar, yürütür ve sonuçlandırır.
p) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri servis elemanları, okul yöneticileri, sınıf öğretmenleri için psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri alanındaki görevleri ile ilgili uygulamalara ilişkin bilgi ve becerilerini artırıcı konferans, panel gibi toplantılarla çeşitli hizmet içi eğitim etkinlikleri düzenler. Gerektiğinde üniversite ve ilgili kuruluşlardan eleman sağlar. Söz konusu etkinlikler ailelere yönelik olarak da düzenlenir.
r) Bölümün hizmetleriyle ilgili bilimsel gelişmeleri izler ve uygulamalarda yararlanır. Bölüm hizmetlerinin yürütülmesinde yeterli sayıda personel bulunmadığında gerekli atamalar yapılıncaya kadar bölüm elemanları meslekî formasyonlarına ve niteliklerine en yakın hizmetlerin yürütülmesinde görevlendirilir.
Psikolojik danışman bulunmayan eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri yürütme komisyonunun toplantılarına gerektiğinde bölümden ilgili bir uzman katılır.
Özel Eğitim Hizmetleri Bölümü Başkanlığı
Madde 31 - Özel eğitim hizmetleri bölümü, bölüm başkanının sorumluluğunda merkezin hizmet verdiği çalışma alanının kapsamına göre yeterli sayıda çeşitli branşlarda özel eğitimci, psikolog, psikometrisi, çocuk gelişimi ve eğitimcisi, sosyal çalışmacı ve psikolojik danışmanlardan oluşur.
Özel Eğitim Hizmetleri Bölümü Başkanlığının Görevleri
Madde 32 - Özel eğitim hizmetleri bölümü başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Özel eğitim gerektiren bireylerin tespiti amacıyla yapılacak taramalarda yer alır.
b) Aile, okul, sağlık kuruluşları, adlî ve diğer kurumlardan; zihin, duygu ve sosyal yönden uyumsuzluk, gelişimdeki gerilik, öğrenme güçlüğü ve okul başarısızlığı, çeşitli bedensel engeller gibi nedenlerle gönderilen danışanları kabul eder, dosya açar, gerekli hizmeti verir.
c) Özel eğitim gerektiren çocukların tanılanması sürecinde gerekli her türlü hizmeti verir.
d) Özel eğitimde, ailelere yönelik çeşitli bilgilendirme ile rehberlik program ve çalışmalarını ilgili birim ve kurumların iş birliğiyle plânlar, uygular, değerlendirir ve izler.
e) Özel eğitim kurumları ile kaynaştırma programı uygulayan okulların rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri servislerine yönetici ile Öğretmenlerine özel eğitimde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri konusunda gerekli destek hizmeti verir.
f) Merkezin görev bölgesinde özel eğitim gerektiren öğrencilerin üst öğrenim kurumları ve mesleğe yönelmeleri konusunda gerekli çalışmaları ve eş güdümü sağlar.
g) Özel eğitim gerektiren çocukların gelişimlerini destekleyici nitelikte bireysel veya grupla çeşitli özel eğitim uygulamaları yapar.
h) Özel eğitim kurumlan ile kaynaştırma programı uygulayan okulların rehberlik ve psikolojik danışma servislerince, engelli öğrencilere yönelik verilen rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerine ilişkin program ve çalışmaları inceler, izler, değerlendirir.
ı) Bölüm çalışmalarıyla ilgili konularda özel eğitim kurumları ve kaynaştırma programı uygulayan okulların personeline yönelik olarak onların bilgi ve becerilerini artırıcı konferans, panel gibi toplantılar ile çeşitli hizmet içi eğitim etkinlikleri düzenler. Gerektiğinde üniversite ve ilgili kuruluşlardan eleman sağlar.
i) Hizmet verilen öğrenci ve bireylerle ilgili olarak merkez dışına verilecek bilgilerde kişiyi ve aileyi olumsuz etkileyebilecek, yanlış anlaşılmalara yol açabilecek beyan ve yorumlardan kaçınır.
j) Bölümün görevlerine ilişkin konularda çevrenin gereksinimlerini belirlemek, hizmetleri geliştirmek,
niteliği ve verimi artırmak için araştırmalar yapar, bunların sonuçlarından yararlanır, yetkili ve ilgililerine iletir.
k) Bölüm etkinliklerinde kullanılacak psikolojik ölçme araçları ile diğer araç ve tekniklerin belirlenmesi, sağlanması ve geliştirilmesi için il içinde yapılabilecek çalışmaları plânlar, yürütür ve sonuçlandırır.
l) Özel eğitim gerektiren öğrencilerin kendilerine, ailelerine ve eğitim kurumlarına yönelik, onların gelişmelerini destekleyecek yayınlar hazırlar ve ilgililere ulaştırır.
m) Bölüm hizmetleriyle ilgili bilimsel gelişmeleri izler, bunlardan uygulamalarda yararlanır. Bölüm hizmetlerinin yürütülmesinde yeterli sayıda personel bulunmadığında, gerekli atamalar yapılıncaya kadar bölüm elemanları, meslekî formasyonlarına ve niteliklerine en yakın hizmetlerin yürütülmesinde görevlendirilir.
Merkez Komisyonu
Madde 33 - Merkez komisyonu; yönetici, bölüm başkanları, uzman personel ve psikolojik danışmanların tamamından oluşur.
Merkez çalışmalarının bütünlük içinde yürütülmesi ve eşgüdümüyle koordinasyonuyla ilgili konulan görüşmek üzere yılda en az iki kez müdürün başkanlığında toplanır.
Merkez Komisyonunun Görevleri
Madde 34 - Merkez komisyonunun görevleri şunlardır:
a) Merkezin bölüm çalışmalarını programına göre değerlendirir, gelecek yıla ait bölüm çalışma programlarını inceleyerek karara bağlar.
b) Merkezin rehberlik ve psikolojik danışma, Özel eğitim hizmetleri ile eğitim-öğretim kurumlarındaki bu hizmetlerin geliştirilmesi için gerekli çalışmaları, gereksinimleri belirler ve önlemleri karara bağlar.
Merkez Kitaplığı
Madde 35 - Merkezde alanla ilgili yayınların bulunduğu bir kitaplık oluşturulur. Bu kitaplığa, hizmetlerde yararlanılması amacıyla rehberlik ve psikolojik danışma, özel eğitim ve diğer ilgili konularda temel kaynaklar ve alanla ilgili yeni yayınlar sağlanır. Gerektiğinde kitaplıkta bilgisayar teknolojisi ve ağlarından yararlanılır.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Uzmanların Görevleri
Psikolojik Danışmanın Görevleri
Madde 36 - Merkezde görevli psikolojik danışman aşağıdaki görevleri yapar:
a) Öğrencilerin veya bireylerin kendilerini ilgileri, yetenekleri, meslekî değerleri gibi yönleriyle tanımalarına, meslekler hakkında bilgi edinmelerine, kendi özelliklerine hangi mesleklerin uygun olduğunu fark etmelerine, çevreleri ile olumlu ilişkiler ve daha verimli çalışma alışkanlıkları geliştirebilmelerine, eğitimle ilgili sorunlarını ve güçlüklerini giderebilmelerine yöneîik psikolojik yardım hizmetlerini verir. Bu öğrenciler veya bireyler için gerekli resmî işlemleri yapar.
b) Çalışma alanında yer alan eğitim-öğretim kurumlarının özellik, kademe, türlerine göre ayrı olmak üzere çerçeve programı ve etkinlik programlarının hazırlanmasına ilişkin çalışmaları organize eder ve bu çalışmalara katılır. Bu çalışmanın ön hazırlığı olarak kurumdaki önceki uygulama sonuçları, kurumun özellikleri ve çeşitli boyutları incelenir.
c) Psikolojik ölçme araçlarım standartlarına uygun olarak uygular, değerlendirir, sonucunda gerekli rehberlik hizmetini verir.
d) Rehberlik ve psikolojik danışma servislerine yönelik olarak yöneltme kapsamındaki çalışmaları organize eder, düzenlenmiş çalışmalara katılır ve bu çalışmalar doğrultusunda çeşitli yayınlar hazırlar.
e) Rehberlik ve psikolojik danışma servislerinin ihtiyaç ve sorunlarını belirlemeye yönelik çalışmaları yürütür.
f) Eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerinden gelen çalışma rapor ve programlarım inceler, değerlendirir ve değerlendirme sonuçlarını genel bir rapor haline getirir. Bu rapora bölümündeki elemanların görüş ve Önerilerini de ekleyerek Bölüm Başkanına iletir.
g) Hizmetlerle ilgili çeşitli araştırma-geliştirme çalışmalarına katılır.
h) Eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerinde görev yapan psikolojik danışmanlara, verilecek hizmetlere ilişkin rehberlikte bulunur.
ı) Psikolojik danışmanı bulunmayan okullar öncelikli olmak üzere okulların ve öğrencilerin
gereksinimleri doğrultusunda yöneticilere, öğretmenlere, gerekli durumlarda ailelere yönelik toplantı, panel ve konferans gibi etkinlikler düzenler, gerekli hizmet içi eğitim etkinliklerini önerir.
i) Alanla ve bölümün hizmetleriyle ilgili bilimsel gelişmeleri izler, uygulamalarında bu gelişmelerden yararlanır.
j) Merkezde diğer meslek elemanlarıyla ekip çalışması yapar ve görevlerine ilişkin kayıtları usulüne uygun şekilde tutar.
k) Merkez müdürünün vereceği hizmetle ilgili diğer görevleri yapar.
Psikoloğun Görevleri
Madde 37 - Merkezde görevli psikolog aşağıdaki görevleri yapar:
a) Atipik özellikleri, uyum güçlükleri, sorunları veya özürleri bakımından incelenmesi ve tanınması gereken danışanlar için tanılama çalışması yapar.
b) Bu çalışmalar için gerekli psikolojik ölçmeleri yapar, yöntem ve teknikleri kullanır ve bunların sonuçlarını değerlendirir.
c) Danışanlara kendi alanı ile ilgili olan psikolojik yardımları verir, gerekli terapi çalışmalarını
yürütür.
d) Gerektiğinde danışanları çevrede psikolojik yardım veren başka kurum ve kuruluşlara yönlendirir.
e) Çevrede ve okullarda alanıyla ilgili araştırmalar yapar veya yapılanlara katılır. Sonuçları,
önerileriyle birlikte ilgililere iletir,
f) Alanı ve bölümünün hizmetleriyle ilgili bilimsel gelişmeleri izler, uygulamalarında bunlardan yararlanır.
g) Merkezdeki diğer meslek elemanlarıyla ekip çalışması yapar ve görevlerine ilişkin gerekli kayıtları usulüne uygun şekilde tutar.
h) Merkez müdürünün vereceği hizmetle ilgili diğer görevleri yapar.
Psikormetristin Görevleri
Madde 38 - Merkezde görevli psikometrisi aşağıdaki görevleri yapar;
a) Merkezin ve bulunduğu bölümün hizmetlerinin gerektirdiği psikolojik ölçme araçlarına ilişkin olarak ihtiyaçlarını belirler.
b) Hizmetlerde ihtiyaç duyulan psikolojik ölçme araçlarının yerel olanaklara göre geliştirilmesi ve uyarlanmasıyla ilgili çalışmalar yapar. Gerektiğinde çalışmalar için bölgede bir ekip oluşturulmasına yönelik olarak yönelime önerilerini bildirir. Bu ekibin çalışmalarına katılır ve çalışmaları organize eder.
c) Hizmetlerde kullanılan mevcut psikolojik ölçme araçlarının geçerlik, güvenirlik gibi niteliklerini izler, normlarım sağlar, gerekli düzenleme ve düzeltme çalışmalarını yürütür.
d) Gerektiğinde merkezde ve bölümündeki inceleme veya tanılama amacıyla yapılan ölçme aracı uygulamalarına katılır.
e) Psikolojik ölçme araçlarından elde edilen verileri işlemek için istatistiksel teknikler geliştirir.
f) Hizmet bölgesindeki psikolojik ölçme araçlarıyla İlgili hizmet içi eğitim etkinliklerine katılır veya gerektiğinde organize eder.
g) Yönlendirmede rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin düzenlenmesi ve yürütülmesine ilişkin psikometrik çalışmaları yürütür veya ilgili çalışmalara katılır.
h) Bölümünün hizmetleri ve psikolojik ölçme araçlarına ilişkin bilimsel gelişmeleri izler ve çalışmalarında bunlardan yararlanır.
ı) Merkezdeki diğer meslek elemanlarıyla ekip çalışması yapar ve görevlerine ilişkin kayıtları usulüne uygun şekilde tutar.
i) Merkez müdürünün vereceği, hizmetle ilgili diğer görevleri yapar.
Eğitim Programcısının Görevleri
Madde 39 - Merkezde görevli eğitim programcısı aşağıdaki görevleri yapar:
a) Merkezin hizmet alanında kullanılan mevcut rehberlik programlarını amaç, içerik, uygulama ve kullanılan araç ve gerecin uygunluğu gibi yönlerden sürekli olarak izler, değerlendirir ve sonuçlarını merkezdeki ilgili uzmanlara ve eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerine iletir.
b) Çeşitli rehberlik programlarını (mevcut olan, hizmet alanında gereksinim duyulan, öğrencilere ve ailelere yönelik programlar ile ilgili personel için gerekli hizmet içi eğitim programları) ilgili alan uzmanlarıyla birlikte geliştirir.
c) Okul veya öğretim programlarıyla ilgili çalışmalara, yönlendirme ve yönlendirmedeki rehberlik hizmetleri açısından katılır.
d) Programların uygulanması sırasında ortaya çıkan sorunları araştırır, değerlendirir ve sonuçları merkez müdürüne iletir.
e) Merkezin rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerine ilişkin plânlamalarını yapar ve bu hizmetler açısından hizmet alanının gereksinimlerinin belirlenmesine ilişkin inceleme ve araştırmalara katılır.
f) Alan ve bölümün hizmetlerine ilişkin bilimsel gelişmeleri izler ve çalışmalarında bunlardan yararlanır.
g) Merkezdeki diğer meslek elemanlarıyla ekip çalışması yapar ve görevlerine ilişkin kayıtları usulüne uygun şekilde tutar.
h) Merkez müdürünün vereceği, hizmetle ilgili diğer görevleri yapar.
Sosyal Çalışmacının Görevleri
Madde 40 - Merkezde görevli sosyal çalışmacı aşağıdaki görevleri yapar:
a) Merkeze yapılan başvurular üzerine öğrenci, aileler ve diğer ilgililerle görüşme yapar, gerekli bilgileri toplar.
b) Merkeze gelen öğrenci veya bireyleri aile yapısı, fizikî-sosyal gelişim, çocuk-aile ilişkisi, eğitim, çevreye uyum gibi çeşitli değişkenlere göre inceler, bilgileri değerlendirir. Çeşitli sosyal çalışma tekniklerini kullanarak problemlerin çözülmesine yardımcı olur.
c) Merkeze gelen öğrenci veya bireylerin sosyal ve ekonomik durumlarına göre çevrede yararlanabilecekleri eğitsel ve sosyal hizmet olanaklarını araştırır, tanıtır.
d) Hizmetlere ilişkin konferans, gezi, seminer, grup toplantısı gibi sosyal etkinlikleri organize eder.
e) Hizmet alanında toplumun ekonomik, sosyal, kültürel ve benzeri özelliklerinin ve gereksinimlerinin belirlenmesine ilişkin araştırmalar yapar, bunları hizmetlerde yararlanılmak üzere ilgililere iletir ve bu düzenleme çalışmalarına alanıyla ilgili konularda katılır.
f) Merkezin tanıtılması ve diğer kurum ve kuruluşlarla iş birliği yapılması yönünde çalışmalarda bulunur.
g) Alan ve bölümünün hizmetleriyle ilgili bilimsel gelişmeleri izler, çalışmalarında bunlardan yararlanır.
h) Merkezdeki diğer meslek elemanlarıyla ekip çalışması yapar ve görevlerine ilişkin kayıtları usulüne uygun şekilde tutar.
ı) Merkez müdürünün vereceği, hizmetle ilgili diğer görevleri yapar.
Özel Eğitimcinin Görevleri
Madde 41 - Merkezde görevli Özel eğitimci aşağıdaki görevleri yapar.
Uzmanlık alanı olan özür grubunda:
a) Danışanların, ayırıcı tanılama çalışmalarına katılır.
b) Danışanların eğitimlerini ve gelişimlerini sürdürmeleri için gerekli olan becerilerin kazandırılmasına ilişkin eğitsel terapi çalışmalarını bireysel ve grup etkinlikleri şeklinde yürütür.
c) Değerlendirme sonuçlarına göre, sürdürülen eğitim uygulamaları ve bireydeki gelişmeler konusunda; danışanın kendisine, ailesine ve öğretmenlerine bilgi verir. Sağlanan gelişmelerin okul, aile ve diğer ortamlarda sürekliliği bakımından gerekli eş güdümü sağlar.
d) Danışanların özürleri, kişilik yapıları, gelişim Özellikleri ile ilgi ve yeteneklerine uygun bireysel ya da grup eğitsel programları hazırlar, uygular, geliştirir ve sonuçlarını değerlendirir.
e) Bu programların uygulanabilmesi için uygun fizikî ortam ile araç-gereç gereksinimini belirler ve yönetime iletir.
f) Yürütülen etkinliklerin çocukların gelişimlerine olan katkılarını değerlendirir ve danışanı sürekli izleyerek gelişim durumlarını belli aralıklarla kaydeder.
g) Danışanların eğitsel ve meslekî yönlendirilmelerinde; özür türü ve özelliklerine uygun kararlar alınabilmesi için diğer alan uzmanlarıyla iş birliği yapar.
h) Ailelere, Öğretmenlere ve öğrencilere, özel eğitim yöntem ve teknikleri ile eğitim materyalleri ve bunların sınıf ve ev ortamında amaca uygun olarak kullanılması konularında bilgi verir.
ı) Özel eğitime ilişkin bilimsel gelişmeleri izler ve çalışmalarında bunlardan yararlanır.
i) Çalışmalarını merkezdeki diğer uzman elemanlarla ekip çalışması içerisinde yürütür ve görevine ilişkin kayıtları usulüne uygun tular.
j) Merkez müdürünün vereceği, hizmetle ilgili diğer görevleri yapar.
Çocuk Gelişimi ve Eğitimcisinin Görevleri
Madde 42 - Merkezde görevli çocuk gelişimi ve eğitimcisi aşağıdaki görevleri yapar;
a) Danışanları fizikî, zihinsel ve sosyal gelişim bakımından inceler, danışanların yaş düzeylerine uygun gelişimlerini değerlendirir.
b) Danışanların gelişim özelliklerine göre eğitsel terapi çalışmalarına, gelişimi değerlendirme yönünden destek olur.
c) Danışanın gelişimi ve eğitimini izler, beklenen gelişimi gösteremeyen çocuklar için ilgili meslek elemanlarıyla iş birliği yapar.
d) Alanı ile ilgili konularda ailelere ve öğretmenlere rehberlik eder. Çocuk gelişimi ve eğitimi ile ilgili broşür, kitapçık hazırlama çalışmalarına katılır.
c) Çeşitli gelişim Ölçeklerinin geliştirilmesi çalışmalarına katılır.
f) Alanıyla ilgili araştırma ve inceleme yapar, gelişmeleri izler, bunlardan görevlerinde yararlanır.
g) Merkezdeki diğer meslek elemanlarıyla ekip çalışması yapar ve görevlerine ilişkin kayıtları usulüne uygun şekilde tutar.
h) Merkez müdürünün vereceği, hizmetle ilgili diğer görevleri yapar.
BEŞİNCİ KISIM
Eğitim-Öğretim Kurumlarında Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri
BİRİNCİBÖLÜM
Servisin Kuruluşu ve Okul Yönetimi
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Servislerinin Kuruluşu
Madde 43 - Resmî ve özel eğitim-öğretim kurumlarında rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini yürütmek üzere, rehberlik ve psikolojik danışma servisi kurulur. Bu servise öğrenci sayısına göre yeterli eleman atanır. Hizmetin özellikleri açısından uygun fizikî ortam ve gerekli donatım sağlanır.

Madde 44 - Rehberlik ve psikolojik danışma servisi rehberlik ve araştırma merkeziyle koordineli çalışır.
Psikolojik danışmanı bulunmayan eğitim-öğretim kurumları sınıf rehber öğretmenliğine ilişkin rehberlik hizmetleri kapsamında, yürütme kurulu aracılığıyla rehberlik ve araştırma merkezleriyle iş birliği içinde çalışır.
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yürütme Komisyonu
Madde 45 - Her eğitim-öğretim kurumunda rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin planlanması, eş güdümün ve kurum içindeki iş birliğinin sağlanması amacıyla rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri yürütme komisyonu oluşturulur.
Bu komisyon, ders yılında birinci ve ikinci dönemin başladığı ilk ay ile ders yılının tamamlandığı son ay içerisinde olmak üzere, yılda en az üç defa toplanır.
Ayrıca ders yılı içinde gerektiğinde okul müdürünün uygun gördüğü tarihlerde de toplanabilir.
Rehberlik ve psikolojik danışma servisindeki psikolojik danışmanlar bu komisyonun sürekli üyesidir. Diğer üyeler her ders yılı başında öğretmenler kurulunda yeniden belirlenir.
Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri yürütme komisyonu okul müdürünün başkanlığında aşağıdaki üyelerden oluşturulur:
a) Müdür yardımcıları.
b) Rehberlik ve psikolojik danışma servisi psikolojik danışmanları.
c) Sınıf rehber öğretmenlerinden her sınıf seviyesinden seçilecek en az birer temsilci.
d) Disiplin kurulundan bir temsilci.
e) Okul-aile birliği ve okul koruma derneğinden birer temsilci.
f) Okul öğrenci temsilcisi.
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yürütme Komisyonunun Görevleri
Madde 46 - Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri yürütme komisyonu aşağıdaki
görevleri yapar :
a) Rehberlik ve psikolojik danışma servisince hazırlanan yıllık program ve yürütme plânını inceler, bu konudaki görüşlerini bildirir. Uygulanması için gerekli önlemleri karara bağlar.
b) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin yürütülmesi sırasında hizmetlereilişkin çalışmaları ve ortaya çıkan sorunları İnceler, değerlendirir ve bunların çözümüne ilişkin önlemleri belirler.
c) Eğitim ortamında; öğrenciler, aileler, yöneticiler, öğretmenler ve psikolojik danışmanlar arasında sağlıklı ve uyumlu ilişkiler kurulabilmesi için gerekli önlemleri görüşür ve yapılacak çalışmaları belirler.
d) Yönlendirmeye ilişkin eğitsel ve meslekî rehberlik çalışmalarında ve öğrencileri yönlendirmede, okuldaki eğitim-öğretim etkinlikleri ile eğitsel etkinliklerden karşılıklı olarak yararlanılabilmesi için gerekli önlemleri ve çalışmaları belirler.
e) Yapılacak çalışmalarda birey, aile, ilgili kurum-kuruluşlara yönelik iletişim ve iş birliğine ilişkin önlemleri belirler.
Psikolojik danışmanı bulunmayan eğitim-öğretim kurumlarında gerektiğinde rehber lik ve araştırma merkezinden bir uzmanın bu komisyona katılması sağlanır.
Okul Müdürünün Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetlerine İlişkin Görevleri
Madde 47 - Okul müdürü aşağıdaki görevleri yapar:
a) Okulda rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin sağlıklı şekilde yürütülebilmesi için, hizmetin gerektirdiği fiziksel şartları ve uygun çalışma ortamını hazırlar, kullanılacak araç ve gereci sağlar.
b) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri yürütme komisyonunu kurar, bu komisyona başkanlık eder.
c) Okulun rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin yürütülmesi İle ilgili yıllık program ve yürütme plânının hazırlanmasını sağlar ve uygulanmasını izler.
d) Okuİun psikolojik danışman ihtiyacını, öğrenci sayısını ve bu sayıdaki artışı dikkate alarak belirler
ve bulunduğu il veya ilçe millî eğitim müdürlüğünün ilgili bölümüne bildirir.
e) Okulda birden fazla psikolojik danışman varsa birini koordinatör olarak görevlendirir.
f) Rehberlik ve psikolojik danışma servisinde birden fazla psikolojik danışman olması hâlinde;
program, plânlama, araştırma gibi birlikte yapılması gereken görevler dışında, hizmetlerin
yürütülmesinde öğrenci sayıları, sınıflar, meslekî formasyon ve özel beceriler gibi ölçütlere göre gerektiğinde psikolojik danışmanlar arasında iş bölümü yapar. Ancak bu iş bölümünün dengeli olmasına ve hizmetlerin gerektirdiği eş güdüm ve bütünlüğü zedelememesine dikkat eder.
g) Rehberlik ve psikolojik danışma servisiyle iş birliği yaparak okuldaki Öğretmenleri her sınıfa bir
sınıf rehber öğretmeni olmak üzere görevlendirir. Zorunlu olmadıkça sınıf rehber öğretmenlerini sınıftaki öğrencilerin mezuniyetine kadar değiştirmez ve sınıf rehber Öğretmenlerini bir zorunluluk bulunmadıkça yönelim işlerinde görevlendirmez.
h) Okuldaki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin ve bu konudaki programın verimli ve düzenli bir biçimde yürütülmesi için psikolojik danışman, sınıf rehber öğretmenleri, öğrenciler ve veliler arasında eş güdümü sağlamak İçin gerekli özeni gösterir.
ı) Öğrencileri yönlendirme çalışmalarında rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri servisi elemanları, öğrenciler, veliler, sınıf rehber öğretmenleri, branş Öğretmenleri ve diğer yöneticiler arasında iş birliği ve organizasyon ile değerlendirme sonuçlarının bir bütünlük içinde kayıtlarının tutulmasını sağlar.
i) Başka eğitim-öğretim kurumlarından gelen öğrencilerin gelişim dosyalarını, geldikleri eğitim kurumlarından ister ve rehberlik ve psikolojik danışma servisine iletir.
j) Rehberlik ve psikolojik danışma servisince hazırlanan program ile yürütme plânının birer örneğini ders yılının başladığı ilk ay içerisinde, yıl sonu çalışma raporunun bir örneğini ise ders yılının tamamlandığı ay içerisinde bağlı bulunduğu rehberlik ve araştırma merkezine gönderir.
Müdür Yardımcılarının Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetlerine İlişkin Görevleri
Madde 48 - Okul müdür yardımcıları aşağıdaki görevleri yapar:
a) Sorumlu olduğu sınıflardaki öğrencilere ilişkin sorunları ve bu öğrencilerle ilgili gerekli bilgi ve belgeleri rehberlik ve psikolojik danışma servisine iletir.
b) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri yürütme komisyonu toplantılarına katılır.
c) Okul müdürünün vereceği rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleriyle ilgili diğer görevleri yapar.
İKİNCİ BÖLÜM
Servisin Elemanları
Koordinatör Psikolojik Danışmanın Görevleri
Madde 49 - Koordinatör psikolojik danışman aşağıdaki görevleri yapar:
a) Rehberlik ve psikolojik danışma servisi ile okul yönetimi arasındaki koordinasyonu sağlar.
b) Rehberlik ve psikolojik danışma servisinin hazırladığı okulun rehberlik programlarını ve çalışma raporlarını onaylanmak ve birer örneğini rehberlik ve araştırma merkezine gönderilmek üzere okul müdürüne iletir.
c) Uygulanan rehberlik programlan, gerçekleştirilen ve yapılacak olan rehberlik etkinliklerine ilişkin olarak öğretmenler kuruluna bilgi verir.
d) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri etkinliklerine servis elemanı olarak fiilen katılır.
Psikolojik Danışmanın Görevleri
Madde 50 - Psikolojik danışman aşağıdaki görevleri yapar:
a) İl çerçeve programını temel alarak okulunun rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri programını sınıf düzeylerine, okulun türüne ve öğrencilerin İhtiyaçlarına göre hazırlar.
b) Rehberlik programının ilgili kısmının uygulanmasında sınıf öğretmenlerine rehberlik eder.
c) Okulunun tür ve Özelliklerine göre gerekli eğitsel ve meslekî rehberlik etkinliklerini plânlar, programlaştırarak uygular veya uygulanmasına rehberlik eder.
d) Bireysel rehberlik hizmetlerini alanın ilke ve standartlarına uygun biçimde yürütür.
e) Eğitsel, meslekî ve bireysel rehberlik çalışmaları için öğrencilere yönelik olarak bireyi tanıma etkinliklerini yürütür.
f) Bireysel rehberlik hizmetleri kapsamında formasyonu uygunsa psikolojik danışma yapar.
g) Sınıflarda yürütülen eğitsel ve meslekî rehberlik etkinliklerinden, uygulanması rehberlik ve psikolojik danışma alanında Özel bilgi ve beceri gerektirenleri uygular.
h) Okul içinde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleriyle ilgili konularda araştırmalar yapar, bunların sonuçlarından yararlanılmasını sağlar.
ı) Öğrencinin mezun olacağı dönemde, okuldaki tüm eğitim ve öğretim sürecindeki gelişimini, yönlendirilmesi açısından önemli özelliklerini ve bu konudaki önerilerini içeren bir değerlendirme raporunu sınıf rehber öğretmeni, veli, öğrenci ve okul yönetiminin iş birliğiyle hazırlar. Bu raporun aslını öğrenci gelişim dosyasına koyar, bir Örneğini de Öğrenciye veya velisine verir.
i) Eğitim-öğretim kurumundaki seçmeli derslerin konulmasında çevre koşullan, okulun olanakları, öğretmen sayısı ve branşı da gözetilerek yeni seçmeli derslere ilişkin araştırma yapar, bu derslerin zümre öğretmenlerince gerçekleştirilecek program çalışmalarında alanı ile ilgili görüşlerini bildirir.
j) Okulda özel eğitim gerektiren öğrenci varsa veya kaynaştırma eğitimi sürdürülüyorsa, bu kapsamdaki öğrencilere ve ailelerine gerekli rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini rehberlik ve araştırma merkezinin iş birliğiyle verir.
k) Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerine ilişkin öğrenci gelişim dosyalarını ve diğer gerekli kayıtlan tutar, ilgili yazışmaları hazırlar ve İstenen raporları düzenler.
l) Okula bir alt Öğrenim kademesinden veya nakil yoluyla gelen öğrencilerin gelişim dosyalarını inceler, sınıf rehber öğretmeniyle iş birliği içinde değerlendirir.
m) Gerekliğinde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde kullanılacak ölçme araçları, doküman ve kaynakları hazırlama ve geliştirme çalışmalarına katılır.
n) Öğrencilerin ilgi, yetenek ve akademik başarıları doğrultusunda eğitsel kollara yöneltilmesi konusunda branş ve sınıf rehber öğretmenine bilgi verir ve iş birliği yapar.
o) Ailelere, öğrencilere, sınıf rehber öğretmenlerine ve gerektiğinde diğer okul personeline yönelik hizmet alanına uygun toplantı, konferans ve panel gibi etkinlikler düzenler.
p) Okulda rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerine ilişkin komisyonlara ve toplantılara katılır, gerekli bilgileri verir, görüşlerini belirtir.
r) Orta öğretim kurumlarında Millî Eğitim Bakanlığı Orta Öğretim Kurumları Ödül ve Disiplin Yönetmeliğinin ilgili maddesinde belirtilen görevi yapar.
s) Ders yılı sonunda bu alanda yapılan çalışmaları değerlendirir, sonuçlarını ve gerekli bilgileri içeren bir rapor hazırlar.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Öğretmenler
Sınıf Rehber Öğretmeninin Görevleri
Madde 51 - Sınıf rehber öğretmeni aşağıdaki görevleri yapar:
a) Okulun rehberlik ve psikolojik danışma programı çerçevesinde sınıfın yıllık çalışmalarını plânlar ve bu plânlamanın bir örneğini rehberlik ve psikolojik danışma servisine verir.
b) Rehberlik için ayrılan sürede sınıfa girer. Sınıf rehberlik çalışmaları kapsamında eğitsel ve meslekî rehberlik etkinliklerini, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri servisinin organizasyonu ve rehberliğinde yürütür.
c) Sınıfındaki öğrencilerin öğrenci gelişim dosyalarının tutulmasında, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri servisiyle iş birliği yapar.
d) Sınıfa yeni gelen Öğrencilerin gelişim dosyalarını rehberlik ve psikolojik danışma servisi ile iş birliği içinde inceler, değerlendirir.
e) Çalışmalarda öğrenci hakkında topladığı bilgilerden özel ve kişisel olanların gizliliğini korur.
f) Sınıfıyla ilgili çalışmalarını, ihtiyaç ve önerilerini belirten bir raporu ders yılı sonunda ilk hafta içinde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri servisine iletir.
g) Öğrencilerin ilgi, yetenek ve akademik başarıları doğrultusunda eğitsel kollara yöneltilmeleri konusunda psikolojik danışmanla iş birliği yapar.
h) Okul müdürünün vereceği, hizmetle ilgili diğer görevleri yapar.
İlköğretimde 1'inci sınıftan 5'inci sınıfa kadar olan sınıfları okutan öğretmenler de bu görevleri kendi sınıflarında; üst sınıflardaki sınıf rehber öğretmenleri gibi, öğrencilerinin yaş, gelişim, eğitim durumları, bireysel özellikleri ve gereksinimleri doğrultusunda, rehberlik ve psikolojik danışma servisinin eş güdümünde yürütürler.
Diğer Öğretmenler
Madde 52 - Sınıf rehber öğretmenliği görevi olmayan öğretmenler de gerektiğinde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri servisinin plânlama ve eş güdümüyle çalışmalara yardımcı olurlar.
Okul Müdürünün vereceği, rehberlikle ilgili görevleri yerine getirirler.
ALTINCI KISIM
Çeşitli Hükümler
Yetiştirme
Madde 53 - Hizmeti geliştirmek ve niteliğini artırmak, rehberlik ve araştırma merkezleri ile eğitim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servişlerindeki elemanların, rehberlik alanındaki görevlerini yürütebilmeleri İçin gerekli bilgi ve becerileri kazanmalarını sağlamak amacıyla okul müdürleri, sınıf rehber öğretmenleri ve diğer ilgili elemanlar için eğitim ve yetiştirme önlemleri Bakanlıkça alınır.
Çalışma Saatleri ve İzinler
Madde 54 - Rehberlik ve araştırma merkezlerinde görevli uzmanlar ve psikolojik danışmanların çalışma saatleri ve izinleri ile ilgili konular, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 99, 102, 103, 104 üncü maddeleri esaslarına göre düzenlenir.
Rehberlik ve psikolojik danışma servislerinde görevli psikolojik danışmanların çalışma süreleri haftalık 30 iş saatidir. Günlük çalışma saatleri eğitim-öğretim kurumunun özellik ve ihtiyaçlarına göre okul müdürlüğünce düzenlenir. Bu elemanlar izin ve tatillerini diğer öğretmenler gibi kullanırlar.
Verilemeyecek Görevler
Madde 55 -Eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerinde görevli psikolojik danışmanlara yönetim, büro işlerinde, ders, nöbet ve sınav gibi rehberlik ve psikolojik danışmadaki hizmet alanlarıyla ilişkisiz konularda görev verilemez. Ancak bu durum yönetici olarak atanmalarına engel teşkil etmez.
İlk Atama, Yer Değiştirme Suretiyle Atama, Adaylığın Kaldırılması
Madde 56 - Rehberlik ve araştırma merkezi ve rehberlik ve psikolojik danışma servisi elemanlarının atama ve yer değiştirme suretiyle atamalan yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yapılır.
Resmî eğitim-öğretim kurumlarına atanacak aday psikolojik danışmanlar ilk olarak rehberlik ve araştırma merkezlerinde görevlendirilirler. Adaylıkları burada kaldırıldıktan sonra, eğitim-öğretim kurumlarındaki rehberlik ve psikolojik danışma servislerine dağıtımları yapılır.
Rehberlik ve araştırma merkezlerine yapılacak atama ve görevlendirmelerde, lisansüstü dereceye sahip olma, tercih nedenidir.
YEDİNCİ KISIM
Kaldırılan Mevzuat.Yürürlük,Yürütme
Yürürlükten Kaldırılan Mevzuat
Madde 57 - Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden itibaren 16/12/1985 tarihli ve 2201 sayılı Tebliğler Dergisinde yayımlanan Rehberlik Hizmetleri Yönetmeliği ve ilgili genelgeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlük
Madde 58 - Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 59 - Bu Yönetmelik hükümlerini Mîllî Eğitim Bakanı yürütür.